Bugün 10 Temmuz, 20. yüzyılın en önemli Arap liderlerinden birinin, Antun Sadi’nin idam edilmesinin yıldönümü. Lübnanlı bir Ortodoks Hıristiyan olan bu adam, Suriye’nin tabiî parçaları saydığı, Filistin’in de içinde olduğu bir birleşik Suriye devleti hayali kuruyor, Filistin, Ürdün, Lübnan ve Irak’ı Suriye’yle birleştirmek istiyordu. Sadi, herkese saygı duyan ve diğerleri tarafından da saygı gören birisiydi. Lübnan Müslüman çoğunluğunun, tüm Hristiyan mezheplerinin ve hatta Yahudilerin saygısını kazanmıştı. Uzun yıllar memleketinin dışında kaldı ve Lübnan’a döndükten kısa bir süre sonra idam edildi. Lübnan’daki karışıklıktan sonra bir darbe ile iktidarı ele geçiren Suriye devlet başkanı Hüsnü Zaim ile görüşmek için Suriye’ye geçti. Hüsnü Zaim, hain bir tipti ve onu Lübnan’a teslim ederek idamını sağladı.

Saadi iyi bir adam, bir entelektüeldi. İdam edildiğinde üç küçük kızı vardı. Kanaatim ve tecrübelerime göre onun kurmuş olduğu Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi bölgedeki en iyi organizasyona sahipti.

I. Dünya Savaşı’nda Türk imparatorluğunun mağlup olmasının ardından bölgedeki tüm halklar provoke edildi ve Türk imparatorluğunun dağılmasına zemin hazırlandı. Türk imparatorluğu tüm bu bölgeyi yönetirken büyük sorunlar yoktu, herkes memnundu, herkesin hakkı veriliyordu. Elbette zayıflamaya başladığında bazı sorunlar baş gösterdi; fakat İstanbul hükümetine saygı duyuluyordu. Güçlü imparatorluğun dağılmasının ardından bölgede bir kargaşa hâkim olmaya başladı.

Lübnanlı bir Ortodoks olan Antun Sadi, bu karışıklığa karşı büyük Suriye projesini geliştirmişti. Ona göre; Filistin’in de içinde olduğu büyük bir Suriye devleti kurulduğu takdirde bu karışıklık son bulabilirdi. Filistin’e başlayan Yahudi göçü, Nazilerle müttefik olan Yahudilerin göçleriyle II. Dünya Savaşı öncesinde artış gösterdi. 1948 yılında ise İsrail’i kurdular. Gerçekten inanılır gibi olmasa da İsrail’i kuranlar Nazilerin müttefikiydi. Tüm Batı ülkeleri bunları destekledi. Üstelik Sovyetler Birliği de İsrail’den desteğini esirgemedi. ABD’nin desteği anlaşılırdı; fakat Stalin anti-semitik olmasına rağmen destek verdi. Stalin, Sovyetler Birliği’nden Filistin’e göçen Yahudiler vasıtasıyla burada Sosyalist bir devlet kurulabileceğini hayal ediyordu. Oysaki Siyonistler, herkesi manipüle etmeyi başardılar. Bölgedeki tüm ülkelerde sürekli karışıklıklar yaşanırken, siyasî yapılar değişirken İsrail’e hiçbir şey olmadı. İsrail her geçen gün daha güçlendi ve hâlâ varlığını devam ettiriyor.

Apartheid Güney Afrika rejimi de İsrail’in müttefikiydi. İsrail, her zaman tüm Avrupa ülkeleriyle iyi ilişkilere sahip oldu. Aynı şekilde Latin Amerika ülkeleriyle de iyi ilişkiler kurdu. Burada Venezüellalı olduğumu söylemekle gurur duyduğumu tekrar belirteyim. Doğduğum ülke olan, annemin ve babamın memleketi Venezüella, dünyada İsrail ile ilişkileri tamamen kesen ve tanımayı askıya alan tek devlet. Venezüella İsrail’i tanımamakta diretiyor ve bu Venezüella için gurur duyulacak bir şey. Arap ülkeleri arasında böyle bir örnek yok. Türkiye de öyle… Gerçek bir Müslüman ve Türk vatanseveri olan devlet başkanına rağmen İsrail ile ilişkileri devam ediyor. Geçmişe nazaran daha kötü olsa da… Türkiye ayrıca bir NATO üyesi ve karmaşık ilişkiler yumağında yönetilmeye çalışılan bir ülke. Ümid ediyorum, Türkiye tekrardan büyük bir devlet haline gelecektir. Türkiye’nin bugün yapması gereken bölgede barışı tesis etmek. Bunun için de gerekiyorsa askerlerini aktüel sınırlarının içine çekmesi lâzım. Türklerin kardeşi olan Kürtler… Türkiye’deki Kürt hareketiyle bağlantılı olan Suriye’deki Kürtler de Türkiye’ye karşı güttükleri düşmanlığa bir son vermelidir.

Bunun yanısıra Türkiye’nin başka sorunları da var. Cumhurbaşkanı Erdoğan, pandemiden ve Türkiye’nin düşmanlarının sabotajlarından kaynaklanan finansal ve ekonomik sıkıntılar sebebiyle endişeli. Türkiye’nin düşmanları, Müslümanların ve insanlığın da düşmanı olan Siyonistler ile Avrupalı ve Amerikalı emperyalistler... Elbette bunların içerideki işbirlikçilerini de hesaba katmalıyız.

***

Ayrıca bu hafta 1995 yılında gerçekleştirilen Srebrenitsa soykırımının da yıldönümü. 8 bin insan hiçbir sebep gösterilmeksizin sadece Müslüman oldukları için katledildiler. Ben Yugoslavya’ya gittiğimde orada tüm halklar bir arada yaşıyorlardı. Orada birçok iyi insanla tanışmıştım. Filistin davasını destekliyorlardı. Eski Yugoslavya toprağı olan Srebrenitsa’da 8 bin erkek sadece Müslüman oldukları için öldürüldüler. Bu hadisenin bir soykırım olduğu kabul edilirken Sırbistan hükümetinin bu hadise sebebiyle soykırım suçu işlemiş sayılamayacağına karar verildi. Bu hadisede sorumluluğu olan Hollanda’nın adı ise hiçbir şekilde anılmadı.

Zira emperyalistlerin dünyada yaptığı katliamlar bunların çok daha fazlası. Müslümanlara yahut Hıristiyanlara… Tüm insanlığa karşı birçok savaş suçu işlediler. Endonezya’da yapılanlar bunun örneğidir.

Osmanlı İmparatorluğu, insanların göç ettiği, idarenin nasıl olması gerektiğini gösteren bir devlet olarak geçmişte duruyor. Türk halkı herkese gereken saygıyı gösterdi. Buna mukabil Osmanlı’dan korkuyorlardı. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun cemiyeti çok güçlüydü.

Her şeyin en iyisi için dua edelim.

Allahü Ekber!