Her madde, her mâna ve her şey gibi kadının da bütün vücud ve hikmeti, keyfiyeti ve mevkii İslâmda...

Kadın, İslâmda, kendisine Şeriat yolundan ulaşmak şartiyle sevgili bir varlıktır. Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberi ki buyurmuşlardır ki: "Bana dünyanızda üç şey sevdirilmiştir: Kadın, güzel koku ve namaz..."

Hemen anlamak gerektir ki, meşru şekiller ve hadler içinde kadına bağlılık, Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberinin mizacına uymak bakımından İslâmi ve makul bir hâdise... İslâmın zâhir ve bâtın çerçevelerinin bütün kahramanları bu şekiller hadler içinde kadına bağlı kalmışlardır. Ruhbaniyet kabul etmeyen İslâm, batinî büyük marifet yolunda nefs körletmenin usülu olarak kadından uzak durmayı kabul etmez. Aksine büyük marifet yolunda, meşru şekiller ve hadler içinde kadın alâkası şarttır.

Kadın, İslâmda, her şeyden evvel derin bir hayâ mevzuudur: ve bütün mahrem köşeleriyle çepçevre hisarlar ortasında yükselen bir saray gibi, edep, ismet ve gizlilik surlariyle halkalanmıştır.
Mukaddes İslâm Şeriatı, kadını, her noksaniyle kocasının nazarlarına helâl olarak teslim ettikten sonra, onun cemiyet hayatını, mahremi bulunduğu veya bulunmadığı insanlara karşı ayrı ayrı görünüş şekilleriyle ve son derece sarahatle tanzim etmiştir. İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve bütün nazarlara karşı kadın, yüzünden, el ve ayaklarından başka hiçbir noktasını çıplak olarak gösteremeyecek derecede hayâ ve hicap ifade eder. Tek bir saçın bile dâhil olduğu bu hayâ ve hicap şartları yerine geldikten sonra kadın, aynı İslâm cemiyet ve beldesinin aynı meydanında en faal ve en vazifedâr bir unsur olabilir.

Kadını kafes arkalarına ve haremlere hapsetmek, hiç kimsenin karşısına çıkarmamak ve topuğundan saçına kadar simsiyah bir torba içine sokup öylece ve bir ân için cemiyet koridorundan geçiri vermek, İslâmi ölçü ve gereklerin emrettiği bir iş değildir.

Her bakımdan mükemmel olan dine bir şey eklemek veya ondan bir şey eksiltmek, dinî anlamamaya ve nihayet ya ham ve kaba softalığa ve kör-kütük anlayışsızlığa varacağına göre asırlar boyunca Türk cemiyetinde kadının halini, dinî vecd ve idrâkten mahrum ham ve kaba softaların esiri diye mütalâa ve bu halden İslâmiyeti tenzih etmek lazımdır. Şer’î ölçülere bürülü olarak kadın, İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve her türlü iş ve faaliyet sahasında, bütün nazarlara açık bir edep ve ismet heykelidir.

Ayrıca kadın, mücerred kadın olarak, mücerred güzellik ölçüleriyle, ancak İslâm Şeriatinin gizlenme hadleri ve görünme şartları içindedir ki, tesir ve kıymetinin azamisine ulaştırılmıştır. Kasap dükkânlarında kuyruğuna kadar yüzülmüş çırçıplak etin vahşetini esiri bir tılsıma götüren örtü sırrı, münhasır (estetik) göziyle de yalnız İslâmdadır.

İslâmda kadın, içtimaî vazifeler arasında yalnız iki tanesinin ehliyetine malik değildir: Biri imamlılık, öbürü hakimlik... Bunda da son derece ince bir hilkat sırrı güden İslâmiyet, her şeyden evvel hissîlik ilcaîlikten uzak bir erkek seciyesi isteyen bu iki işte başka kadına hiçbir içtimaî vazifeyi yasak etmemiş, fakat kadının en yüksek ve ulvî mevkiini, onun ve erkeğinin yuvası olarak göstermiştir.

Başyücelik emirleri: Kumar, içki ve zehir Başyücelik emirleri: Kumar, içki ve zehir

Kadın; anne, hemşire, zevce; güzellik bakımında kadın, içtimai vazife noktasından kadın, hilkat sırrının maddî ve mânevi bütün tecelli şekillerini İslâmda arasın ve yanlız onunla övünsün!

İdeolocya Örgüsü, Necip Fazıl Kısakürek