Prf. Dr. Sami Şener, yazısında, insanlığın bin yıldır yaşadığı duygu kaybı ve duyarsızlaşma sürecini ele alıyor. Şener, bu durumu din, ahlak ve adalet değerlerinin kaybına bağlıyor ve bunun insanlığı tehlikeli bir geleceğe sürüklediğini dile getiriyor. Batı'nın akılcı ve materyalist sistemleri ile Doğu'nun manevi görüşlerinin insanı tek boyutlu hale getirdiğini, bu sistemlerin insanları köleleştirerek sömürdüğünü ve duyarsızlaştırdığını belirtiyor. Yazıda, İslam'ın bu ideolojilere karşı tek alternatif olduğunu ve insanlığı sömürüden kurtaracak bir değerler sistemine ihtiyaç olduğunu vurguluyor.

İnsanlık, yaklaşık bin yıldır duygu kaybı ve sonuçta da duyarsızlaşma ile karşı karşıya kalmaktadır. Bunun sebebi, insanın; din, ahlak ve adalet duygularının kaybedilmesinin bir sonucudur. Bu durum, insanlığın korkunç bir geleceğe doğru yönelmesine yol açmaktadır.

Duygu Kaybı, Aslında Değer Kaybıdır

İnsanın, doğuştan getirdiği özellikler akıl ve duygu dünyasıdır. Akıl, tamamen objektif bir özellik iken; duygu dünyası, insanın sahip olduğu değerler ile hareket etmek durumundadır. Duygu, nötür bir kavram olması sebebiyle; akıl ve değer birlikte, insanın hal ve gelecek tutumlarını belirleyici bir özellik taşımaktadır. Akıl ve duygunun tek başlarına nötür bir değerlendirme sistemi olması dolayısıyla, asıl mesele; insana hangi değer sisteminin hakim olacağına karar verilmesidir.

Laikçi bilinç, derin bir inanç krizi yaşıyor Laikçi bilinç, derin bir inanç krizi yaşıyor

Bu konuda, Allah'ın insana sunduğu hayat tarzı ile, insanların düşünce ve siyaset kaynaklarının ortaya koyduğu hayat tarzı arasındaki yarış, insanlığın ilk yıllarından beri devam etmektedir. Bu yarışta İslam dini, son ilahi din olmasından dolayı, liberal, sosyalist ve milliyetçi-ırkçı ideolojilere karşı “tek alternatif” sistem olmaktadır.

İslam dini çerçevesinde gelişen kültür ve medeniyetler, hiçbir zaman baskı, tahrip ve sömürgeleştirme örneği göstermeyip, insanın duygu ve düşünce dünyasına hitap ederek varlığını sürdürmüştür. Buna karşılık, yukarıda ismini dile getirdiğimiz batı kaynaklı ideolojiler; hakimiyet, ırkçılık, emperyalizm ve sömürgeci  sistemlerle insanlığı güç ve kontrol altında kendi fikir ve sistemlerine bağladılar.

Aklın ve Duygunun Değer Dışı Kalmasının Sonuçları

Batı ve bazı Doğu sistemleri, iki ayrı düşünce ve yaşama tarzını dünyaya empoze ettiler. Halbuki ne Batı’nın tek ölçü aldığı akıl, ne de bazı Doğu felsefelerinin ön plana getirdiği ruh veya duygu anlayışı, insanı tek başına doğru ve sağlıklı bir dünyaya götürebilecek imkanlara sahip değildi. Nitekim, batı’da  “akıl çağı” olarak ortaya çıkan ideolojiler ve siyasi rejimler, insanları kendilerine bağlı köleler haline getirdiler: Kapitalizm, Komünizm, Sosyalizm, Nasyonel Sosyalizm, Faşizm gibi. Doğu’da da, iktidarlara putlaştıran veya bu dünya nimetlerinden uzaklaştıran toplumsal hareketler ortaya çıktı: Budaizm, Taoizm, Şintizm, Hinduizm ve çeşitli ruhçu akımlar ile hayali bir dünyaya davet ettiler.

Batı’nın sistemleri, insanlık üzerinde ahlak, adalet ve merhamet gibi insanın en önemli özelliklerini ortadan kaldıran ve toplumları duyarsızlaştıran bir anlayışa yol açarken; Doğu’da ortaya çıkan ve hayatı tek boyutlu kabul eden veya hayatı, zoraki bir şekilde benimseyen manevi ve ruhi görüşler, insanı; maddi ve iktisadi dünyasından uzaklaştırmaya çalıştılar.

Batı’da ortaya çıkan akılcı  materyalist ve dogmatik rejimlerinin acımasızlığı, emperyalist tutumu ve insan toplumlarını sömürgeleştirirken gerçekleştirdiği soykırım sistemi, diğer ülkelerden elde ettiği  iktisadi  güç ve iletişim imkanları ile bütün dünyayı kontrol altına aldı.  Üstelik, batının liberal ve merkeziyetçi  doktrinleri,  ruh ve mana dünyasını reddederek, arkalarındaki mali ve askeri güç ile bütün dünyayı etkileyip, doğu ve İslam toplumlarını bile materyalist ve duygusuz-ruhsuz anlayışa sürükledi. 

Akıla ve İktisadi Sömürüye Dayalı Sistemler Mücadelesi

Yaklaşık yüz, yüzelli yıldır Batının liberal ve merkeziyetçi ideoloji ve hayat sistemleri; film, bilgi, medya ve uluslararası kuruluşlar ile dünya toplumlarının beynini ve ruhunu değiştirmeye çalıştı ve büyük ölçüde de muvaffak oldu. Fakat, sonuçta bir yanda ülkeleri siyasi ve idari olarak sömüren, hak ve adalet sistemini ortadan kaldıran “doğu”; diğer yanda kültür ve iktisadi açıdan köleleştiren bir “batı canavarı” ortaya çıktı.

Batı’nın yıllardır insanlık, hürriyet, eşitlik ve demokrasi kavramları ile ideal bir Batı sistemi ortaya koyacağı balonu patladı.. Başka ülkeleri ve o ülkelerin insanlarını maddi menfaat için satın alan, istismar eden, ırkçı ve dinci Siyonizm, Komünizm ve Batı emperyalizmini ve dünya hegemonyasını ayakta tutan Birleşmiş Milletler, Nato, IMF, Dünya Bankası gibi  kendi hedeflerine uygun ve işbirlikçi kurumları ortaya çıkaran bir despot güç ortaya çıktı.

Bu güç, aynı hedefe giden Sovyetler ve Çin gibi, hiçbir ahlak ve adalet anlayışına sahip olmayan, başka canavar güçler ile, dünyayı nasıl paylaşacakları ile ilgili bir mücadele içine girdi. Çin, Batı’nın sömürerek ve ezerek ortaya çıkardığı yeni bir “canavar” oldu.

Şimdi, her türlü ırkçı, Batı kaynaklı uydurma ve tek yanlı doktrinlerin dışında; insana değer veren, onu ahlak ile yücelten değerlere dayalı bir sistemi, yeniden inşa etme ve bu uluslararası sömürünün hesaplarını bozma zamanıdır. Bu da, yeniden  akıl ve değerlerin bir arada ele alındığı bir yaşama tarzı ile mümkün olacaktır. Bunu, kendi yaşama sistemimizde oluşturup, onun çizgisinde hareket etmeye başladığımızda, hem bu sömürü ve aldatma çarkının dışına çıkacak, hem de dünyadaki mazlum insanları da, sömürü sisteminden kurtarma imkanı bulabileceğiz.

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber