Yahudilerin Filistin'e göç etmeye başladıkları dönemde Filistin bir Osmanlı toprağı idi. Siyonistler göç edecek Yahudiler için Osmanlı'dan çok kez yerleşme izni ve toprak talebinde bulunmuşlarsa da bu talepleri reddedilmiştir. Bir dönem İttihatçılar bu fikre sıcak bakmış olsalar da II. Abdülhamid kesinlikle karşı çıkmıştır. İttihatçılar da zaten 30 Mart Vakası'ndan sonra azınlıklar ayrılma taleplerini artırınca bu mesele karşısında tavizkâr davranmama kararı almışlardır. Ancak bu dönemde pek çok kısıtlama yürürlüğe girmesine rağmen en önemli göçler de bu sıralarda gerçekleşmiştir. Hayfa-Gazze hattına çok sayıda Yahudi "de facto" yerleşmiştir.

Siyonizm her ne kadar Doğu Avrupa kaynaklı bir hareket olsa da etkilediği alan itibarıyla hedefinde Osmanlı toprakları da bulunmaktadır. İsrail devleti kurulmadan evvel Yahudiler peyderpey bir Osmanlı toprağı olan Filistin'e yerleşmişler ve daha sonra burayı yurt edinmişlerdir. Tabii bu süreçte çeşitli Yahudi önderleri Osmanlı yönetimi ile irtibata geçmiş ve kendilerinin Filistin'de yerleşmelerini kolaylaştıracak tavizler koparmaya çalışmışlardır.

Öte yandan Siyonistler bir ideolojik taraftar olarak Meşrutiyet döneminde Osmanlı'dan kendisine çeşitli muhataplar bulmuşlar, Osmanlı basınında ve siyasi çevrelerinde Siyonizm bir konu olarak ele alınmıştır.

Siyasal Siyonizm'in kurucusu Herzl 1896 ile 1902 yılları arasında beş defa İstanbul'a gelmiş, hem Yıldız Sarayı'nda hem de Babıali'de Osmanlı devlet adamları tarafından kabul edilmiştir. Herzl bu ziyaretlerinde Sadrazam Halil Rıfat Paşa ve Said Paşa ile görüşmüş, ayrıca II. Abdülhamid'le de iki saate yakın görüşme imkânı bulmuştur. Herzl bu ziyaretlerini Viyana'da tanıştığı ve Abdülhamid'in Avrupa'daki hafiyelerinden birisi olduğunu öğrendiği Kont Philipp de Newlinski'ye borçludur. Herzl Newlinski'ye Siyonizm'i anlatmış ve davasına Kontu ikna etmiştir. Herzl burada Newlinski'den kendisine aracılık yapmasını istemiştir. Newlinski'nin Filistin karşılığında Osmanlı'ya yirmi milyon sterlin vadettiğini ifade etmiştir. Ayrıca Herzl'in zihninde Osmanlı'yı ikna etmenin başka yolları da vardır. Osmanlı basınında Musevi gazeteleri Ermenilere karşı Osmanlı'yı savunacaklardır. Osmanlı'nın mali açıdan desteklenmesi için Avrupalı Yahudi finans çevreleri de harekete geçirilecektir. Daha açığı Filistin'de yerleşmeleri kabul edildiği takdirde Yahudiler Osmanlı maliyesini Batı'nın tasallutundan kurtarabileceklerdir.

