Hayatımıza şöyle genel olarak göz gezdirdiğimizde, kendimiz ve toplumumuz için gerekli işlerden çok gereksiz işler ile meşgul olduğumuzu ve özellikle de kendi kişilik ve kimliğimizi çeşitli odakların etkisine bıraktığımızı görebiliriz.

Kendi varlığımızla yüzleşmek

İnsan, en muhteşem ve mükemmel bir özellikle yaratılmış olmasına rağmen, ruhi ve akli özelliklerini gereği gibi kullanamıyor. Bunun sebebi, çevresinde oluşturulan sistem, onun tabii özelliklerine uygun bir yapıda değil.. Bu konuyu, Prof.Dr. Alex Carrel, “İnsan Bu Meçhul”kitabında derinlemesine ele alıyor.

Rönesanstan itibaren, insan; Batı’da  kendini herşeyin belirleyicisi ve düzenleyicisi rolünde gördü. Çevresindeki iktisadi ve teknolojik dünyada birçok konuda önemli gelişme ve ilerlemelere sebep oldu. Fakat, kendini tanıma ve kendi özelliklerinin farkına varma konusunda fazla mesafe kaydedemedi. Bunun sebebi, ilahi bilgiye sırtını çevirmesi ve ilahi  varlığın kendisinden istediklerini anlamaması veya anlamak istememesidir. Böyle bir tavıra onu sürükleyen husus, Kilise’nin din adına, yalan ve yanlış bilgiler ile kötü bir uygulama yapmasıydı.

Aslında Batı’da kilisenin bu yanlış tutumunun, Din ve Allah ile bağlantıyı kesici bir durum olmaması gerektiğini söyleyen Batılı düşünür ve sosyal bilimciler oldu. Fakat, kendi kazanç ve sistemlerini ayakta tutmak isteyen  kesimler, Dine karşı bu yerel problemi,  sanki dünyanın yegane meselesi haline sokarak, insanın karşısındaki bütün otoritelerin etkisini engelledi.  Bu konuda, özellikle Ticaret kesiminin; sosyal bilimcileri böyle bir anlayışı meşrulaştırmak için özel çalışmalar yaptırdığına dair bilgiler bulunmaktadır.

Kendimize gelmek ve gerçeği kavramak

Görüldüğü kadarıyla, insan; hayat felsefesi ve sistemi konusunda, kendine yönelik bilgilerin hepsine sahip değil. Özellikle, belli çevrelerce oluşturulmuş ve farklı bir anlayışa bağlı bilgi ile hareket ederek, kendi gerçeğinden uzaklaşmakta ve yaygın batı bilgi ve fikri teoriler doğrultusunda hareket etmek durumunda kalmaktadır.

Kültür ve Medeniyet bilgisinden ve onun ortaya koyduğu yaşama sisteminden habersiz, tek taraflı batı bilgisi ile öğrenmek, yaşamak ve hareket etmek gibi ciddi bir problemle yüzyüze bulunmaktayız.

Özellikle değer ve kavramlarımızın  kültür ve dil devrimi ile, batıya endekslenmesiyle, kendi medeniyet dünyamızın varlığından ve çalışmalarından habersiz bir hayat sürmekteyiz. Aslında bu medeniyet dünyasını gerçekten bilebilseydik, onun içindeki eksiklik veya güzelliklerin de ayırımını yapabileceğiz. Fakat, demokrasi, çağdaşlık ve modernizm adına, tek boyutlu  materyalist ve seküler bir dünyayı yaşamaya mahkum edilmiş durumdayız. Çeşitli şahsi, ailevi ve toplumsal problemlerimizi de, bu pozitif ve seküler dünyanın çözüm yolları ile halletmek gibi, son derece garip ve anlaşılmaz çözüm yollarına başvuruyoruz.

Bütün bu olaylar olurken, kendisine Müslüman ve Türk denilen insanımız; her geçen gün bu materyalist, değersiz ve  sömürgeci dünya devlerinin kurmuş olduğu hayata biraz daha sarılarak, ruh ve düşünce olarak iyileşme ümitlerini kaybediyor.

Bu konuları belki de, bu sütunda onlarca defa yazmışımdır. Evet, bir problemin detaylarını ve tehlikelerini bilmek önemli. Ama, daha da önemli olan, bu problemi  çözecek bir çalışmanın ve hareketin başlatılmasıdır. Bu konuda, özellikle sivil (yani gönüllü ) insiyatiflerin belli kural ve anlayışta bir araya gelerek, insanımızı çerçeveleyen bu yanlış ve zararlı gelişmelerden uzaklaşmaya çalışmaları gerekiyor.

Bu konu, sadece bir temenni ve ikaz değil, meşru bir  zeminde  iyi niyetli grupların birlikteliğini sağlayarak, kişilik ve kimliğimizi ortadan kaldıran bu yanlış gidişe dur diyebilmektir. Aksi halde, çok kötü günlere yol almaktayız.

Robdöşambr Robdöşambr

Bu konuda ilim ve fikir sahipleri ile, çeşitli program ve projeleri desteklemekle yükümlü mali imkan sahiplerinin çok büyük sorumlulukları bulunmaktadır. Toplumsal değerler ve fikirler tek tek ortadan kalkarken, bazılarının kendi rahatını ve lüksünü yerine getirme hakları bulunmadığını, bir inanç toplumu olmamız dolayısıyla belirtmek durumundayım.

Prof. Dr. Sami Şener, Mir'at Haber