Hamas Hareketi’nin Siyasi Büro Başkanlığına seçilen Ebu İbrahim künyeli Yahya es-Sinvar’ın hayatında Ekim ayının özel bir hikayesi var. Altmış yılı aşkın bir süre önce Gazze Şeridi’nin Han Yunus Mülteci Kampı’nda doğan Sinvar, zorlu, heyecanlı ve çetrefilli dönüm noktalarıyla dolu bir hayata adım attı. Yirmi yılı aşkın bir süre İsrail hapishanelerinde kaldıktan sonra özgürlüğüne kavuşan Sinvar, geçtiğimiz ekim ayında Gazze'den Aksa Tufanı Operasyonu’nu başlatarak bölgeyi ve dünyayı sarsan büyük yankılara yol açtı.
Ailesi 1948 Nekbe’sinden (büyük felaket) sonra el-Mecdel şehrinden sürülen Sinvar, Gazze'nin gecekondu mahallelerinde ve dar sokaklarında büyüdü. Hayatın zorluklarından ve acımasızlığından payına düşeni aldı. Zorlu koşullar, 1967 Nekbe’sine çocukken tanık olan Sinvar’ın karakterini şekillendirdi.
Bunu takip eden yıllarda Gazze Şeridi’nde ve mülteci kamplarında yaşanan sefaletin de etkisiyle göğsünde biriken öfke ve kızgınlık, onlarca yıl boyunca içinde kalacak ‘yakıcı bir intikam arzusu’ bıraktı. Konuşmalarında ve çatışmaya bakışında her zaman Nekbe’den ve bunun halkı üzerinde bıraktığı uzun süreli acıdan bahsetti. Onu tanıyanların söylediği gibi her zaman ‘güç dengesini sarsmayı ve değiştirmeyi’ dört gözle bekledi.
Yahya es-Sinvar Han Yunus Mülteci Kampı’ndaki okullarda eğitim gördü. Daha sonra İslam Üniversitesi'nde eğitimini tamamlayarak Arap Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Öğrencilik döneminde ‘İslami Blok’ çatısı altında öğrenci ve örgütsel çalışmalara başladı. Oradan daha geniş görevlere geldi. Hamas Hareketi’nin iç güvenlik birimi olan ve özellikle casusların ve İsrail güvenlik servisleriyle ilişkili kişilerin takibi gibi hassas roller oynayan el-Mecd'i kurdu.
Faaliyetleri sebebiyle İsrail tarafından 1980'li yılların sonlarında tutuklandı. İsrailli yetkililer onu kendileriyle iş birliği yapan dört kişiyi öldürmekle suçladı ve dört kez müebbet hapis cezasına çarptırdı. İsrail’in kuzeyindeki ve güneyindeki hapishanelerde kalan Sinvar, uzun süre tek başına bir hücrede tutuldu.
Hapishaneden Hamas’ı yönetti. İbraniceyi akıcı şekilde konuşmakta ustalaştı. Beraberindeki diğer mahkumlara gramer öğretti, grevlere ve müzakerelere liderlik etti. Bazen kazandı, bazen kaybetti. Duvarların dışında çatışmalar intifadalar, savaşlar ve barış müzakereleri yaşanırken, hapishane içinde zaman yavaş geçiyordu. Yirmi yılı aşkın bir süre devam eden esaret, yakında özgür kalacağına dair inancını hiç azaltmadı. Kardeşi bir İsrail askerini kaçırdı. Hamas, İsrail askerine karşılık bin Filistinli mahkûmun serbest bırakılmasını istedi. Sinvar da listenin başındaydı. Böylece Sinvar, İsrail-Filistin çatışmasında yeni dönüm noktalarını şekillendiren önemli roller oynamaya devam etti.
Tüm dünya Sinvar'ın adını 7 Ekim'in ardından öğrendi. Bu isim, İsrail'de ve ötesinde güvenlik ve siyasi çevreleri meşgul etti. Sinvar'ın karakteri, fikirleri ve çatışmaya dair görüşünün yanı sıra kararlarının ardındaki nedenler ve bunların maliyetlerinin hesaplanması, özellikle de neden oldukları yankılar ve geride bıraktıkları büyük ve ağır sonuçları nedeniyle bir soru fırtınası yarattı.
Farklı siyasi ve entelektüel geçmişlere sahip eski mahkûmlar, 7 Ekim'in beyni olarak görülen Sinvar’ın, fikirlerinden, hapishanelerden Hamas’ı yönetmesinden ve diğer gruplarla ilişkisinden, onu 7 Ekim sabahı sıfır saatine götüren nedenlere, uzun soluklu savaşın ve sonuçlarının hesaplarına kadar ‘çok katmanlı bir portresini’ çizdiler.
İlk karşılaşmalar
Yıllarını İsrail hapishanelerinde geçiren, Sinvar'la tanışıklığı olan Demokratik Cephe üyesi eski mahkûm İsmet Mansur, 1990'lı yılların sonlarında Aşkelon Hapishanesi’nde onunla tanıştıktan sonraki ilk izlenimlerini şöyle anlattı:
“Sinvar'la tanıştığınızda sıradan bir insan görüyorsunuz. Sade ve dindar ama aynı zamanda katı ve keskin özelliklerini de taşıyor. Dindar bir adam ama bir hatip ya da teorisyen değil. Dini geçmişi ilişkilerinin şekillenmesinde rol oynar ve sizinle ilgilenirken önyargılarını bir kenara bırakamaz.”
Sinvar'ın henüz genç yaşlarda cezaevine girmeden ve orada uzun yıllar kalmadan önce çocukken yaşadığı deneyimler davranışlarında, bakış açısında ve başkaları ile ilişkilerinde açıkça görülüyor. Sinvar’ın zorlu geçen çocukluk döneminin ‘nefretini’ şekillendirdiğini ve siyasi yönelimini biçimlendirdiğini söyleyen Mansur, “Uzlaşmayı kabul etmiyor ve taktikler çerçevesi dışında çözüm olasılığı ya da formüllere ve anlaşmalara ulaşma olasılığı görmüyor” değerlendirmesinde bulundu.
Yıllarını İsrail hapishanelerinde geçiren Fetih Hareketi (El Fetih) üyesi eski mahkûm Abdulfettah Devle, Sinvar ile ilk kez 2006 yılında tanışmış. Onunla tanışmasından önce, mahkumlar Sinvar'ın ‘ününü’ bir hapishaneden diğerine aktarıyor ve ‘keskin huylu ve kararlı’ bir adamın portresini çiziyorlardı. Beerşeba’daki çöl hapishanesinde ilk karşılaşmasında bu izlenimlerin doğru olduğunu anlayan Devle, “Yahya es-Sinvar, Hamas’ın diğer liderinden farklı, sosyal ve insani bir karaktere sahipti. Genel meseleleri tartıştığınız Yahya es-Sinvar, partizan meselelerini tartıştığınız Yahya es-Sinvar'dan farklıydı. Genel meselelerde sosyal, partizan meselelerde fanatikti. Sanki iki kişiliği varmış gibi hissediyorsunuz” ifadelerini kullandı.
Sinvar'la birlikte yıllarca hapis yatan ve esir takas anlaşması ile serbest bırakılan Hamas üyesi eski mahkûm Selahaddin Talib, Sinvar ile ilk karşılaşmasını “İlk göze çarpan alçakgönüllülüğü ve gençlerle olan şakacı ilişkisi oluyor” diyerek aktardı. Ancak Refik el-Esrar, Sinvar’ın güvenlikçi yapısının onu Hamas’ın diğer liderlerinden farklı kıldığını belirtiyor. Esrar, “O bir hatip değil, ancak el-Mecd güvenlik biriminin kurucusu. Bu, büyük ölçüde kişiliğine de yansımıştı. Güçlü sosyal ilişkilerine rağmen, güvenlik konusunda katı ve tavizsizdi” şeklinde konuştu.
Sinvar, hem hapishanelerin içinde hem de dışında bir numaralı güvenlik yetkilisi olarak kalmaya devam etti. Hamas Hareketi ve onun Batı Şeria ile Gazze Şeridi'ndeki hücreleri, İsrail güvenlik güçlerinin 1990'lı yılların ortalarında başta Yahya Ayyaş ve İmad Akil olmak üzere bazı Hamas liderlerine suikast düzenlemesi, Hamas üyelerine yönelik geniş çaplı tutuklama kampanyaları yürütmesi ve çok sayıda askeri hücreyi çökertmesiyle art arda acı darbeler aldı. Bu gelişmeler Hamas içinde büyük sarsıntılara yol açtı. Geniş çaplı güvenlik ihlallerine dair korkuları derinleştiren yankılar uyandırdı. Bu durum, Hamas üyelerinin İsrail hapishanelerindeki koşullarına ağır ve kasvetli bir gölge düşürdü ve hareket tarihindeki ‘güvenlik takıntılı dönemi’ başlattı. Sinvar da bu dönemin itici gücü ve maestrosuydu.
Sinvar'la birlikte cezaevlerinde güvenlik görevlerini üstlenen ve bu ‘zorlu dönemi’ hatırlayan Talib, “Bu çılgınlık hali, tüm cezaevlerindeki Hamas üyelerine kadar uzandı. Soruşturmalar ve incelemeler yapıldı. Güvenlik dosyaları önce cezaevleri arasında dolaştı, sonra dışarıya aktarıldı. Bu durum bir güvenlik çılgınlığı yarattı. Sızmalar, suikastlar ve tutuklamalar oldu.” diye konuştu.
Hamas odaları, sorgulama ve soruşturma merkezleri haline geldi. Pek çok üyesi işbirlikçi olmakla suçlandı. Bazılarının ‘sadece işçi olduğunun kanıtlandığını’ ancak birçoğunun bu güvenlik takıntısının kurbanı olduğunu söyleyen Talib, “Zor bir dönemdi ve kimse bundan yara almadan çıkamadı” dedi.
Hakkında herhangi bir şüphe olan herkesin sorgulandığını ve bunun trajik sonuçlar doğurduğunu söyleyen Abdulfettah Devle ise “Sinvar, birçok iç soruşturmayı yönetti. Bazı alçaklara ulaşmayı başarmış olabilir, ancak sorgulananlardan bazıları işkence nedeniyle öldü. Daha sonra bunların Hamas’ın en iyi evlatlarından bazıları olduğu ortaya çıktı” şeklinde konuştu.
Sinvar ve İzzettin el-Kassam Tugayları
Sinvar, 1990'lı yılların başlarında Hamas'ın askeri kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları ön plana çıkıp, İsrail ordusu hedeflerine ve yerleşimcilere karşı çeşitli operasyonlar gerçekleştirmeye başladığında İsrail hapishanelerindeydi. İşin güvenlik boyutunda yer almasına rağmen, askeri çalışmalar henüz hazırlık ve gelişme aşamasındayken tutuklanan Sinvar'ın Hamas'ın askeri kanadından isimlerle ilişkisi hapishanelerde gelişmeye başladı. Çünkü Kassam Tugaylarının önemli isimlerinden bazıları hapishanelere ve gözaltı merkezlerine gelmeye başlamıştı.
İsmet Mansur, Sinvar’ı anlatırken şunları söyledi:
“Sinvar’, başından beri belli bir güvenlik zihniyetine ve anlayışına sahip. Bir güvenlik hassasiyeti ve çevreye bir güvenlik bakışı var. Her zaman bu hassasiyetle yaşıyor. İsrail’e dair okumaları bile çoğunlukla güvenlik ve ordunun ve istihbarat servislerinin yapısıyla ilgili. Dolayısıyla askeri kanatla ilişkilenme konusunda bu arka plana ve yatkınlığa sahip.”
Hamas’ın askeri kanadıyla kurulan ve olgunlaşan bu ilişki daha sonra 2011 yılında İsrailli asker Gilad Şalit’in serbest bırakılması karşılığında yapılan anlaşma çerçevesinde, Ebu İbrahim (Sinvar) ve yoldaşlarının hapishaneden salıverilmesiyle yeni bir döneme girdi.
Sinvar’ın küçük kardeşi Muhammed es-Sinvar, Kassam Tugaylarının önde gelen yetkililerinden biriydi. İsrailli asker Gilad Şalit'in yakalanması ve esir takası anlaşması çerçevesinde serbest bırakılmadan önce yıllarca alıkonulması sürecinde yer almıştı. Sinvar'ın kardeşi ve onunla birlikte hapisten çıkan yoldaşları, ayrıca hareket içindeki ‘kredisi’, askeri kanadın kapılarının yeni gelen kişiye açılmasına katkıda bulundu. Mansur bu faktörlerin Sinvar'ın ‘askeri ortama entegre olmasını ve kendini bulmasını’ kolaylaştırdığını söylüyor.
Şalit ve anlaşma
İsrailli asker Şalit'in esir alınması ve ardından esir takası anlaşması için yapılan görüşmeler, Sinvar için birçok gerçeği değiştirdi. Hem onun hem de arkadaşlarının kaderini değiştirdi. Sinvar, Hamas'ın serbest bırakılmasını talep ettiği isimler listesinin başında yer alıyordu. Şalit dosyasının getirdiği dönüşümler, Sinvar'ın cezaevleri içinde ve dışındaki konumunu güçlendirdi. Müzakere dosyasında ileri düzey roller oynamaya başladı.
Mansur, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2006 yılından önceki Sinvar ile sonraki Sinvar farklıydı. Şalit anlaşması ve sonrasında Hamas'ın Gazze'yi kontrol etmesi nedeniyle büyük bir güç merkezi haline geldi. Hamas bir bölgeyi yöneten, güç sahibi olan ve bir esir alıkoyan rejim haline geldi. Bu esir, Sinvar'ın kardeşinin elindeydi.”
Mansur, Şalit anlaşmasının Sinvar'a hapishanelerde, Ahmed Yasin ve Salah Şehade dışında hiçbir Hamas liderinin sahip olmadığı bir güç verdiğine dikkat çekti.
Sinvar daha sonra bir sonraki anlaşmanın kilit ismi haline geldi. Eline geçen bu gücü hapishanelerin içinde ve dışında statüsünü, otoritesini ve karar verme yeteneğini artırmak için kullanmaya başladı. Sinvar’ın diğer mahkûmlara “Seni hapisten çıkarabilirim, seni özgür bırakabilirim” diyen biri gibi davranmaya başladığını söyleyen Mansur, “Bunu sadece kişisel nedenlerle değil, proje, düşünce ve öncelikleriyle ilgili farklı kriterleri olduğu için uyguladı” dedi.
İsrail ve Hamas arasındaki esir takası anlaşması için yapılan görüşmelerde ilerleme kaydedilmişti ki, Sinvar görüşmelere dahil oldu ve çıktılarını reddetti. Bunun üzerine görüşmeler yeni bir yola girdi. Devle, Şalit anlaşmasından sorumlu İsrailli müzakerecinin ‘hapishanelere geldiğini ve büyük bir nüfuza sahip görünen Yahya es-Sinvar ile doğrudan görüştüğünü’ hatırlıyor.
Beyin tümörü ve helikopterle özel kurtarma
Esir takası görüşmeleri ivme kazanıp sona yaklaşırken, Sinvar bir sağlık sorunu yaşadı ve ölümle burun buruna geldi. Bu durum hesapları karıştırdı ve özellikle İsrail tarafında endişeye yol açtı. Çünkü Sinvar, müzakerelerde başrol oyuncusuydu. Sağlık durumu kötüleşince İsrail'in güneyindeki Beerşeba Hapishanesi’ndeki arkadaşları onu hapishane kliniğine gitmeye ikna etti. Bu konuda Sinvar’ın inatçı olduğunu söyleyen Devle, “Cezaevi yönetimini kullanmayı hep reddetti” dedi. Durumunun kötüleşmesi ve bilincini kaybetmesi üzerine mahkûm arkadaşlarının onu kliniğe götürmek zorunda kaldığını belirten Devle, “Durumu kötüleşince onu gitmeye zorladılar” diye konuştu.
Sinvar'ın o gün Beerşeba Hapishanesi kliniğine gelmesi, cezaevi yönetiminde büyük bir karışıklığa neden oldu. Cezaevi yönetimi derhal olağanüstü hâl ilan ederek Sinvar'ın tutulduğu bölümü kapattı. Sinvar’ın yaşadığı sağlık sorununa eşlik eden o anların ayrıntılarını anlatan Devle, “Beerşeba Hapishane yönetiminden bir temsilci geldi. Bize Sinvar'ın durumunun kötü olduğuna dair belirtiler olduğunu söyledi” ifadelerini kullandı. Devle’ye göre bir helikopter hapishanenin uçak pistine indi ve Sinvar'ı Soroka Hastanesi'ne götürdü. Sinvar burada ameliyata alındı. Doktorlar kafasında iyi huylu bir tümör buldular ve onu derhal çıkardılar. Sinvar ‘çok karmaşık ve tehlikeli’ bir ameliyat geçirdi ve bu sırada ölümle burun buruna geldi.
Helikopterin Sinvar’ı kurtarma operasyonuna katılması, üç eski mahkûmun çelişkili ifadeler vermesine neden olan istisnai bir olaydı. Devle, Sinvar vakasının kendisinin hapishanede kaldığı süre zarfında bir ilk olduğunu söylerken, Mansur olayı iyi hatırlamadığını belirtti. Talib ise Sinvar’ın helikopterle hastaneye kaldırıldığı iddiasını reddetti. Talib, o sırada cezaevi yetkilileri tarafından alınan tüm önlemlerin ‘gayet normal bir çerçevede’ olduğunu vurguladı.
İsraillilerin bugün bile Sinvar için yapılanlardan dolayı ‘utanç duyduklarını’ belirten Mansur, dönemin İsrail Cezaevi Servisi ve Cezaevi İstihbarat Müdürü'nün son dönemde birçok kez ‘Sinvar'ın hayatını kurtardıkları için duydukları pişmanlığı’ dile getirdiklerini söyledi.
İsrail'in Sinvar'ın hastalığını ele alış biçimi, Sinvar'ın sağlık durumunun Şalit anlaşmasının son aşamalarına ağır gölge düşüreceğinden korkan İsrailliler arasında büyük bir kafa karışıklığı yaşandığına işaret ediyordu. Mansur, bununla ilgili olarak “Dünyada hiç kimse Sinvar'a suikast düzenlemediklerine ya da onu tasfiye etmediklerine inanmazdı. Bunun da anlaşma üzerinde büyük etkileri olurdu” değerlendirmesinde bulundu.
Sinvar, Bergusi ve Saadat aynı çatı altında
İsrail'in kuzeyindeki Hadarim Hapishanesi, Sinvar'ı Mervan Bergusi ve Ahmed Saadat gibi Filistinli önde gelen liderlerle bir araya getirdi. Üç büyük isim arasındaki ilişki, buradaki toplu tecrit bölümünde şekillenmeye başladı. Birbirlerine büyük saygı duyuyor ve ortak bir dil bulabiliyorlardı. Mansur, “Bu onları aynı görüşe sahip yapmasa da aralarında birlikte çalışmalarını ve gelecekteki ilişkilere dair ortak vizyon belirlemelerini sağlayan bir güven ve saygı hali olduğunu düşünüyorum” diyor.
Sinvar, Bergusi ve Saadat birlikte çalıştılar. Cezaevlerinde grevler düzenlediler ve dışarıya yönelik inisiyatifler ve mesajlar hazırladılar. 2006 baharında Filistin siyaset sahnesinin iki kutbu olan El Fetih ve Hamas arasındaki geniş uçurumu kapatma girişimi olan ‘Ulusal Uzlaşı için Mahkûmlar Tüzüğü’ imzalandı.
Devle, tüzüğün imzalanmasının ardından Sinvar'a yakınlığıyla bilinen Tevfik Ebu Naim'in Hadarim Hapishanesi’nden Beerşeba Hapishanesi’ne gönderdiği bir mesajı ilettiğini ve harfi harfine “Abbas es-Seyyid'e (Kassam Tugayları’nın hapishanedeki komutanlarından biri) ve tüzüğü imzalayan kardeşlere, imzaladıkları güne pişman olacaklarını söyledi” denildiğini anlattı. Devle bunun da kendisinde Sinvar'ın tüzüğe karşı olduğu izlenimini bıraktığını belirtti. Ancak Mansur, Hamas’ın hapishanelerdeki herhangi bir uzlaşıyı Ebu İbrahim tarafından onaylanmadan onaylamayacağını düşünüyor.
Mansur, savaş sonrası senaryoları değerlendirirken, Mervan Bergusi de dahil olmak üzere mahkûmların serbest bırakılmasının El Fetih ve Sinvar'ın birlikte çalışabileceği bir ortak arayış çerçevesinde olduğunu belirtti.
2011 sonrası Kassam Tugayları
Sinvar, 2011 yılındaki takas anlaşması çerçevesinde hapisten çıktıktan sonra, Hamas saflarındaki varlığını ve askeri kanadındaki rolünü güçlendirmeye devam etti. Sinvar, 2012 yılında Hamas Siyasi Büro üyesi olarak seçildi ve hemen ardından askeri kanatla siyasi büro arasındaki irtibat noktası olma rolünü üstlendi. Sinvar, bu dönemde ordu ile olan güçlü ilişkisine güvenerek daha geniş bir rol oynamaya başladı. Hamas’ın 2017 seçimlerine kadar Gazze'deki Siyasi Bürosu’nu yönetti.
Bu dönemde önemli roller oynayan Sinvar, ‘askeri eylemlerin geliştirilmesine eşi ve benzeri görülmemiş bir ilgi’ gösterdi. Talib, “En yüksek ses askeri çalışmalardı. O olmasaydı, Sinvar da diğerleri gibi gri bir insan olurdu” dedi.
İsrail, son yirmi yılda Hamas liderlerine yönelik takip ve suikastlarını yoğunlaştırdı. Bu da Hamas’ın önde gelen liderlerinin sahneden uzaklaştırılıp yerlerine yeni isimlerin gelmesine zemin hazırladı. Devle, Sinvar’ın mevcut liderlerden hiçbirinin ona patronluk yapma hakkına sahip olmadığını düşündüğünü ve bunu asla kabul etmediğini söyledi.
Aksa Tufanı Operasyonu’nun ilk işaretleri
Devle, "Şalit anlaşması birçok Hamas mensubunu ve ilk Kassam liderlerini kapsamıyordu. Bu yüzden hareket yetersiz kaldığını hissetti" diyen Devle, Hamas mahkumlarının anlaşmadan sonra üzgün olduklarını ve liderliğe eleştirel ve öfkeli mesajlar gönderdiklerini söylüyor. Devle "Belki de Sinvar, Şalit anlaşmasının yapamadığını düzeltmek için ahlaki bir yükümlülüğü olduğunu hissetmiş olabilir " şeklinde konuştu.
Sinvar'ın tahliye sonrası Gazze'nin merkezindeki el-Kuteybe Meydanı'nda toplanan kalabalığa yaptığı ilk konuşmayı hatırlayan Talib, “’Bugün biz onları işgal ediyoruz ama onlar bizi işgal etmiyor’ dediğinde kürsüdeydim. Esir takası anlaşmasını İsrail için bir kırılma noktası olarak gördü. Bunun üzerine başka kırılma noktaları inşa edebilirdi” diye değerlendirdi.
İsrail ve savaşın simgesi
Sinvar, Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana, Gazze'ye yönelik askeri harekatın ana başlığı ve İsrail'in askeri ve siyasi kurumlarının peşinde koştuğu bir tür zafer imgesi haline geldi. İsrail'in kendisini bu savaşın bir ‘simgesi’ haline getirdiğini ve yaşananlardan tamamen onu sorumlu tuttuğunu düşünen Mansur, “İsrail, dünyanın aklına kazınacak Hitler, Saddam, Kaddafi, Çavuşesku ve dünyanın diğer diktatörleri gibi olacak bir imaj ve isim aramaya başladı. Bu, bütün Hamas'ı, bütün olup bitenleri ve bütün Filistin davasını bir kişiye indirgeme ve onu şeytanlaştırma girişimiydi” değerlendirmesinde bulundu.
İsraillilerin zihninde savaşın sonunun nasıl şekilleneceğinin Sinvar'ın akıbetiyle bağlantılı olduğuna inanan Mansur, bu akıbetin ya Hamas'ın Gazze'den çıkarılması gibi Sinvar'ın bireysel ya da tüm çevresiyle birlikte ortadan kaldırılması ya da tutuklanması, tasfiye edilmesi ya da aranan biri olarak kalması şeklinde olacağını belirtti. Sinvar’ın aranan biri olarak kalmaya devam etmesinin takip operasyonlarının devam etmesi için gerekçe haline geleceğini ve böylece Sinvar’ın tünelden yöneten isimler gibi olacağını da belirten Mansur, “Ancak İsrail'in bölge üzerindeki kontrolü arttıkça Sinvar'ın işi zorlaşacak ve başka seçeneklere yönelme olasılığı da artacaktır” dedi.
Sinvar pragmatik biri mi?
Sinvar'ı tanıyanlar, onun hapishanede kaldığı sürenin bazı aşamalarında pragmatik bir politika yürüttüğünü söylüyor. Onlardan biri olan Mansur, “Bazıları onun anlaşma yapan bir kişi olmasına şaşırabilir. Önceki aşamalarda İsraillilerle anlaşmalar yaptı. Belirli aşamalarda uzlaşıya varabiliyor ve pazarlık yapıyor, ancak kendi talimatları dahilinde olması gerekiyor” şeklinde konuştu.
Ancak bugün, İsrail Sinvar'ı ‘yaşayan ölü’ olarak tanımlarken, ateş ve yıkım altında gerilen Gazze Şeridi'nde yerin altında ve üstünde onu yoğun bir şekilde aramaya devam ederken, şimdi ya da gelecekte hiçbir İsrailli liderin Sinvar'ın hayatta kalmasını kabul etmeyeceğine inanan Mansur, “Kendisine duyulan nefret ve öfke, yöneltilen suçlamalar ve sorumluluklar ile İsrail'in halk arasında, basında ve küresel düzeyde yürüttüğü seferberlik, İsrail'in geri adım atmasını ya da normal bir durumda onun Gazze'de kalmasını sağlayacak bir anlaşma yapmasını imkansız hale getiriyor. İsrail onun hayatta kalmasını asla kabul edemez” öngörüsünde bulundu.
Yaklaşık 10 aydır devam eden savaşın ve yol açtığı kayıp ve yıkımın ardından, Sinvar’ın herhangi bir esneklik gösterilebileceğini düşünmeyen Talib, “Ödediği bu kadar yüksek bedelden sonra herhangi bir esneklik göstermesini beklemiyorum. Savaşla ilgili plan ve beklentilerinin, savaşın aylarca olmasa bile yıllarca devam edeceği yönünde olduğuna inanıyorum” dedi.
Şarkulavsat