Herzl'in hayal kırıklığı

Herzl bu çerçevedeki tekliflerini Abdülhamid'e sunmuştur. Ayrıca Herzl, Yahudiler'in Türkiye'de ziraat, endüstri ve ticaret hayatını geliştirecek bir Osmanlı-Musevi şirketinin kurulmasını teklif etmiştir. Karşılığında Herzl'in isteği, Abdülhamid tarafından Filistin'de yerleşme ve özerk bir idare kurma hakkının tanınmasıdır. Ancak II. Abdülhamid Han bütün bu teklifleri reddetmiş, Herzl'i hayal kırıklığına uğratmıştır. Herzl'in ziyaretinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra Saray Herzl'i tekrar çağırmış ve şunu teklif etmiştir: II. Abdülhamid Osmanlı'nın kapılarını göçmen Musevilere açacak ancak bu gelenler Osmanlı uyruğuna geçecekler ve Filistin dışında herhangi bir yere yerleşebileceklerdir. Bunun karşılığında ise Siyonistler Osmanlı borçlarını konsolide edecekler, tüm madenlerin işletilmesini üzerlerine alacaklardır. Ancak Herzl bu teklifin Filistin'e yerleşme ve özerk bir idare kurmak için yeterli teklif olmadığını söyleyecektir. Aynı yılın Temmuz ayında Londra'da bulunan Herzl Osmanlı büyükelçiliğinden bir davet almış, bu davet üzerine Kostaki Antopulos Paşa ile görüşmüş, Paşa kendisine Osmanlı idaresinin Osmanlı'nın borçlarının tasfiyesi konusunda Fransızlarla anlaşmak üzere olduklarını söylemiştir. Eğer Museviler kendilerine daha iyi koşullar iletirlerse Osmanlı'nın da Yahudiler konusunda gerekli himayeyi sağlayacağını ifade etmiştir. Herzl bundan cesaret ederek bir kez daha soluğu İstanbul'da almış, Osmanlı ile pazarlığa oturmak istemiştir. Herzl Osmanlı borçlarının konsolidasyonu konusunda yeni bir plan hazırlamış ve bu planla Osmanlı'nın Avrupa nezdindeki borçlarının tahvil yoluyla tasfiye dileceğini iletmiştir. Bunun karşılığında da Osmanlı'dan Hayfa da dâhil olmak üzere Akka Sancağı'nın kendilerine yurt olarak tahsis edilmesini istemiştir. Said Paşa ile görüşen Herzl Paşa'dan borçların tasfiyesi noktasında Fransızlarla anlaşıldığını öğrenmesi üzerine tekrar büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Zira Abdülhamid Han Filistin'i gözden çıkarmak istememektedir. Abdülhamid'in esas gayesi Musevilerle sadece Osmanlı'nın borçlarının tasfiyesi noktasında görüşmekti. II. Abdülhamid Siyonizm'i siyasi bir mesele olarak görüyor ve Musevilerin kitlesel şekilde Filistin'e yerleşmesinin imparatorluk içinde yeni bir milliyetçi akım doğuracağını düşünüyordu. Sultan'ın bir başka düşüncesi ise Osmanlı'da yeni bir Yahudi sorununun doğmasıydı.

Toprak satışı yasağı

Osmanlılar Herzl'in İngiliz müstemleke Nazırı Chamberlain ile yaptığı Sina'nın Musevilere yurt olarak verilmesi müzakerelerini endişe ile karşılamışlardır. Bu yüzden Osmanlı Filistin için bazı önlemler almış toprak satışlarını yasaklamış, duhuliye nizamnamesi çıkararak Filistin'e giriş çıkışları kontrol altına almaya çalışmıştır. Osmanlı arazi kanunnameleri çeşitli şekillerde ihlal edilmiş, Yahudiler İngilizler gibi bazı ülkelerin desteğini alarak yabancı pasaportu ile hacı olarak bölgeye gelmişler ancak bir daha geri dönmemişlerdir. Nihayetinde alınan bütün tedbirlere rağmen Siyonistler binlerce taraftarını Filistin'e yerleştirmeyi başarmışlardır. II. Meşrutiyet'in ilanında bölgedeki Yahudi sayısı Abdülhamid'in tahta çıktığı 1876 yılına oranla üç kat aratarak 80 binlere ulaşmıştır. Bu zaman zarfında Siyonistler bölgeden 40 bin dönüm toprak almayı ve çok sayıda koloni kurmayı başarmışlardır.

31 Mart olayı neticesinde iktidarını kaybeden Sultan II. Abdülhamid'in siyasal hayattan çekilmesi sonrasında Jön Türklerin bir kanadı olan İttihat ve Terakki iktidara gelmiş, bu dönemde de İttihatçılar Siyonistlerle Abdülhamid'in istisnai tedbirler siyasetini uygulamaya devam etmiştir.

İttihatçılarla ilişkiler

Narin’in ölümü devasa bir kamusal pornografiye dönüştü Narin’in ölümü devasa bir kamusal pornografiye dönüştü

Tabii olarak Siyonistler İttihatçıların bu tavrından rahatsız oldular ve yen bir yöntem deneme ihtiyacı içerisine girdiler. Bu yöntem ise Osmanlı kamuoyunun Yahudilerin ayrı bir devlet kurmak istemediklerine inandırılmasıydı. Wolffson ve Jacobson çeşitli toplantılarda Yahudilerin Osmanlı'nın 1492 de dâhil kendilerini sürekli desteklediğini, Yahudilerin Osmanlı'ya bağlı olduklarını, Osmanlı himâyesinde yaşamak istediklerini beyan ettiler. Wolfsonn bir dönem İstanbul'a gelerek Hüseyin Hilmi Paşa'yı ikna etmek istedi ancak başaramadı. Daha sonra bazı İttihatçılar Osmanlı himayesinde kalmak koşuluyla Filistin'e yerleşebileceklerini ifade etmeye başladılar. Yabancı müdahalesi olmadıkça bazı kısıtlamaların kaldırılması yönünde tavır koydular. Ancak göçler Kudüs ve çevresinde yoğunlaşmayacak, Yahudiler özerklik talebinde bulunmayacaklardı. İttihatçılar Yahudileri merkezi idareye bağlayarak denetim altında tutmak istiyorlardı. Hatta Avrupa finans çevreleriyle Yahudilerin güçlü ilişkilerini kullanma cihetine gittiler. İttihatçı çevreden Rıza Tevfik Siyonizm'e yakın duruyor ve kendisinin de bir Siyonist olduğunu itiraf ediyordu. Ancak Tevfik'in Siyonistliği bağımsız bir devlet kurma düşüncesinde değildi. Filistin'in Türklerden çok Yahudilerin vatanı olduğunu savunan Rıza Tevfik Yahudilerin Osmanlı şemsiyesi altında ülkenin imarına katkı sağlayabileceğini düşünüyordu. Budapeşte'ye yaptığı bir ziyarette ise Rıza Tevfik Yahudilerin Makedonya'ya yerleşmeleri gerektiğini ifade etmiştir. Bu tutumundan Rumların ayrılıkçı çabalarına karşılık Yahudilerden bir baraj oluşturma niyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Dr. Nazım Bey de Rıza Tevfik gibi Yahudilerin Makedonya'ya yerleştirilmesi taraftarıydı. Birer Yahudi kuruluşu olan JCA ve AIU yetkilileri ile sürekli irtibatta olan ve faaliyetlerini takip eden Dr. Nazım Yahudilerin Vardar Nehri kıyılarına yerleştirilmelerinin uygun olacağını düşünmekteydi. Daha sonra ise Nezim Mazliyah ve Rıza Tevfik gibi Osmanlı siyasetçileri Yahudilerin Mezopotamya'ya yerleşmelerinin uygun olacağı yönünde kanaat belirtecekler, iş gelip dayanıp Filistin'e yerleşmeye kadar tartışılacaktır.

