Selam ile…

Türkiye’de millete ihanetin remzi hâline gelmiş ve kuruluşu itibariyle milletimizin ruh köklerine düşmanlık etmeyi kendisine şiar edinmiş olan küfür ocağı CHP, Üstad Necip Fazıl’ın tabiriyle bir parti değil, Türk’e dinini, dilini ve özünü kaybettirmeye memur bir katliam müessesesidir. İttihat ve Terakki çetesi artıkları tarafından darbeyle kurulan Kemalist rejim ve onun müesseseleşmiş hali olan CHP, bu topraklarda kalıcılığını da kan, zulüm ve gözyaşıyla sağlamıştır. Müslümanlara karşı sergilediği mezalimin yanında bu topraklarda İslam’a dair her ne varsa tüm izlerini silmek için mücadele etmiştir.

Malumdur ki, gerçek Müslüman Anadolu insanı CHP’nin bu hüviyetini yakinen bilir. Bir Müslüman’ın domuzdan kaçarcasına CHP’den kaçtığını gösteren şu hadise de Müslüman Anadolu halkı nazarında CHP’nin ne olduğunu gözler önüne sermektedir: Konya’da ihtiyar bir köylü kadın, köyün girişinde bir çeşmeden su doldurmaktadır. Onlarca araçlık bir konvoy gelir ve konvoyu en öndeki otomobilden çıkan bir adam durdurur. Çeşmeden testisine su doldurmakta olan ihtiyar kadının elindeki testiyi alır, evine kadar götürür. İhtiyar kadın sorar, “Oğlum sen kimlerdensin, seni daha önce buralarda görmedim.” Adam cevap verir, “Nineciğim ben CHP adayıyım.” Nine hışımla su dolu testisini alır, yere döker ve şöyle der, “Eyvah, niye daha önce söylemedin, ben bu suyla abdest alacaktım.”

Türkiye’nin sırtında habis bir ur gibi duran CHP, rejim kurucu olması ve servetin dağıtılmasında oynadığı rolden aldığı cesaretle, her ne kadar iktidara gelemese de sanki iktidardaymış gibi siyasi, hukuki ve kültürel olarak her işini yaptırabilmenin muktedirliğini yaşarken; Ak Parti ise iktidar olduğu halde, işi sadece kuklacılarına hizmet etmek olan ve daha iki lafı bir araya getiremeyen Kemal Kılıçdaroğlu gibi birine karşı bile muktedirliğini sergilemekten aciz bulunmaktadır. Haftalardır düğmesine basılmışçasına hareket eden Kılıçdaroğlu hakkında Cumhurbaşkanı’nın gerekeni gerektiğince yapmak yerine yalnız bir hakaret davası açmakla yetinmesi ne kast ettiğimizi izah eder mahiyette bir vesika teşkil etmektedir.

Memleketi bu kadar namussuz, hain, soysuz sarmışken, memleketin damarlarında binlerce kripto Yahudi ve Ermeni dolaşırken, sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi, “bu millet CHP’ye haddini sandıkta bildirecektir” gibi açıklamalar yaparak her fırsatta millete yük bindiren iktidar, CHP ve benzeri ihanet kurumlarının her geçen gün palazlanması karşısında gereken tavrı sergilemekten yana acizdir. Bu arada millet 20 senedir sırf bu küfür ocağına olan kini dolayısıyla Ak Parti’yi iktidara getirerek kendi üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır ve artık muhataplarından, kendi üzerlerine düşeni yapmasını beklemektedir.

Her türlü hainliğin taşeronluk görevini üstlenen CHP’ye karşı Ak Parti’nin bugüne kadar izlediği muvazaacı tavrın neticesini de belediye seçimlerine bakarak rahatlıkla görebiliyoruz. Türkiye’yi Kemalist vesayetten kurtarmak yerine Kemalist vesayeti yaşatacak siyaseti izlemeye devam eden Ak Parti büyük kan kaybediyor. Türkiye’nin bekası için, rahat bir nefes alması için ve hepsinden de öte kendisine biçilen tarihî misyona uygun bir hüviyete bürünebilmesi için bu küfür ocağının köküne kibrit suyunun dökülmesinin vakti çoktan gelmiş, hatta geçmektedir.

Kapağımızda bu meseleyi işledik ve “Madem Batı Ajanı Kılıçdaroğlu ve Ortakları Ülke Aleyhine Çalışıyor Gereğini Yapın! Memleket Aleyhine Çalışamaz Hâle Gelsinler!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe “Fıdıllıoğlu Darı Ambarında” başlıklı yazısında ele aldı.

Araştırmacı-Yazar Cemal Toptancı ile kapak mevzumuzla alakalı bir röportaj gerçekleştirdik. Toptancı, “Türkiye, ABD Maşaları Tarafından Sıkıştırılıyor” dedi.

ASİMDER Başkanı Göksel Gülbey ile memleketimizdeki kripto Ermenileri konuştuk. Gülbey, “Kripto Ermeniler Tüm Siyasî Partilerde Faaliyet Gösteriyor” dedi.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), Venezüella-Türkiye ilişkilerinin gelişiminden bahsediyor.

Yasir Abdüllaziz, “Fransa Seçimlerinde Müslümanlar” başlıklı yazısında Fransız işgalcilerin ve Macron'un Müslümanlara karşı tutumu çerçevesinde Fransa’daki siyasî atmosferi ele alıyor.

Orta sayfamızı Mevlid gecesi Rahmeti Rahman'a kavuşan Yalçın Turgut Balaban'a ayırdık. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun dava arkadaşı olan Yalçın Turgut'un hayatını ve Kumandan ile olan münasebetini ele aldık.

Kazım Albay, “Yalçın Turgut Balaban'ın Ardından” başlıklı yazısında Yalçın Turgut'un İbda harekâtı içerisindeki çalışmalarına ve birkaç hatıraya yer veriyor.

Sinami Orhan, “Kasap Amca Dolandırıcılığı” yazısının beşinci bölümünde, içerisinde Fatih Çıtlak’ın da olduğu iddia edilen dolandırıcılık hadisesinin derinine inmeye devam ediyor.

Osman Temiz, “İdman ve Spor Kelimelerinin İştikak Bilgisi veya Etimolojisi Çevresinde” başlıklı yazısının üçüncü bölümüyle dergimizde.

Abdulkerim Kiracı, Gelibolulu Mustafa Âlî'nin portresini çiziyor.

Dergimizde sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. Allah’a emanet olun…

Aylık Baran Dergisi 28. sayı çıktı! Aylık Baran Dergisi 28. sayı çıktı!