5 Ocak 2000’de Kemalist rejim askerleri Bandırma Cezaevi’ndeki İbda bağlılarına niçin operasyon yaptı?


5 Ocak 2000 yılında Bandırma Cezaevi’nde yatıyorduk. İbda fikriyatına bağlı tutsaklar olarak, uzun zamandır operasyon bekliyorduk. Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun baş eğmez tavrı, Kemalist rejimin hedefindeydi… Kemalist zihniyet uzun zamandır Müslüman tutsaklara dışarıda yapamadığını yapmak için, yâni boyun eğdiremediği Müslümanları sindirmek, boyun eğdirmek için fırsat kolluyordu… Bu amaca hizmet için Bandırma’da İbda’ya bağlı tutsaklara operasyon yaptılar. Bu sadece cezaevi operasyonu değil, Müslümanlara ders verme operasyonunun başlangıcıydı aslında. Çünkü 1999 yılını “Kurtuluş Yılı” ilan eden Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun bedenen esir edilmesi bile o İslâmcı mücadeleyi durduramamıştı. Tabir yerindeyse İbda’ya esaret zinciri taktırılamadı. Kumandan Mirzabeyoğlu, İslâmcı mücadelenin sembol ismi olarak Kemalist rejimi değiştirmeyi hedefleyen, sistem çapında fikriyle, duruşuyla, aksiyonuyla meydandaydı. Mirzabeyoğlu ve ona bağlı olan İbdacıların cezaevinde iradesini kırma operasyonuydu 5 Ocak!
5 Ocak’tan önce de çeşitli zamanlarda operasyonlara kalkıştılar, geri püskürtüldüler. Değişik şekilde hamleler yapıldı, dışarıda ailelere ve gönüldaşlara baskı yaptılar… Cezaevinde de öncelikle Metris olmak üzere belli operasyonlar yapıldı. 


Böyle bir operasyonu bekliyor muydunuz, hadisenin seyri nasıl gelişti ve direniş nasıl gerçekleşti?


Operasyonu bekliyorduk çünkü kartlar açıktı… Biz, sistemin değişmesini hedefliyoruz ve bu manada aksiyoner İbda fikriyatının tavrını takınıp, 1999’u “Kurtuluş Yılı” ilân eden Kumandan’dan güç alıyoruz. Hâdisenin seyri çok karışık. Kemalist zihniyetteki insanlara güven olmaz; şimdi bile… Şu ânda dahi görüyoruz, birçok platformda sözlerini tutmuyorlar. Bürokraside de böyleler, sözlerinin eri değiller. Kemalist anlayıştaki askerî bürokrat da aynı, hukuk adamı da... Bizimle önce gelip konuştular, diyaloglar sürdü, anlaşmalar yapıldı. Kazım Ağabey’in (Albayrak) öncülüğündeydik; cezaevi idaresi, savcılık, bakanlığın adamları falan geldi… Konuştuk. 
İstekleri, başka bir cezaevine sevk edilmemiz üzerine. O dönem F tipi hikayesi var biliyorsunuz, F tipine geçiş dönemi var. Bize, Müslüman İbdacılara yapılan operasyondan sonra, solculara da yapıldı Hayata Dönüş Operasyonu adı altında. Fakat Müslüman tutsaklara yapılan, İbda bağlılarına yapılan operasyonun ismi “Noel Baba Operasyonu” olarak adlandırıldı. Müslümanlara yapılan operasyonun ismini “Noel Baba” olarak koyan bir zihniyet bunlar zaten. 
İdareyle yapılan konuşmalarda hiçbir zarar verilmeden görevlilerin bizi toplayacağı, başka bir cezaevine nakledileceğimiz söylendi. Fakat niyetlerinin öyle olmadığı ortaya çıktı. Adamlar ciddi ciddi katliam yapmaya gelmişlerdi. Pazarlık faslına bile o kadar ağır şekilde hazırlanmışlar ki şaşırırsınız, içeride esir olan insanlara karşı tam teçhizatlı, silahlı gelmişlerdi.
Şunu da söyleyelim, operasyondan sonra yaralıydım ben, yaralı bir şekilde çıkarken başka arkadaşlar da gördü, o zamana kadar cezaevinin kendi personelinden olan ve bizimle davalık olan, hatta bizimle sürtüşme içinde olan bir komutan vardı; o bile yaşanan vahşetten, yapılan saldırıdan rahatsız olduğunu ifâde etti. Anadolu insanı Müslümanlara saldırmaz, ateş etmez, öldürmez. Tıpkı Metris Operasyonu’nda olduğu gibi, bize, Bandırma’ya da özel hazırlanmış rütbeli bir ekibin gönderildiğini öğrendik. 
Operasyon öncesi diyalog devam ederken, biz bunların niyetlerinin kıyım-işkence olduğunu anladık ve savunmaya geçtik… Saldırıya başladıklarında, bütün malta koridorlarından bizim avlularımıza bakan pencerelerin önlerinden ikişer gruplara ayrılıp, ateş ettiler, böylece operasyon başladı. Nişan alıp ateş etme mevzuları oldu. Siper aldık.  
Üçüncü gün Adalet Bakanlığı operasyonun durdurulması yönünde bir söylemde bulunurken, Genelkurmay’dan, “Bu operasyon sonuna kadar gidecek, bitirilmeyecek.” noktasında bir talimat gelmişti.


