Selâm ile…
Türkiye siyasî, iktisadî, içtimaî ve askerî bakımlardan sancılı bir dönemden geçiyor. 15 Temmuz’da halk ihtilâlinin yeni bir merhaleye taşınmasıyla beraber artık prangalarından kurtulmak isteyen Türkiye, “müttefiklik” ve “dostluk” martavalıyla senelerce uyutulduğu ABD tarafından kuşatılmış vaziyette. 15 Temmuz’da suçüstü yakalanan ABD, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana çiftliği gibi gördüğü Türkiye’yi kaybedeceğini anladığından son çare olarak memleketimizi bölme derdinde…
15 Temmuz’un ardından Türkiye’deki Amerikan ajanlarının yargılanması ve Türkiye’nin ABD’nin kontrolünden çıkmaya başlamasıyla Türk-Amerikan ilişkileri belki de bugüne kadar hiç olmadığı kadar gerildi. Papaz krizi, Halkbank davası, iktisadî saldırılar, S-400 ve F-35 krizi, Osman Kavala’nın tutukluluğu gibi meseleler Türkiye ile ABD arasındaki problemin derinliğini gösteriyor.
Yakın zamanda yaşanan hadiselere kuş bakışı göz attığımızda ise ABD’nin doğrudan yahut maşaları vasıtasıyla uygulamaya geçirdiği bu kuşatmayı fark etmek hiç de zor olmasa gerek… Irak’ın işgalinin ardından ülkeye yerleşen, Suriye’de 2014’ten beri YPG’yi bir devlet misali baştan aşağı silahlandırıp donatarak Türkiye’yi doğrudan tehdit eden bir ordu kuran ABD, bir süredir memleketimizi Yunanistan ve Karadeniz çevresinden de kuşatıyor.
Türkiye ile ABD ve AB’nin desteğiyle Doğu Akdeniz’de dalaşa giren Yunanistan, ABD’nin bir garnizonu hâline dönüştürülmüş vaziyette… Bilhassa Türkiye’nin bünyesinden koparılan bir parçası olan Batı Trakya’daki Dedeağaç’a yaptığı askerî yığınağın, her ne kadar Avrupa’yı Rusya’ya karşı korumak yahut Balkanlarda tatbikat yapmak gibi sebeplere bağlansa da, Türkiye’yi doğrudan alâkadar ettiği aşikâr. Öte yandan ABD’nin Romanya'daki üslerinden bazı birliklerini Bulgaristan'a kaydırması ve Gürcistan ile askerî anlaşmalar yapması düşünüldüğünde ABD’nin Türkiye’ye karşı böyle bir teşebbüste bulunduğu iddiası kuvvetlenmekte…
Bu askerî hareketliliğin yanı sıra, iktisadî baskı ve içerideki işbirlikçiler vasıtasıyla Türkiye’yi zayıflatma çabaları da tüm hızıyla devam ediyor.
Türkiye’nin ise tüm bu askerî hareketliliğe karşı dikkatini bu yöne çevirerek tedbirler almaya başladığına dair duyumlar mevcut.
Kapağımızda bu meseleyi işledik ve “Yunan Erketeliğindeki ABD Ordusuna Karşı Türk Ordusu Trakya’da Hazırlığa Başlıyor!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “Hep hazır duralım yeni ‘Hazırol’lara…” başlıklı yazısında işledi.
Çakal Carlos, “Türkiye, Venezüella’dan Daha Fazla Saldırı Altında” başlıklı yazısında Türkiye’ye karşı Avrupa ve ABD’nin baskılarından söz ediyor.
Gazeteci-Yazar Ardan Zentürk ile bir röportaj yaptık. Zentürk “Millî Tank Üretebilirsiniz Ama Asıl Mesele Millî İnsan Yetiştirmektir!” dedi.
Orta sayfamızı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun 1 Kasım 1975 yılında çıkarttığı dönemine damga vuran Gölge dergisine ayırdık.
Abdulkerim Kiracı, “Gelibolulu Mustafa Âlî”nin portresini çizmeye devam ediyor.
Sinami Orhan, “Bu ‘Yol’ Yol Değil” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Osman Temiz, “İdman ve Spor Kelimelerinin İştikak Bilgisi veya Etimolojisi Çevresinde” başlıklı yazı dizisinin dördüncü bölümüyle devam ediyor.
Mustafa Kökmen, “Jair Bolsonaro ve Siyasi Çıkmaz” başlıklı yazısında Brezilya’daki siyasî atmosferi değerlendiriyor.
M. Taha İnci, “İstikbali Dinamitlenen Cemiyet” başlıklı yazısında ahlâkî dejenerasyonun artması hususunda uyguladığı politikalarla sınıfta kalan Ak Parti’nin ipin ucunu kaçırdığını işliyor.
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…
Allah’a emanet olun…