Gazze'de yaşananların bir soykırım olduğunu sadece Türkiye haykırmıyor! Sadece İslam ülkeleri, sadece Araplar, sadece yüreği insanlığını kaybetmemiş gerçek kişiler değil... Birleşmiş Milletler'in yöneticileri için de çok ciddi bir insanlık sınavına dönüştü Gazze'deki insanlık dramı...

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği New York Ofisi Direktörü Craig Mokhiber, yazdığı bir istifa mektubuyla BM'nin Gazze'deki soykırıma karşı hiçbir şey yapmamasına isyan etti... İsrail'in bir apartheid rejimi olduğunu vurgulayan istifa mektubu, aslında Birleşmiş Milletler'deki 5'li veto hükümranlığının adaleti ve insanlığı imha eden ikiyüzlülüğünü de ifşa ediyor... Apartheid, Afrikalıların ırk ayrımcılığı için kullandığı bir kelime, ayrılık anlamını taşıyor. Güney Afrika'da 1948-1994 yılları arasında yasalar aracılığıyla kurulmuş ırkçılığı ve yol açtığı insanlık krizini ifade eden bu kavram, bugün ırkçılığı yüzsüzce dayatan İsrail faşizmi için kullanılıyor.

Mokhiber, insani krizleri yakından tanıyan bir raportör aynı zamanda, Gazze'de de yıllarca gözlemci olarak çalışmış, pek çok rapor hazırlamış. Bu duyarlılığı sadece Gazze'yle de sınırlı değil, Bosnalı Müslümanların yaşadığı faciayı da, Arakanlı Müslümanların dramını da, Tutsileri, Yezidileri de yakından takip eden bir insan hakları uzmanı...

Gazze'deki İsrail zulmüyle ilgili istifa mektubunda şöyle demiş: ''Her bir vakada, savunmasız sivillere yönelik korkunç olaylar durulduğunda, toplu vahşeti önleme, savunmasızları koruma ve suçlulardan hesap sormaya yönelik görevimizi yerine getiremediğimiz acı bir şekilde ortaya çıktı. BM'nin var olduğu dönemde, Filistinlilere yönelik art arda cinayet ve zulüm dalgalarında da bu böyle oldu. Yüksek Komiser, bir kez daha başarısız oluyoruz."

Mektubunda belirttiği çözüm önerileri de çok çarpıcı: İnsan hakları temelinde oluşturulacak bir devlet yapısıyla apartheid ile mücadele etmenin sorunu çözmede hayati bir bakış açısı olduğunu vurguluyor. Zorunlu sürgünle ülkelerinden çıkmak zorunda kalmış Filistinlilerin işgal altındaki topraklarına geri dönüşünü sağlamak gibi bizim şimdilik – Gazze faciasına odaklandığımız için - dile getirmediğimiz bir nihai çözümden de bahsediyor. Gerçek kavramına ve adalete yaptığı vurgu da dikkat çekici; gerçekler ve adalet temelinde, güvenirliliğini yitiren Batılı güçler dışında, adil arabulucular bulmak gerektiğine işaret ediyor. Mektubun önemli vurgularından birisi de İsrail'in nükleer ve kimyasal silahlardan arındırılmasıyla ilgili, sivillerin korunması için silahsızlanmanın gerekliliğinden söz ediyor...

.........................................

Çok önemli bir dönemden geçiyoruz.

Gazze dramı, Birleşmiş Milletler'in sonunu getirecek bu gidişle... Nasıl ki ABD'nin Hiroşima ve Nagazaki'ye attığı atom bombalarının ardından Milletler Cemiyeti iflas edip Birleşmiş Milletler kurulduysa... Hiroşima ve Nagazaki'yi çoktan geride bırakan Gazze'deki soykırım da Birleşmiş Milletleri çökertiyor... Gazze'de her 1 km kareye tam 82 ton bomba attığıyla övünüyor İsrail! Nükleer atsaydı ancak bu kadar atardı zaten...

Peki dünya bunu niçin izliyor?

Bundan sonra insan haklarından, özgürlükten, eşitlikten, insan onurundan nasıl söz edecek? Söz etmeye kalktığında ona kim inanacak? Demokrasi diyerek Irak'ta 2 milyon insan öldürdüler. Barış diyerek Afganistan'ı 25 yıl boyunca işgal ettiler. Şimdi de kehanetlerden bahsederek Gazze'deki insanları tek tek öldürüyorlar...

Batılı yöneticilerin, pislik içinde boğulan bu insanlık karşıtı yüzsüzlüğü, artık yeni bir dünya sayfasının açılmasını zorunlu kılıyor.

Üstelik bunu sadece Doğu halkları istemiyor! Henüz vicdanını yitirmemiş Batılı halklar, ilk kez bu kadar açık ve kalabalık yürüyüşlerle tepkilerini ortaya koyuyorlar. Bu tepkiler siyasi olma niteliğini çoktan aştı, bu tepkiler insani!

Direnişe, kıyama, mücahitlere bin selam! Direnişe, kıyama, mücahitlere bin selam!

Sibel Eraslan, Star Gazetesi