İnsanın en önemli yönü nedir diye bir soru sorsak, çoğu kimse, insanın popülerliği, güzelliği veya güçlülüğünden bahseder. Halbuki bu özellikler, hayatın çok sınırlı bir ihtiyacına cevap vermekte ve hayatı düzenleme konusunda ciddi bir rolü bulunmamaktadır.

Fikir ve Maneviyatın Önemi

İnsan akıl ve duygu yönüyle diğer varlıklardan ayrılmaktadır. Bazı varlıklarda duygu özelliği bulunurken, insanın duygu ve akıl yönü, onun dengeli ve şuurlu bir hayat yaşamasına imkan vermektedir.

İsmailağa'da neler oluyor? İsmailağa'da neler oluyor?

Tarihi süreç içinde, bazan duygu, bazan da akıl yönünü tek gerçek olarak ele alan görüş ve ideolojiler ile, insanı mutlu edemediği gibi, onun yaşama dengesinde problemler meydana gelmesine sebep olmuşlardır.

Aslında akıl ve duygunun da tek başına insana mükemmel bir hayat tarzı bahşetmediğini çeşitli olay ve gelişmelerden biliyoruz. Çünkü akıl ve duygu, birer cevher iken; bunları doğru bir hedefe yöneltecek fikirlere ve maneviyata ihtiyaç bulunmaktadır.  İnsan, aklını sadece maddi ve fiziki olaylarda değil, sosyal ve ahlaki olaylarda da kullanmak durumundadır. Duygu ise, salt bir insanı duyarlılık içinde değil, belirli manevi değerler ile asıl mecrasında hareket etme rolünü üstlenmelidir.

İlahi dinler, insanın bir yaratıcı ve yaşama sistemine sahip olması ile gerçek huzur ve adalete kavuşacağını söyleyerek, akıl ve duygunun tek başına hareket etmemesi gerektiğini ve “ilahi rehberliğe” muhtaç olduğunu belirtmişler ve bu amaçla, İlahi bilgi ve yaşayış örneği olarak  insanlığa çeşitli dönemlerde Peygamberler gönderilmiştir.

Bir sistemi kuran ve hazırlayan kişinin, o sistemin ihtiyaç ve niteliklerini bilmesi gibi, insanı yaratan ilahi iradenin, onun niteliğini ve ihtiyaçlarını bilmemesi, elbetteki düşünülemez.

Fikir ve Maneviyattan İdeolojilere Yöneliş

İnsan hayatı, büyük ölçüde sosyal ve manevi dinamikler içerisinde geçmektedir.  Sevgi, saygı, adalet, merhamet, aile, yönetim, eğitim ve kültür gibi değerler, büyük ölçüde sosyal ve manevi nitelikli özelliklerdir.

Bunun dışında yemek, giyinmek, barınmak, çalışmak gibi faaliyet ve gereklilikler ise, insanın akıl ve gücü ile gerçekleşen çalışmalardır.

İnsanın, nefis diye ifade edilen eşyaya bağlılık, cinsi ihtiyaçlar ve kendini yüceltme gibi  aslında kontrol altına alınabilecek veya belli ölçüler ile gerçekleştirilmesi gereken ihtiyaçların ön plana alınması, insanın fikri ve manevi özelliklerinin azalması ve yok edilmesine yol açmaktadır.

İnsanlık tarihinde iyi ve kötü, doğru ve yanlış yönelişler; insandaki bu fikri ve manevi özelliklerin karşılanamaması veya saptırılması ile meydana gelmiştir ve bugün, insanın maddi, cinsi ve ihtiras yönünün hakim hale gelmesiyle fikri ve manevi değerlerin, etkisizleşmesi, büyük bir insanlık buhranı ortaya çıkmıştır.

Dünyada dinler ve yaşama felsefeleri, fikri ve manevi değer ve nitelikler ile; materyalist ve hedonist (zevkçi)  arzu ve ihtiraslar arasında tarih boyunca gidip gelmiştir. Bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde, ikinci grubun bugün hakim bir yaşama felsefesi haline geldiğini görüyoruz.

Maddenin, Fikir ve mana’nın  Tercihi

Bu iki yaşama felsefesini detaylı bir şekilde değerlendirmeyi bir başka yazıya bırakarak, neden sosyal, kültürel, manevi ve fikri bir medeniyet sahibi iken, materyalist ve hedonist bir çizgiye geldiğimizi sorgulamak durumundayız.

Fikrin ve maneviyatın, hangi tehlikesini veya zararını gördük te, materyalist ve hedonist bir yöne doğru giderek, kendi sosyal ve tarihi gerçekliğimizi terk ettik?.. Bunun tartışmasını yapmak ve hakikaten, şuurlu mu, yoksa şuursuz bir gidişin içinde olduğumuzu anlamak zorundayız.

Ülkemizde ve İslam dünyasında, maalesef maddi ve bencilce duyguların hakim olduğunu, fikir ve manevi çalışmalara önem verilmeyerek, kendi kültürel ve sosyal dünyamızı yok ettiğimizi farketmemiz gerekiyor.  Çok üzülerek ifade etmeliyim ki, bugün müslümanların çoğu, fikri ve manevi çalışmalara ve bu işi yapan nitelikli insanlara değer vermiyor ve onların çabalarına destek olmuyor!..

Evet, kendini inançlı ve ahlaklı gören birçok kimse, hayatın maddi yönüne vermiş olduğu değerin yarısı kadar bile, fikri ve manevi çaba ve çalışmalarda yer almıyor.  Bu tutumun, nasıl bir felaket olduğunu aslında günlük hayat olaylarından anlamak mümkün. Ama, bunu anlamak için, inançlı ve ahlaklı olduğunu söyleyen insanların gözlerindeki “perdenin inmesi” gerekiyor.

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber