Necip Fazıl şahsıyla, düşüncesiyle, eylemleriyle öğrenilmeli. Bugünün aydını, bugünün öğretmeni, bugünün sinemacısı, tiyatrocusu, yazarı mutlaka Necip Fazıl'ı bilmeli, öğrenmeli.

1961’den beri gazetecilik yapıyorsunuz. Hür Vatan gazetesinde başladınız bu işe… Adnan Menderes ile alâkalı bir kitabınız da var. Üstad, 1961’de hapisten çıkınca, Zindandan Mehmed’e Mektub’u yazmıştı… Siz o dönemlerde Büyük Doğu’ya bir kapak yaptınız… Beş yıl da hapis yatmanız istendi. Tedbirler Kanunu yürürlükten kaldırılınca bu dava düştü. Üstad ile münasebetiniz, Büyük Doğu’ya yaptığınız kapak vesilesiyle mi başladı, yoksa öncesi var mıydı? Biraz anlatır mısınız?

Üstad Necip Fazıl Kısakürek ile münasebetimiz 1963’te başladı. Ahmet Emin Yalman’ın Hür Vatan gazetesinden ayrıldım, Yeni İstanbul gazetesine geçtim. Yeni İstanbul gazetesi Demokrat Parti mazlumlarını tutan bir yayın politikası güdüyordu. Üstad ile ilk orada karşılaştık, ilk beraberliğimiz öyle oldu. Ben onu sevdim, o da beni sevdi. Devamını getirdik. Zaman zaman Erenköy’deki bahçeli evine gidiyordum. Orada sohbetlerimiz oluyordu, memleket üzerine çok konuşuyorduk. Önder, öncü, dürüst ve örnek bir karakterdi Üstad. Mert biriydi, lafı evirip çevirmezdi, çok güzel günlerimiz oldu. Sonra askere gittim. Asker dönüşü Babıali’de Sabah gazetesi vardı, oraya geçtim. Üstad Necip Fazıl da orada çalışıyormuş meğer. Orada Üstad’la karşılaştım ve çok sevindik tabiî. Yakın akraba gibi hissederdik, ağabey-kardeş gibiydik. Büyük Doğu’yu yeniden çıkarmaya başlamıştı, ben de yardımcı oluyordum. Desen, karikatür ve sair şeyler çiziyordum. Söylediğiniz gibi bir darağacı çizmiştim… Darağacı’na İsmet Paşa hâkim, geleni geçeni asıyor gibi bir şey tasvir ettik.

Adnan Menderes’in idamını kastediyordunuz orada değil mi?

Evet… Sonra beni Tedbirler Kanunu’na muhalefetten mahkemeye, ağır cezaya verdiler… Hakkımda beş sene hapis istendi. Duruşmalara rahmetli Üstad Necip Fazıl da geliyordu benimle birlikte... O cesur ve örnek adam… “Necip Fazıl söyledi, ben de çizdim, de” diyordu bana… Savunmamı böyle yapmamı istedi. Fakat ben öyle yapmadım… Son duruşmaya kadar söylemedim böyle. Bana kızdı; “Sen yatacağına ben yatarım yahu!” dedi. En son duruşmada mecbur kaldım, kaçıncıydı bilmiyorum; “Necip Fazıl bey tarif etti, ben de çizdim” dedim… Sonra döndük gazeteye… Ama bir duruşma daha olacaktı, karar duruşması… Tam o sırada Tedbirler Kanunu kaldırıldı. Beraat etmedik tabiî. Dava düşmüş oldu.

Neydi bu Tedbirler Kanunu? “Hükümetin aleyhine yazı yazamazsın” mı demek oluyor?

“27 Mayıs 1960 aleyhine yayın yapamazsın, yasak” diyor. Acayip bir durum tabiî. Böyle oldu işte, beraberliğimiz sürdü Üstad ile… Evde görüşmelerimiz, gazetede sohbetlerimiz devam etti. Devamlı gidip geliyordu. Sabahları Ramazan sayfası hazırlıyordu Babıali’de.

1963’te fiili olarak tanıştınız… Peki ondan önce Büyük Doğu dergileri çıkıyordu, Necip Fazıl’ın mücadelesi ve eserleri hakkında bilginiz var mıydı?

Vardı… Lise yıllarımda onun gazetesine abone idim. Dergilerin haricinde Büyük Doğu adında günlük gazete çıkarttı.

Evet, üç dönem günlük gazete çıktı Büyük Doğu…

Onu takip ediyordum. Zaten şiirleri sebebiyle Üstad’a bir hayranlığım vardı. İçten bir bağlılık besliyordum. İstanbul’a geldiğimde, Yeni İstanbul gazetesinde de görünce sevgim katlandı, muhabbet büyüdü; aramızdaki münasebet dostluk seviyesine çıktı. Allah Üstad’a gani gani rahmet eylesin.

