İslâm kendisine tabi olan Müslümanlara yepyeni bir nizam sunar. Peygamber Efendimiz’in(Sallahu Aleyhi Vesellem) inşa ettiği fert ve toplum bunun en güzide misalidir. Müslümanların eşya ve hâdiselere bakışı, onun üzerinde tasarrufu da bu nizamda kendisini bulur. İşte bize bu bakışı gösteren, belirli bir yol çizen Hadîs-i Şeriflerdir. Çünkü Peygamberimizin İslâm anlayışını bulduğumuz alan sünnettir. Sünnet ve hadîs ıstılahta aynı manadadır. Sünnet, ümmeti tutkal gibi saran ve ümmetin dünyasını bütünleştirip çerçeveleyen sarsılmaz bir çatı hüviyetindedir. Bu ifadeler sünnete dair her araştırmanın incelenmesinin zaruri olduğunu belirticidir. Hadîs alanına dair İslâm dünyasında çeşitli çalışmalar sürmektedir. Bunun yanı sıra İslâm ümmetini birbirine sıkıca perçinleyen sünnet, gözünü İslâm dünyasına çevirmiş yabancılar için de odak noktası olmuştur. Ele alacağımız bu husustaoryantalistler-şarkiyatçılar başı çekmektedir. 

Oryantalizm ve Hadis 

Oryantalizmin, farklı zaviyelerden ele alınarak -gayesi, ele aldığı mevzular gibi- çeşitli tanımları yapılabilir. Şu açıktır ki, Doğu ve Batı arasındaki etkileşimde bu gayelerin hepsi içi içe yer alır. Burada Doğu ifadesi ile İslâm dünyası, oryantalizm ile de İslâm ve İslâm dünyası üzerine araştırmalar yapan Müslüman olmayan, Batı menşeli kurumların faaliyetleri belirtilmektedir. Bu anlamlara binaen ortaya çıkışı yüzyıllar öncesine kadar gidebilir. Mevzuyu bu veçheden ele alacağımız için ortaya çıkışını da İslâm üzerine yapılan çalışmaları esas alarak belirtelim. Buna göre 17. ve 18. yüzyıllarda temelleşmeye başlayan bu faaliyetin 19. yüzyılda çalışmalarını ciddi aşamalara ulaştırarak akademik bir disiplin halini aldığı kabul edilir. 20. yüzyılda ise kendi çapında İslâm literatürünü belirginleştirmiştir. Oryantalizmi ele alırken unutmamamız gereken husus ise bunun ismi ortadan kalktığı vakit dahi bir “zihniyet”in yapıcısı olduğudur. 

Oryantalistlerin hadîs alanına yönelmesinin arkasında dinî, ilmî, siyasi, ticari, kültürel hatta ideolojik vs. pek çok sebep öne sürülebilir. Bu yönelişin zamanı, Batı’nın Doğu üzerinde yeni araçlarla tahakküm kurma çabaları içerisinde olduğu dönemdir. Tesiri zihin dünyamızı dönüştürebilecek çapta olan bu hareketler, ümmetin ortak algısını şekillendiren Peygamberimizin hayatı ve hadîslerine yönelmiştir. Bu anlamda bilhassa bu iki alanın ehemmiyetinin oryantalistler tarafından fark edildiği kabul edilmekte ve yönelişlerini belirten sebeplerden olarak ileri sürülmektedir. Oryantalizm bunların her birini amaç edinmiş olsa dahi buradan alacağımız dersler bir tarafa, neticeden hareketle hükme varılacağından asıl ehemmiyet arzeden bundan sonra yapılan çalışmalar ve bu çalışmaların etkileri olmuştur diyebiliriz.  

Oryantalistler için hadîs alanına yönelmek evvela bu alanda oluşmuş eserleri incelemeyi gerekli kılmıştır. Karşılaştıkları sıkıntı ise ellerinde hadîs malzemelerinin eksikliği olmuştur. Bu sebeple hadîs eserlerinin tercümelerine yönelmişlerdir. Tercüme edilen kitapların hangi kriterlere göre seçildiğinin farklı açıklamaları olabilir. Belirli kaynaklara ulaştıktan sonra onlara ilişkin yorum yapmak, tartışmalarda bulunmak, fikirler ortaya koymak amacıyla kendi bakışlarına binaen oluşturulmuş metodoloji de gerekliydi. Böylece kendi zihin dünyalarını aksettirerek bu alanı çizme çabasına girmişlerdir. Hadîs alanıyla ilgilenmiş pek çok oryantalist ismi verilebilir. Lakin çoğunun vardığı netice aynı anlayışın ürünüdür. Bu sebeple onların temel anlayışlarını kavramak ve buradan neticelere varmak adına bu alanda etkisini hissettiren en meşhur isimlere ve onların sunduklarına bakalım. Bu alanı akademik olarak ele alan ilk isimlerden biri Aloys Sprenger’dir (1813-1893). Diğerleri arasında Ignaz Goldziher(1850-1921), Joseph Schacht(1902-1969), Gautier Herald A. Juynboll sayılabilir. Bu isimlerin öne çıkması ortaya attıkları tezler, bilhassa isnad incelemeleri ve bu incelemelerinde yeni terimler kullanmalarıyla alâkalı kabul edilebilir.  

