Hicri 450 (Miladi 1058) yılında Horasan’ın Tus beldesinde, ilim ve hikmet kokan bir toprakta doğan İmam Gazali (Ebu Hamid Muhammed bin Muhammed el-Gazali), İslam dünyasının ruhunu aydınlatan bir ilim güneşi olarak zuhur etti. Babası, dindar ve fakir bir zanaatkâr olarak Allah’a teslimiyetle dolu bir hayat sürmekteydi. Baba Gazali, maddi imkânsızlıklarına rağmen oğullarına ilim tahsil etmeyi vasiyet etmişti. Vefatından önce, oğullarını dindar bir dostuna emanet ederek onların İslami ilimlerde yetişmelerine vesile oldu.
İmam Gazali’nin çocukluk yılları, zorluklarla geçmesine rağmen, ruhunda derin bir ilim aşkı ve hikmet arayışıyla yoğrulmuştu. Allah, onun kalbine çocuk yaşta ilim nurunu koymuştu. Bu nur, zamanla büyüyerek hem zahirî hem de bâtınî âlemleri aydınlatacak bir ışığa dönüşecekti.
İlk Eğitim Yılları ve Nişabur’a Yolculuk
Gazali’nin ilim yolculuğu, Tus’ta başladı. Burada temel İslami ilimler ve ahlak eğitimi aldı. Ancak, kalbindeki ilim susuzluğunu gidermek için daha geniş ufuklara açılmaya karar verdi ve Cürcan’a gitti. Burada, dönemin büyük âlimlerinden ders aldı. Genç Gazali, aklı ve zekâsıyla kısa sürede dikkatleri üzerine çekti. Ancak bu dönemde öğrendikleri onun içindeki derin arayışı tam olarak tatmin etmiyordu.
Cürcan’dan sonra Nişabur’a yöneldi ve burada dönemin büyük âlimlerinden biri olan İmamü’l-Haremeyn Cüveyni’nin öğrencisi oldu. Cüveyni’nin rahle-i tedrisinde fıkıh, kelam, mantık ve felsefe alanlarında derinleşti. Bu dönemde Gazali, ilmin aklî yönlerini kavrarken aynı zamanda Allah’a yakınlık yolunda kalbin aydınlanması gerektiğini de fark etmeye başladı. Nişabur’daki bu eğitim, onun ilim ve hikmet yolculuğunda önemli bir merhale oldu.
Bağdat yılları
İmam Gazali’nin ilmi şöhreti kısa sürede yayıldı ve Selçuklu Devleti’nin kudretli veziri Nizamülmülk’ün dikkatini çekti. Nizamülmülk, onu 1091 yılında Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’ne baş müderris olarak atadı. Bu görev, dönemin en itibarlı ilim makamlarından biriydi. Gazali, burada kelam, fıkıh ve felsefe alanında verdiği derslerle geniş bir öğrenci kitlesi topladı ve ilim ehlinin takdirini kazandı.
Ancak bu dönemde Gazali’nin ruhunda büyük bir fırtına kopmaya başlamıştı. İlmin ve şöhretin zirvesinde olmasına rağmen, kalbi huzursuzdu. Dünyanın geçici aldatıcılığı ve makam hırsının, Allah’a yakınlaşma yolunda bir perde olduğunu idrak etti. Zihni, akıl yoluyla hakikate ulaşmaya çalışırken, kalbi daha derin bir hakikat arayışıyla çırpınıyordu.
Çile Yılları
1095 yılında İmam Gazali, derin bir manevi kriz yaşadı. Artık dünyaya ve nefsine dair her şeyden el çekmek istiyordu. Bağdat’taki görevini bırakarak zahiri ilimlerin yanında bâtınî hakikatleri keşfetmek için tasavvufa yöneldi. Bu, onun ruhunda bir yeniden doğuş ve bir hicret yolculuğu idi. Bu yolculukta ilk durağı Şam oldu.
Şam’da uzun süre Mescidü’l-Emevi’nin bir köşesine çekilerek zühd ve ibadetle meşgul oldu. Daha sonra Kudüs’e giderek Mescid-i Aksa’da tefekkür ve ibadetine devam etti. Manevi yolculuğunun zirve noktalarından biri ise Hac ibadeti için Mekke ve Medine’ye yaptığı ziyaretti. Mekke’nin yüce manevi atmosferinde ve Medine’nin huzur dolu ikliminde, kalbi marifetullah’ın en derin hakikatleriyle doldu.
Gazali, bu dönemde sadece bir sûfi değil, tasavvufun sistematik bir disiplin haline gelmesine öncülük eden bir âlim oldu. Onun tasavvuf anlayışı, İslam’ın zahirî (şeriat) ve bâtınî (hakikat) boyutlarının uyum içinde bir bütünlük oluşturduğu bir anlayıştı.
Eserleri: İlmin ve hikmetin zirvesi
Gazali, hayatı boyunca kaleme aldığı eserlerle hem İslam dünyasında hem de Batı’da derin etkiler bırakmıştır. Onun eserleri, ilim, hikmet ve tasavvufun birleşimini yansıtan eşsiz metinlerdir. İşte onun en önemli eserlerinden bazıları:
1. İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn
Bu eser, Gazali’nin tasavvufî hikmetini en güzel şekilde yansıtan bir başyapıttır. İbadetlerden ahlaka, insan ilişkilerinden manevi yükselişe kadar hayatın her alanını kapsar. İhyâ, insan ruhunu Allah’a yaklaştıran bir rehber olarak kaleme alınmıştır.
2. El-Munkiz Mine’d-Dalal
Gazali’nin kendi manevi yolculuğunu anlattığı bu eser, akıl ile kalp arasındaki dengeyi ve insanın hakikate nasıl ulaşacağını ele alır.
3. Tehafütü’l-Felasife
Bu eser, felsefecilerin ilahi hakikatler konusundaki hatalarını eleştiren bir çalışmadır. Gazali, burada akıl ve nakil dengesini savunur.
4. Kimya-yı Saadet
Halk için yazılmış olan bu eser, İhyâ’nın özeti niteliğindedir. Manevi olgunlaşma ve nefs terbiyesi için bir rehberdir.
5. Mişkatü’l-Envar
Bu eser, nur metaforu üzerinden Allah’ın varlığını ve kâinattaki tecellilerini açıklar.
Son Yılları ve Vefatı
Gazali, çile yıllarından sonra memleketi Tus’a döndü. Burada bir medrese ve zaviye inşa ederek hayatının son yıllarını ibadet, talebe yetiştirme ve tasavvufî öğretileri yaymaya adadı. 505 yılında (Miladi 1111), sabah namazını kılmak için abdest aldıktan sonra Rabbine kavuştu. Kardeşi Ahmed’in ifadesiyle, dudaklarında Allah’ın zikriyle bu dünyadan ayrıldı.
Manevi Mirası ve Etkisi
İmam Gazali, İslam dünyasında ilim ve hikmeti birleştirerek derin bir iz bırakmıştır. Onun tasavvufî anlayışı, İslam’ın zahir ve bâtın boyutlarını uyum içinde birleştirir. Bugün hâlâ eserleri okunmakta, fikirleri tartışılmakta ve manevi mirası, gönüllerde yaşamaya devam etmektedir. Onun hayatı, insanın Allah’a giden yolculuğunda akıl ve kalbin nasıl birleştirileceğine dair eşsiz bir rehberdir.
Allah, İmam Gazali’nin ruhunu rahmet ve nur ile kuşatsın. Onun ilmi ve hikmeti, kıyamete dek ışık tutmaya devam etsin.