Amin. Üstad’ın ideolojisinden bahsedecek olursanız, özetle neler söylersiniz?

Türk İslâm kültürü, Batı kültüründen ziyadedir, haklıdır ve büyüktür… Özetle söylemek gerekirse, bu cümleyle tarif edilebilir… Büyük Doğu da zaten buradan geliyor, Doğu’nun fikren büyüklüğü demek oluyor Büyük Doğu. Batı’nın rakibi değil, ondan daha da büyük…

Güzel kısa ve özlü bir tanım yaptınız, ağzınıza sağlık. Siz çok yönlü bir sanatkârsınız. Deneme, şiir, araştırma, inceleme, hatıra, roman, biyografi, çocuk kitabı, mizah eserleri gibi dallarda eser verdiniz. Mesela mizahta Deli Balta isimli bir tiplemeniz var. Bu Deli Balta çok tuttu, çok okundu. Bu ismin ortaya çıkması nasıl oldu? Deli Balta bana Osmanlı tarihinden Malkoçoğlu gibi akıncıları hatırlattı. Ne dersiniz?

Tabii, o yıllarda Belçika, İtalya ve Amerika kaynaklı çocuk romanları almış başını yürümüştü. Çocuklar bu romanları alıyor, okuyor, taklitçisi oluyor ve kendi öz kültürü zaafa uğruyordu. Çocuklar kendi tarihini unutuyordu. Bu duruma fazlasıyla öfkelendim ve dedim ki, madem elimden yazı geldiği gibi çizgi de geliyor, o halde bizim çocuklara farkındalık olacak bir şeyler yapayım dedim ve bu niyetle kitapları çıkardım. Hamdolsun bu kitaplar tuttu ve Enver Ören sayesinde filme de alındı. TGRT’de birkaç defa yayınlandı ve gençlik Tommiks’i Teksas’ı sevdiği gibi Deli Balta’yı da sevdi. Hatta Anadolu’nun değişik yerlerinde “Deli Balta” ismi kullanılmaya başlandı.

Demek ki böyle çalışmalar gerekiyormuş. Hatta halen gerekiyor. Deli Balta’yı nasıl bir kahraman olarak gördünüz, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Deli Balta inançlı ve cesur Türk gençliğini temsil ediyor. Hiçbir şeyden korkmayan, millete ve devlete bağlılığı tam bir karakter.

Osmanlı’da Darbeler, İhanetler, İsyanlar isimli bir kitabınız var. Cumhuriyet döneminde darbelere şahit olduk. Mesela 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 darbeleri ve en son da 15 Temmuz 2016 darbe girişimi… Cumhuriyet darbelerini Osmanlı’dan sürüp gelen bir gelenek olarak değerlendirebilir miyiz veya nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Liselere, ortaokullara gerçek Osmanlı tarihi, gerçek Türk kültürü eklenmemişti. Nesillerimiz, aydınlarımız tarihimizi ve kültürümüzü bilmiyor. Şarkın büyüklüğünün farkında değil. İzm’lerin peşine koşuyorlar. Bilmedikleri için de kendi insanına, kültürüne ve insanına da yabancılaşmışlar. Dış kaynaklı hareketlere hayran kalıyorlar. Demokrasiyi de yanlış anlıyorlar. Tek bir fikir temsil edebilir düşüncesine saplanıp kalmışlar. Yarım yamalak aydınların, memurların ve subayların hareketidir bu darbeler.

Necip Fazıl bu darbeleri anlattığı Yeniçeri kitabında “Yeniçeri”liğin hortlaması diyor. Bu darbelere böyle bir benzetmede bulunuyor Üstad.

Yeniçerilerde de Türk kültürünün olmadığını, yabancı uyrukluğu olduğu için bu halde olduklarını kastediyor.

Kendi halkına darbe yapan dönemi kastediyor; yeniçeriler Kanuni’ye kadar çok iyiydi, sonra dışarıda zafer elde edemeyip içeride kendi halkına kabadayı olmaya başlıyordu. Darbeler yapan ordu için o manayı kastediyor, “yeniçeriliğin hortlaması” diyordu. Yoksa şanlı tarihi içinde yeniçeri çok büyük bir ordu.

Evet, başlangıcı harika bir orduydu.