Oryantalistlerin temel iddialarından biri şudur: “Hadîsler üzerine tarihî gerçekler bina edilemez.” Bu neticeye varışın yalnız hadîsi değil muazzam bir İslâm geleneğini kavrayamadığıaçıktır. Buraya varışın temel dayanaklarını da kısaca ele almak lazım gelir. Bu sebeple belirli kavramları verip bazılarının üzerinde duralım. Genel kanaate varış şu kavramlar üzerine kurulu tenkitlerdedir: Hadîs ve sünnet tabiri, isnad faaliyeti, hadîslerin sözlü aktarımı, hadîslerin sayısının çoğalması, akla uygunluk, isnad-metin tenkidi. Bu temel iddialara ve saymadıklarımızın da tamamına geçerli cevaplar verilmiştir. Öyle ki bu iddiaları çürütenler arasında oryantalist isimler dahi vardır. Bazı mühim noktaları ele alarak genel yaklaşımlarını göstermek yerinde olacaktır. İsnad faaliyeti İslâm dünyasından başka hiçbir millette dengi bulunmayan bir oluşum olarak bilinir. Böylesi bir faaliyetin üzerinde yoğunlaşanlardan biri Juynboll’dur. O, isnad sistemine dair çeşitli terimler üreterek fikrini bunlar üzerinden açıklamıştır ki onun adını öne çıkartan hususlardan biri de budur. İsnadın uydurma olup olmadığını tespit adına kendi kriterlerini belirlemiştir. Ona göre, isnadların geniş çaplı uydurma faaliyetine konu olduğu bilinmektedir. Buraya varırken ortaya koydukları bir müsteşrikin bakış açısını yansıtması bakımından önemlidir. Mesela Juynboll, doğum yılı hakkında yalan söylemenin ilk muhaddislerde yaygın olduğu fikrindedir. O bunu yaş hilesi olarak nitelediği olguya binaen söylemektedir.(Juynboll Schacht Motzki2005: 23) Schacht’ın ise iki önemli teorisi öne çıkar. Birisi isnadların geriye doğru gelişme eğilimi gösterdiği düşüncesidir. Buna göre daha erken döneme ait bir hadis, muhtemelen muttasıl bir isnada sahip olmayacaktır. Yani en mükemmel ve tam/muttasıl isnadlar, en geç döneme aittir. (2005: 193)Yine ravileri aralarında prestij meselesine göre rivayet eden şahıslar olarak görme tavrı da yaklaşımını göstermesi bakımından önemlidir. Buna göre prestij meselesi sebebiyle raviler farklı isnad şeyhine yönelmiştir ki isnadların çoğalmasının nedenlerinden biri budur. Burada geliştirilen terimlerin karşılığının aslında hadîs usûlü ve tarihinde karşılığının bulunduğu da belirtilir. Lakin mühim olan müsteşriklerin bu terimleri kendi anlam haritalarına binaen şekillendirmesidir. 

Oryantalistlerin hedefindeki en belirgin isimlerden biri hadîs ilminde öne çıkan birkaç Sahâbe haricinde İmam Şâfiî Hazretleri olmuştur. Genel anlamıyla iddia şudur: “Peygamber’in sünneti’ tabiri dinî bir muhtevaya sahip değildir. Hz. Peygamber dinde teşrîî maksadıyla herhangi bir şey söylememiş ve yapmamıştır. Bu tabir siyasî gelişmelerin ürünü olup İmam Şâfiî ile birlikte İslâm Hukuku’na girmiştir. Ondan önce sünnet toplumun örfü, Müslümanların içtihadı anlamındaydı.”( Köktaş 2018: 45) Misal olarak Schacht’ın nazarında durum şudur: “Sünnet, kesinlikle örf ve uygulama anlamındadır.” ve “ Bu sünnet anlayışı Şafiî’ye kadar devam etmiş, Şafiî Peygamber’in sünneti kavramını ortaya atmıştır.” (Köktaş 2015: 184) Goldziher, Schacht, Juynboll bu anlamda ufak farklılıklarla paralel görüşleri savunurlar. Bu anlayışla birlikte İslâm’ın temel binası kökünden sarsılmakta ve yeri doldurulamayacak bir boşluk kalmaktadır. 