Hasan Meriç’in şehadetini anlatabilir misiniz? Kendisiyle alakalı hatıralarınızdan bahsedebilir misiniz?


Hasan Meriç benim gözümün önünde vuruldu. Ara maltadan bizim bulunduğumuz avluya sürekli ateş ediliyordu. Onların bulunduğu ara maltaya 7 kişi çıktık. Bir kişi dışında herkes vuruldu orada. Ben de orada G3 mermisiyle vurulanlardanım. Alev söndürme tozu gibi bir şey atıyorlardı, devamlı ateş ediliyordu, karanlıktı, bir taraftan su sıkılıyordu o esnada. Ben vuruldum, yere düşerken Hasan’ın da arkasına doğru çok yumuşak bir şekilde düştüğünü gördüm. 
Ondan sonra oradaki arkadaşların çoğu vuruldu. Diğer arkadaşlar, toz duman içerisinde vurulmuşken o aradan çıkarttılar. Tek tek bizi kendi koğuş avlumuza aldılar. Hasan o sırada kapıya yakındı ve durumu ağırdı. Biz elimizi uzatıyorduk, arkadaşlar ateşin içinden bizi çekiyorlardı. Hasan hiç hareket edemiyordu. Sonrasında ben vurulduğum için beni aşağı aldılar, yatırdılar. Öğrendik ki, Hasan’ı alıyorlar, koridora sokuyorlar, oradan götürüyorlar. Orada da şehit oluyor zaten.
Hasan çok naif bir adamdı, sakin bir adamdı. Tebessüm eden yüzünde, sakinlik vardı hep… Tuhaf, insan yaşarken fark etmiyor; ama sonra bakınca fark ettik ki bir tevekkül tarafı vardı Hasan’ın… Şehid tevekkülü varmış onda. Aklı başında bir gönüldaşımızdı Hasan, normal hayatında zaten belirli bir acı içinde yaşamıştı. 
Operasyonda 8 yaralımız vardı bizim. Hasan Meriç şehid oldu. Hasan şehid verildikten sonra, yine operasyon devam etti, artık belli bir noktadan sonra bizi açıktan öldürmek için yaralıların olduğu çadırı yakmaya kalktılar. Biz yaralılar var dediğimiz halde, molotof attılar. Çok dehşet sahneler yaşadık…
Bandırma direnişinde bende kalan iki sahne var. Birincisi, Allah’ın yardımını aşikâr bir şekilde gördük. Ortalığı gaz bombasına boğdular, bir rüzgâr geldi, bütün bunları zehirledi. Bizzat anlık Allah’ın yardımını görme noktasında, dehşet bir korkuya düşmüşlerdi.
Ben yaralıyım, duvarın dibinde yatıyorum. Yanımda yanlış hatırlamıyorsam, İsmail var, o da yaralı... Önümüze devamlı gaz bombası ve molotof attıkları için, yüzümüze gelmesin diye önümüze bir tane dolap koymuş arkadaşlar. Yanımıza gelen gaz bombasını, gözlerimizi kapatıp elimizle bulup arkadaşlara veriyoruz, onlar da suyun içine koyuyorlar.
Bizim durduğumuz yer, bizim koğuşun bahçeye çıkan kapısı sağ tarafımızda kalacak şekilde... Sol tarafta da pencereler var, pencerelere silahlarını dayamışlar oradan ateş ediyorlar. 
5 Aralık Operasyonu, Noel Baba Operasyonu’nun birinci ayağıydı. Sonra bizi oradan aldılar, toplu halde Eskişehir Cezaevi’ne gittik. Tabiî yaralılarla bir süre Bursa Hastanesi’nde tedavi gördük. Bizden 20 gün sonra da Metris’e Noel Baba Operasyonu’nu yaptılar. Orada da şehidimiz ve yaralılarımız oldu. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun şahsında Müslüman Anadolu’nun direnişini kırmak, inananları yolundan döndürmek amacıyla kalkıştılar bunlara… İslâm düşmanları fizikî ve psikolojik, en ağır işkenceleri yaptılar… Telegram işkencesiyle de Kumandan’ı hedef almaya devam ettiler.

Baran Dergisi 781. sayı