Bizde laiklik diye bangır bangır nâra atanlar, bu mefhumun ne lügat mânasını, ne de siyasî, ve içtimaî delâletini bilirler. Hele mefhumun tarihte ve tatbikat âlemindeki mevki ve macerasına tamamen yabancıdırlar.
Onlara sorarsanız, lâiklik, dini dünyaya karıştırmamak, dini dünyadan ayırmak ve bundan çıkan bir netice halinde onun ellerini kelepçelemek ve ağzını tıkamak demektir.
Laiklik, Avrupalı kafasında bu değildir.
"Larousse" onu "kilise ve dine mensup olmamak" diye kaydeder; Şemsettin Sami ise läik adamı "ruhâniler tarik ve cemaatine mensup olmayan, cismanî, dünyevî" diye belirtir.
Papas elbisesi dışında her kisve laiktir, öğretim temelini mücerret bilgilere dayayan her mektep de keza... Fakat nasıl papas elbisesi dışında her kisvenin kalbi Hristiyan olabilirse, mücerret bilgilerin gerisindeki her ruh da aynı şey olabilir. Sivil elbise sahibinin boynundaki madalyon veya kravatındaki iğnenin istavroz olmasına, yahut laik mektepde din dersi okutulmasına bir mâni yoktur. Bir Avrupalı "ben laikim" dediği zaman, bundan "ben Hristiyan değilim veya Hristiyanlığa düşmanım" gibi bir mâna çıkmaz.
Böyleyken, niçin bizde laikliği, her türlü İslâmî tezahürü silip süpürme mânasına alırlar? Lâik Avrupa’da papas her şeyi yapar, en azgın Hristiyanlık propagandalarına girişir, silolar dolusu kitap ve sergiler boyu mecmua ve gazete neşreder, sanat ve edebiyat mahfellerinde boy gösterir, sınır dışı faaliyetlere kadar uzanır, devletin maarif manzumesinde rol oynar. Buna rağmen kimse ona "burası laik memlekettir, bunları yapamazsın!" demez, diyemez! Zira Avrupalı bilir ki, lâiklik papasa uyma mecburiyetin-
de olmamak demektir, papası kendi hüviyetinden uzaklaştırmak ve kösteklemek değil...
Netice şudur ki, laisizma, bütün kâinatla beraber dünyayı da kuşatıcı bir şeriatı olmayan Hristiyanlıkta, ortaçağ papasının, haksız, salahiyetsiz ve ehliyetsiz olarak her sahada hegemonya kurmasına karşı onu kendi hududu içinde bırakmak ve gerisini selim akla tevdi etmek prensibinden ibaretken, bizde, Müslümanlığı kökünden yıkmak manasına alınmıştır. Esasen dünyanın adi ve sefil tarafiyle hiçbir alakası bulunmamak icap eden hoca, bizim laiklik telakkimizde, camiin kapısından itibaren nefes alması bile sinir törpüleyici bir canavardır.
"Allah'tan kork!" diyemez, "ahlaka yapış!" diyemez, "bu ne gidiştir?" diyemez! Bu lafı kendi öz evladına söylese de biri duyup zabıt tuttursa 163üncü maddenin "dinî hisleri istismar" ölçüsüne göre mahkûm olur.
Öyleyse, devleti ve dini kendi başlarına bırakmak ve birbirleriyle alakasız kılmaktan başka bir şey olmayan şu laiklik kelimesine yalan söyletmeseler, onun yerine "İslâma düşmanlık" tabirini kullansalar daha (doğal) ve (içtenlik)li olmazlar mı?
Mücerret ilim göziyle, laikliğe zıt olan, 163üncü madde- de yazılı suçlar değil, bu maddenin bizzat kendisidir.
15 Ocak 1978
Necip Fazıl Kısakürek, Çerçeve 5, s. 269-270