Medya desteği

Bir diğer mesele ise II. Abdülhamid'in son dönemiyle birlikte Mezopotamya'nın ticari açıdan bir cazibe merkezi haline gelmesidir. Almanların yaptığı Berlin-Bağdat demiryolu projesiyle birlikte ticari potansiyel canlanmış, bu durum İngilizlerin dikkatini çekmiştir. Bölgede gelişen sulama imkânları ve petrol ciddi şekilde İngilizlerin iştahını kabartmıştır. Bölge ticareti üzerinde yüzde 65 civarında İngilizler söz sahibi olmuşlardı. Osmanlı hükümeti bölgeye Musevileri yerleştirmekle İngiliz çıkarlarını zedeleyeceğini düşünmekteydi. Diğer taraftan İngilizler de Almanların bölgedeki nüfuzundan rahatsızlık duymaktaydı. Zira aynı dönemde Almanlar da doğuya açılma politikası izliyorlardı. Almanlar da Yahudi göçüne taraftardı. Yahudiler bölgeye göç ettirilirse hem Osmanlı'nın direnci kırılacak hem de İngilizlere karşı rekabet edebileceklerdi. Almanlar Yahudi göçü için mali destekte de bulundular. Jön Türk gazetesinde çıkan İngiliz aleyhtarı makaleler ise Almanların emellerine hizmet eder hale gelmişti. Dr. Jacobsonn'un yılda bin sterlin karşılığı Celal Nuri'ye Yahudi göçü ve Siyonizm lehinde makaleler yazdırması bu cümledendir.

İttihatçılar uzunca bir süre Siyonistlerle işbirliği yapmakla suçlanmışlardır. Özellikle 1918'e kadar süren İttihat Terakki iktidarı boyunca İttihat Terakki içinde kimi simler Siyonistlerin emellerine hizmet etmekle itham edilmişlerdir. Muhalefet grubunda yer alan Hürriyet ve İtilaf Fırkası İttihatçıları bu anlamda ciddi eleştirilere tabi tutmuştur. Haklı oldukları taraflar olduğu gibi İttihatçıların tamamının bu tutum içinde olduğunu söylemek zordur.

Anlaşılan odur ki İttihatçılar bir dönem Siyonistlerin bölgeye yerleşmelerine sıcak bakmışlarsa da Siyonistler İttihatçılara verdikleri mali yardım gibi sözleri tutmadıklarından ve Osmanlı uyruğuna geçmediklerinden aralarındaki ihtilaf büyümüştür. İttihatçılar da nihai kertede Abdülhamid dönemi Yahudi göçü yasaklarına geri dönmüşlerdir.

Sonuç olarak hem Abdülhamid hem de İttihatçılar, Siyonistlerin bazı mali konularda Osmanlı'ya yardımcı olabileceğini düşünmekle birlikte, Filistin'de bir Yahudi yurdu kurulmasına karşı çıkmışlardır. Sultan Abdülhamid sadece Yahudilere bir konuda yardımcı olunacağına dair söz vermiştir. O da Rusya ve Avrupa'daki mezalimden kaçan Yahudilerin Osmanlı uyruğuna geçmeleri şartıyla Filistin dışındaki başka bölgelere yerleşebilecekleri sözüdür. Osmanlı döneminde, çok az devlet adamı ve aydın dışında Siyonizm'e sıcak bakan, destek veren ve Filistin'in bir Yahudi yurdu olmasını onaylayan olmamıştır.

Doç. Dr. Akif Çarkçı/ Akademisyen-Yazar, Star Haber