Oryantalist Zihniyetin Karmaşası

Oryantalistlere yine oryantalistlerce tenkitte bulunanlar ve delil sunanlar da olmuştur. Mesela M. M. Bravmann “’Peygamber’in sünneti’ ile ilgili oryantalist iddiaları çürütmüş ve ‘Peygamber’in sünneti’ tabir ve anlayışının tâ İslâm’ın başlangıcından beri var olduğunu” delilleriyle beraber ortaya koyma çabasında olmuştur. Anlamaktayız ki; doğruyu arayanlar için varılan netice paralellik göstermektedir. Lakin oryantalizmin dünyasına genel bakışta neticenin İslâm anlayışından çok uzak olduğu aşikârdır. Burada belirli bir zihin yapısının getirdiği anlayış farklılığı öne çıkmaktadır. Bu sebeple bu anlayışın açtığı yolun üzerinde kısaca duralım. 

Kavramların nasıl anlaşıldığı kişilerin zihin dünyasını gösterir. Böylelikle kişiler ortak bir anlayış yansıtmış olur. Burada belirtmeliyiz ki; İslâm temel kaynakları üzerine kurduğu gelenekle günümüze ulaşmıştır. “Sünnet ve Cemaat Ehl-i”ni, “Ehl-i bid’at”den ayıran temel ayırımlardan birisi de hadîslere bakış ve onu anlayışta ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla hem oryantalistler hem de onların zihin dünyasını yansıtan tüm düşünceler ortak bir zihnin ürününü göstermektedir. Bu anlamda bu zihin yapısının bünyemizdeki tesiri oldukça sarsıcı olmaktadır. İşte İslâm anlayışının dışında bir tavır ve üslupla meseleye yaklaşanlar oryantalist söylemleri saçmakta hatta kimi zaman daha da ileriye taşımaktadırlar.  

Açlık üzerine… Açlık üzerine…

Akla aykırılık iddiasıyla hadîslerde şüphe oluşturma çabası bununla ilişkilidir. Oysaki akla uygunluk İslâm’ın gösterdiği “akl-ı selim” dediğimiz “bağlı akıl, ortak akıl” anlayışı üzerinden açıklanmalıdır. Bugün kutsal kitaplarında ilahi kelâm haricinde beşer etkisi olduğunu dahi kabul eden Batılılar bulunmaktadır. Onların zihninde sağlam kaynaklar bulmak ve bunlara dayalı sistem oluşturmak kolay kabul edilebilir olmasa gerektir. Ön kabulleri böyle çerçevelenen zihinlerin İslâm’a yaklaşımında da bunun etkili olduğu savunulur. İslâm dünyasının hadîs tarihi, usûlü ve kaynaklarının oluşumuna bakışta elbette bu durum etkili olacaktır. Oysaki Müslümanların ortak kabulü şu anlayışa binaen oluşmuştur: Hadîsle ilgili belirli sistem ve düzenin oluştuğu, hayatlarını belirli ilim merkezlerinde bu alana vakfetmiş, bu alanda meleke kesbetmiş nice âlimlerimizin inşa ettiği bir birikim söz konusudur. Dolayısıyla sünnet korunmazsa Kur’an’ın lafzen olmasa da anlam açısından tahrif edilmesinin kaçınılmaz olacağı neticesine varılmıştır. Yine isnad sisteminin İslâm toplumu haricinde hiçbir millette dengi olmayan bir sistem oluşturduğu kabul edilmektedir. Sahâbe’ye yaklaşımımız, onun rolü ve mânâsına dair anlayışımız da ifade ettiklerimizin neticesidir.

Netice Olarak

Hadîsin dinamik yapısını koruduğu ve bu alandaki çalışmaların devam ettiği bilinmektedir. Sünnetin anlaşılmasıyla ilgili devam edegelen çalışmalarda oryantalistlerin faaliyetleri işin ehlince ele alınmaya muhtaçtır. Bugün İslâm’a bağlı anlayışın çok fazla zedelenmeye maruz kaldığı da açıktır. Bunun sebebini sadece müsteşriklerin üzerine yıkmak hakkı teslim eden bir tavır olmaz. Müslümanların zihin dünyasını bulandıran tesirler ki bünyemizde yara açılmasına sebep olmuştur. Bu sebeple yabancı zihinlerin dünyasından, sahih anlayış üzerine bina edilmiş dünyamızı korumak, tahkim etmekle ve bundan gayrısına karşı dikkat etmek zorunlu bir tavır olmalıdır. 

Kaynakça

1-Juynboll, G.H.A Schacht, Joseph Motzki, Harald. (2005) Çev. Salih Özer. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.

2-Köktaş, Yavuz. ( 2018). Günümüz Hadîs Problemleri. Ankara: İnsan Yayınları.

3-Köktaş, Yavuz. (2015). Hadis Ve Sünnette Oryantalist Yaklaşımlar: iddialar ve gerçekler. İstanbul: İz Yayıncılık.

Şule Parmak, Aylık Dergisi 172. Sayı, Ocak 2019