Basın Yayın ve Medya, bir toplumun haber alma ve iletişim kurmak için kullandığı mecralar olması gerekirken, yaşadığımız yaklaşık yirmi yıldır, toplumu yönlendirme ve belli bir “yaşama felsefesi” aktarma rolünü yerine getirme durumunda.
Sosyal Medya ile Ne yapılmak isteniyor
Medya, belli bir döneme kadar; belli iktisadi çevrelerin ve bazı ülkelerde devletin, halkı yönlendirme, belirlenmiş kültür ve fikri anlayışları toplumun benimsemesini sağlama amacı ile faaliyete geçmiştir. Toplumların, böyle bir aygıt ile sürekli bilgilendirme ve yönlendirmesi sağlanıyor; kendi varlıklarını ortaya koymaları istenmiyordu. Aynı zamanda, çeşitli siyasi ve kültürel anlayışlar, bu şekilde topluma kolayca empoze edilme imkanı buluyordu. Halk kitlelerinin çoğu, günlük meşgaleleri ve hayat mücadelesi içinde hakim çevrelerin veya hükümetlerin, bu tek boyutlu yönlendirmesi altında hareket etmek durumunda kalıyordu. Entellektüellerin bir kısmı, bu tek yanlı bilgilendirme ve yönlendirmeye karşı çıkarken, bazıları ise, bu harekete karşı çıkmak yerine, siyasi ve kültürel sistemin bir parçası haline gelip, kendi imkan ve statülerini güçlendirmeyi tercih ediyorlardı.
Medya merkezli bu sistem, demokrasi denilen, fakat gerçekte liberal-kapitalist ülkelerin hemen hepsinde geçerli olan “modernist devletçiliği” ön gören bir mekanizmasıdır. Komünist ve Sosyalist ülkelerde ise, daha çok hükümetin koyduğu kurallar ve sınırlamalar içinde, halkı doğrudan kontrol ve yönlendirici medya çalışmaları yapılıyor, sosyal medya ise, kontrol altında tutuluyordu. Sonuç itibariyle her iki sistem de, Amerikalı iktisatçı Galbraight’in dediği gibi Devlet merkezli bir anlayışa sahipti.
Sosyal medya mecraları ortaya çıktığında, toplumlarda dini, ahlaki ve sosyal kurallarına önem vermeyen fakat, materyalist, hedonist (zevkçi) ve günlük ihtiyaçları ön plana çıkaran bir yöneliş hakim hale geldi. Kişiyi ön plana çıkaran kapitalist anlayış, yegane ölçüsü “serbest bir yaşama tarzı”nı hakim hale getirdi. Böylece,kişiyi her türlü toplumsal bağlar ve kurallardan uzaklaştırmayı hedefledi.
Böyle bir durumda, bilen veya bilmeyen, samimi veya samimi olmayan insanlar, sosyal medyada akıllarına ne gelirse veya kendi dünyalarında hangi istek varsa, onu rahatlıkla bu platformda ortaya koymakta ve bir “bilgi çöplüğü” ve birbiriyle uyuşma ihtiyacı duymayan “farklı dünyalar” gerçeği ile karşı karşıya kalınmaktadır. Bu etkiler ile, toplumsal değer ve normları yok farzeden ve daha çok faydacı ve kuralsız görüş ve düşünceler ön plana çıkmakta ve toplumsal değerler yerine, özellikle gençlerin oluşturduğu sosyal medya kontrollü kitleler hazırlanıyordu.
Sosyal Medya ile İnsanların Kitleleştirilmesi
Sosyal medya, özellikle bilgi ve kültür açısından yetersiz olan kitleleri, çok rahat bir şekilde, kontrolüne alarak, belli anlayışlar ve kimlikler oluşturarak bir “beyin yıkama” rolü oynayabilmektedir. Özellikle, kitleleri; zor ve önemli konular üzerinde değil, basit ve günübirlik ve biraz da eğlenceli olaylar ile meşgul etmekte ve onları “tüketici” haline getirerek, ciddi konulardan uzaklaştırmaktadır.
Günümüzde, özellikle cep telefonları, belli batılı haber ve eğlence kanallarının yoğun bilgi ve hayali kurguları ile kitleler, kendi kişilik ve toplumsal kimlik değerlerinden uzaklaştırılmaktadır. Bu konuyu, çeşitli öğrenci ve gençlik gruplarıyla yaptığım görüşmelerde onların ağızlarından duyuyorum. Peki, neden böyle “uzaktan kumandalı bir hayata” mahkum olduk ve niçin kendi kültürel dünyamızın dışına sürüklendik?. Herşeyden önemlisi, neden hükümetler, böyle bir bozucu faaliyetlere engel olmuyor?..
Bu durum, büyük ölçüde ülkemiz insanının; kültür ve ahlak anlayışlarından uzaklaştığı için gerçekleşti. Maalesef, tarihimizi, kültürümüzü, sanatımızı, ahlakımızı, sosyal gerçeklerimizi dışlayan bir eğitim ve kültür hayatı var. Bununla, faydalı ve güzel çalışma yapan kişi ve grupları elbette ki gözardı etmiyorum. Fakat, kitleye yönelik yayın yapan, televizyon, film, eğlence, moda gibi sosyal dünyamızı etkileyen odaklar; büyük ölçüde yabancı dünyaları ve bu dünyaların yaşayışlarını sürekli gündeme getirerek, bir “toplumsal algı” meydana getiriyorlar.
Bu durum, aslında kültür ve ahlak dünyamızın, sadece maddi, cinsi ve eğlence ile gerçekleşmesi gerektiğini söyleyen, sosyal, tarihi gerçekliğimizle ve geleneklerimizle bağlantısı olmayan “sun’i bir dünya” nın ruhumuzu ve beynimizi ele geçirmiş olduğunun ispatıdır!..
Sosyal hayatı, iktisadi bir “Pazar mantığı” ile sürdürmeye çalışan bu Batı mantığı, insanımızan ruh ve ahlak ve düşünce dünyasını allak bullak etmiş ve onu, sadece midesi ve cinsel amaçları ile yaşayan varlık haline dönüştürmüştür. Bu konuda, başta aileler, öğretmenler ve siyasiler olarak, hepimiz ciddi bir vebal taşıyoruz. Toplum hayatı ve özellikle gençlerimiz, vahşi, acımasız ve sapkın görüş ve düşünceler ile, medeni özelliğini kaybediyor. Bu durum, her yönüyle büyük bir yıkıma işaret ediyor. Artık, aklımızı başımıza almamız gerekiyor. Bir toplumun, kendi kendini uçurumun kenarına taşıması nasıl düşünülmesi zor bir konu ise, sosyal medya bataklığına düşmek de, o derece inanılmaz bir tehlikedir.
Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber