Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2023 yılı doğum istatistik verilerine göre; Türkiye’deki doğurganlık oranının tarihin en düşük seviyesine gerilediği açıklanmıştır.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine baktığımızda, doğurganlık hızının 2001 yılında 2.38 iken; 2023 yılında 1.51 olarak gerçekleştiğini görmekteyiz. Bir ülkede nüfusun azalma eğilimine girme oranının üst sınırı 2,1 olarak kabul edildiğine göre aile ve neslin geleceğinin alarm verdiğini söyleyebiliriz.

Nüfusun azalması sadece ekonomik sebeplere bağlanamaz. Türkiye’nin kıtlık yıllarında bile nüfusumuz artmıştır. Ailenin çökmesi ve nüfusun azalması 2001 yılından itibaren kadın hakları bahanesiyle başlayan feminist politikaların sonuçlarıdır. Varoluşsal beka sorunu deyin, ülkenin güvenliği deyin, sonuç değişmeyecektir. Rüzgâr ekildi, fırtına biçilecektir!

Eski dünyanın yankısı Eski dünyanın yankısı

2001 yılından itibaren yeni devrim yasaları yürürlüğe konulmaya başlanmıştır. Radikal feminist önderlerin ifadeleriyle “..noktasına, virgülüne kadar yaptırdık! Değiştirttik!” dedikleri yasalar ve uygulama sonuçları bu vahim tabloyu oluşturmuştur.

Başta 2001 yılında yürürlüğe giren Medeni Kanun, 2005 yılında yürürlüğe giren yeni Ceza Kanunu, 2010 yılında Anayasa değişikliğinin arasına katılan referandum ile kabul edilen POZİTİF AYRIMCILIK hükmü ve Stratejik derinlik uzmanı olduğunu iddia eden Ahmet Davutoğlu’nun başımıza bela ettiği İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ve türevi/uygulama yasası olan 6284 sayılı kanun bağlamında “kadının beyanı esastır” kabulü ile aile ve toplum çökertilmiştir. Toplumlar ve insanlar yasalara göre davranır ve yaşarlar.

Tüm bu yeni devrim yasalarının uygulama sonuçları; evliliklerin azalmasına, evlilik yaşının kadınlarda 30, erkeklerde 35 seviyelerine yükselmesine, boşanmaların artmasına ve nüfusumuzun tehlike sınırının çok altına düşmesine neden olmuştur. Her ne kadar İstanbul Sözleşmesi sağduyulu halkımızın ve sivil toplum kuruluşları ile aydınların tepkileri karşısında iptal edilmiş ise de İstanbul Sözleşmesi dayanak alınarak hazırlanan, dünyada eşi ve benzeri bulunmayan 6284 sayılı aileyi tahrip eden kanun daha da sert biçimde uygulanmaya devam etmektedir. Hatta aileyi, ahlakı, nesli koruması beklenen bir kısım siyasiler haykırarak! 6284 sayılı yasayı kırmızıçizgileri ilan etmişlerdir.

Pozitif ayrımcılık ilkesi yeni kılıklarla karşımıza çıkmaktadır. 8 bakanlık ve STK’lar işbirliği ile genç kadınları asgari ücretle, ücreti devletin ödediği proje kapsamında zor ve meşakkatli işlerde çalışmaya sevk etmektedirler. (Otellerde temizlik elemanı, güvenlik görevlisi, tezgâhtar ve kasiyer gibi işler) Eskiden demir perde ülkelerinin sokaklarında gördüğümüz temizlik işçisi kadınlar artık bizim ülkemizde de görülmektedir. Bunun yanında, benzin istasyonlarında pompacı olarak çalıştırılan kadınlar gibi örneklerle de karşılaşmaktayız. Evlenme ve annelik rolü değersizleştirilerek kadın onuruna yakışmayacak zor işlerde çalışmak değerli gösterilmektedir. Bu projelerle aile parçalanmakta ve nüfus alarm seviyesine gerilemektedir.

Nüfus planlamasının diğer aparatı olarak eğitim kullanılmaktadır. 12 yıl zorunlu eğitimde 20 milyon öğrencimiz vardır. Üniversite enflasyonu ile birlikte yaklaşık 9 milyon üniversite öğrencisi bulunmaktadır. Plansız programsız açılan özel üniversiteler ve kontenjanları artırılan devlet üniversiteleri işsiz gençler üretmektedir. Ara eleman, zanaatkâr, teknik elemanlar, çırak, kalfa ve usta kıtlığı çekilirken; iş bulamayan üniversite mezunları ile karşılaşmaktayız. Bu plansız ve programsız eğitim politikaları, gençlerin evlenememesi sonucunu doğurmaktadır. Genç nüfusun gerilemesiyle yaşlı bir topluma dönüşmekteyiz. 20 yılı aşkın süreden beri gerek yeni devrim yasaları, gerek aile ve eğitim politikaları aileyi ve toplumu uçurumun eşiğine getirmiştir. Vahim hatalardan dönülmediği takdirde bozulma ve çözülme kaçınılmaz olacaktır. 

Feministlerin saldırılarına maruz kalan insanımızı korumak vatani görevimizdir. Seçime endeksli siyaset anlayışı terk edilerek başta milli ve manevi değerlerimize uygun olan yasalar yapmalıyız. Eğitim ve aile politikalarını ehil ve bu toprakların değerlerine inanan insanlara emanet etmeliyiz. Üstad  Necip Fazıl’ın ifadesiyle, “..bu cadde çıkmaz sokak..!” Emaneti teslim ettiğimiz kişiler vebal altındadırlar. Onlara yol yakınken hatalarınızdan dönünüz diyoruz…

Prof. Dr. Sefa Saygılı, Yeni Akit