Hacı Bayram Veli’den dua almış, çok sağlam, itaatkâr bir ordu. Sonra bozulma başlıyor. Bu manada sormuştum... Şiirler yazdığınızı biliyoruz; Zaman isimli bir şiiriniz var. Necip Fazıl’ın şiir tarzını hatırlatıyor bize. Necip Fazıl’la birlikte olmanızın bunda bir etkisi var mı? Necip Fazıl’ın şiir ve şairliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yazılmamışı yazan, görülmeyeni gören, sezilmeyeni sezebilen bir yetenekti Necip Fazıl. Necip Fazıl duyulmamış bir ses, yepyeni bir sestir. Belki ondan esinlenmiş olabilirim, farkında değilim. Bunu siz söyleyince fark ettim.

2021 yılında Cumhurbaşkanlığı Edebiyat Büyük Ödülüne layık görüldünüz. 28 Mayıs 2023 seçimlerde Tayyip Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. Seçim sonuçları ve Tayyip Erdoğan için söyleyecekleriniz var mı?

Cumhurbaşkanı, Kültür Sanat Büyük Ödülünü verirken bana, sahnede kulağına eğildim. “2023'ü alabilecek misin?” diye sordum. “Gürbüz hocam alacağım hiç merak etmeyin!” dedi, fısıldayarak. Erdoğan da inançlı bir karakter. Allah razı olsun.

Peki, sizin Delinin Biri Aranıyor diye bir kitabınız var. Bir var, “Eli maşalı siyaset vakti” diye. Şöyle demişsiniz: “Israr bir silahtır. İnat ve şirretlik de öyle. Günümüzde dünya sadece bu silahlardan anlıyor. Öyleyse siz de aynı enstrümanları kullanacaksınız. Bir bağırana iki bağıracak. Bir vurana iki vuracak. Bir öfkeye, iki öfkeyle cevap vereceksiniz. Eskiden bu tavır, ‘bayraklı, eli maşalı’ diye anılırdı. Şimdiki zaman işte bunu istiyor. Artık bayraklı olma, eli maşalı bilinme vaktidir.”

Halim selim siyaset olmuyor. Çünkü rakipler şirret. Şirret olunca mecburen aynı telden çalmak ihtiyacı doğuyor. Bu CHP şirret bir partidir. Süklüm püklüm durulmaz, halim selim cevap verilmez. Aynı frekansla, aynı güçlükle, inanmışlıkla karşı çıkmak lazım. Benimsenmiş fikirleri cesaretle hiç çekinmeden söyleyebilmek şart. Öyle bir politikada gerekiyor. Muhalefete göre bu tavır alınmalı. O ne yapıyor? O düzgün konuşuyorsa halim selim ise tamam da, o eli maşalı ise sen de eline maşayı alacaksın!

Zaten Cumhuriyet Halk Partisi için Necip Fazıl şöyle diyor: “Cumhuriyet Halk Partisi, esasta, mâlum modelleriyle bir parti olmayıp milli ruha musallat bir oligarşi loncasıdır”

Çok güzel söylemiş.

Yani ona bir parti muamelesi yaparsak hata olur. Bunu demokrasi diye böyle çok da büyütmeye gerek yok. Zira Üstad’ın mâlum parti için söylediği “şekavet ocağı” tam bir realite olarak karşımızda iken buna avans tanıyamayız. Eşkiyaya hayat hakkı tanımak nerede görüşmüştür. Değerler, demokrasinin üstünde olmalıdır her zaman. Öyle değil mi?

Doğru, doğru.

Yani dinî, millî, manevî değerler, vatan ve aile değerleri demokrasinin üstündedir.

Evet.

Son olarak, Büyük Doğu ve Necip Fazıl'ın anlaşılması hususunda gençliğe bir öğütünüz, tavsiyeniz var mı?

Necip Fazıl şahsıyla, düşüncesiyle, eylemleriyle öğrenilmeli. O, sıradan bir beyin değil. Onu tanımadan, şiiri, onu tanımadan cesareti anlayamayız, fark edemeyiz. Pısırık bir aydın olmak yakışmaz bu gençliğe. Necip Fazıl gibi sırf tepeden tırnağa cesaret, tepeden tırnağa ‘olmuşluk’ gerekiyor. Örnek alınması şart. Bugünün aydını, bugünün öğretmeni, bugünün sinemacısı, tiyatrocusu, yazarı mutlaka Necip Fazıl'ı bilmeli, öğrenmeli. O bizim fikriyatımızın temelleridir. Necip Fazıl'ı tanımadan, okumadan, çözmeden yazar olmak bir hatadır öğretmeniyle.

Teşekkür ederiz, cevaplarınız için.

Ben teşekkür ederim.

Dualarınızı bekleriz hocam!

Arkadaşlarınıza çok selamlar. Ekibe çok teşekkür ederim. Büyük Doğu yolunda yürümek çok güzel, ha gayret. Bu yolda yorulmak yok, yorulmak yasak!

Aylık Baran Dergisi 16. Sayı, Haziran 2023