7 Haziran seçimleri önümüzdeki pazar günü yapılacak. Seçimlerde iddiası olan partilerin birçoğu bu güne kadar iktidara niçin talip olduklarını medya ve meydanlarda açıklamaya çalıştılar; muhalefet partilerinin ciddiyetsiz vaatlerle süslediği seçime hazırlık sürecinin en “renkli” tarafı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “açılış törenleri ”ydi kuşkusuz. Bunun yanı sıra, "Türk demokrasi tarihi" diye niteleyebileceğimiz zaman diliminin tümünde bu seçim kadar kritik başka bir seçim olmadığının da altını çizmek gerekiyor. Bu seçimler, neredeyse tüm siyâsî partilerin Ak parti karşısında birleştiği, hepsinin bir yana Ak Parti’nin diğer yana geçtiği bir seçim olması bakımından da (enteresan) diyebileceğimiz bir özellik arz ediyor.
 
CHP
Ana muhalefet partisi CHP bu seçimlere “Yeteneksizsiniz Türkiye”den tanıdığımız reklamcı Ali Taran’la hazırlandı; CHP bildiğimiz CHP olunca ne adayları değişti ne söylemleri ne de reklamları… “Milletçe Alkışlıyoruz!” başlığı altında yaptıkları bir dizi reklamın hepsi Amerikanvârî bir hava taşıyor. Kilosu 32 TL olan Bursa Gemlik Kuru Sele Zeytin’in yanında bir dilim kuru ekmekle karnını doyurmaya çalışan “fakir adam” ve başı örtülü bir kadının “CHP’ye oy vereceğim hiç aklıma gelmezdi!” demesi reklam mantığı bakımından yanlışlarla örülü; ama mevzu CHP olunca “hoş” göremeyeceğiniz, yakıştıramayacağınız hiç bir şey insanın aklına gelmiyor doğrusu. CHP’nin “kemikleşmiş” diyebileceğimiz oy potansiyeli kendisini koruyor. Kılıçdaroğlu’nun konuşmaktan çok yakarır bir edayla yaptığı muhalefet de aynı ton içinde sürüp gidiyor. Tarihî hafızamızda “küfür tarafı” olarak net bir biçimde duran CHP, kendisinin devrinin neredeyse 50 yıl önce bittiğini, şarkıcı Doğuş’un argo lügatine soktuğu “bunlar babadan oğula nesil herhâlde? Tüh!” deyimindeki gibi bir aktarımla varolduğunun farkında olmayarak siyaset sahnesinde tutunmaya çalışıyor.
 
Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki,  CHP’de Kılıçdaroğlu hariç hiç kimse iktidarı hedeflemiyor; çünkü iktidarı eline versen altında kalacak olmalarından ötürü bütün kurmaylar, danışmanlar muhalefetteki ve partideki koltukları üzerinden ömür geçirmenin daha (pragmatist) bir yaklaşım olduğunda hemfikirler. Bu bakımdan Kılıçdaroğlu’nun (kronik) söylemlerinin aynı şekilde devam edeceğini, bu memlekette bir daha tek başında iktidar yüzü görmenin CHP açısından muhal olduğunu ve birileri gelip CHP zihniyetinin kökünü kazımadıkça da mevcut kemikleşmiş kadronun bir yere gitmeyeceğini söylemek lazım.
 
Sol söylem taşıyor solcularla arası bozuk, Alevî söylem taşıyor Alevîlerle arası bozuk, Başörtülüleri kucaklamaya çalışıyor “İslamcı”larla arası bozuk; en nihayetinde CHP’nin, CHP içindeki muhaliflerle arası bozuk…
 
HDP
Bu seçimlerde üzerine en çok konuşulan parti kuşkusuz HDP… En çok konuşulan ve aynı zamanda seçim barajını aşma ihtimâli ile Ak Parti’nin çıkaracağı muhtemel milletvekili sayısını düşürme potansiyeli taşıyan tek parti olması dolayısıyla üzerine en çok oynanan, kendisinin neredeyse ebedî diyebileceğimiz düşmanları CHP ve Doğan Medya’nın sahte sevgisinden ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette olan… CHP ve Doğan Medya Grubu’nun “sabah uyandım ve bir anda sana âşık oldum!” alakasından mütevellit seçim anketlerinde hep barajı aşmış vaziyette gösterilen ve o havaya sokulan HDP’nin öne çıkan yüzü Selahattin Demirtaş’ın “Diyaneti kaldıracağız!” başta olmak üzere bir sürü alaka çekici önerisi var. Ama biz HDP’nin en “tutarlı” iddiasını, argo bir tabirle “en baba” iddiasını 30 yıllık bir savaştan sonra devletle masaya oturduktan sonra “kadınların haklarında iyileştirmeler yapılsın” yollu maddelerin öne sürüldüğü “Çözüm Süreci’nde gördük; adama derler ki, 30 yıllık bir savaştan sonra öne sürdüğü bu olan bir zihniyetin memleket yönetmeye dâir, yahut memleket yönetmedeki tekliflere dâir nasıl bir katkısı olabilir?
 
HDP, bugüne kadar Müslüman Kürt kardeşlerimizi sömürmekten ve her dönemde ırkçı bir yaklaşımla hareket etmekten başka gaye gütmedi; onun aldığı oy potansiyeli, Cumhuriyetin ilk yıllarından bu güne kadar gelişmiş olan ve zihinlerde yer eden Kemalist nefretin aslına irca edilmeksizin yönlendirilmesi oldu. Kemalist Zihniyet’in mahvettiği hayatları başka mecralarda mahvetmekten asla çekinmeyen HDP zihniyeti, gelinen noktada “eşcinsel” denilen i.neleri milletvekili adayı gösterecek kadar düşük bir seviyeye indirerek Müslüman Kürd’ü kandırmayı başarabildi... Resmî İdeoloji’nin, yani “İslam Düşmanlığı”nın ortaya çıkardığı “nefret”i istismar ederek Müslüman Kürdü yeri geldiğinde ABD-İsrail projelerinin bir malzemesi olarak kullanmaktan çekinmemesi, onların “halkların kardeşliği ve özgürlüğü” söyleminin koca bir yalan olmasının yanı sıra kendilerinin zerre merhamet hissinden pay sahibi olmadığını da gösteriyor. 
 
HDP barajı aşar mı? diye bir suâle verilecek cevap, HDP’nin “barajı aşar” denilerek gaza getirilmesiyle ilişkilendirilmeli; çünkü HDP’nin bugüne kadar aldığı oy oranları zaten belli olduğuna ve (Mars)tan yeni seçmen getirme gibi bir projeleri bulunmadığına göre, şimdiye kadar barajı aşacak bir potansiyeli barındırmayan bu partinin aniden “barajı aşacağız, aştık!” söylemine sarılması, HDP üzerine yapılan (manipülasyon)un tuttuğunu ama bunun gerçeklerle pek bağdaşmadığını gösteriyor.
Seçim çalışmaları boyunca etkin bir söylem de geliştiremeyen HDP’nin “Tayyip Erdoğan’ı başkan yapmayacağız!” ana başlığı etrafında kısır bir propaganda yürüttüğünü söyleyebiliriz. 
 
HDP’nin faraza barajı aşarsa meclis aritmetiğini değiştireceği muhakkak ama; asıl suâl edilmesi gereken “baraj suâl” şudur:
HDP, Müslüman Kürdü istismar etmek politikasını bırakıp bu insanların önünde bir (set) yahut (seth) olmaktan ne zaman vazgeçecek?
 
MHP
MHP bir bakıma CHP gibi kemikleşmiş seçmen kitlesi üzerinden ve iktidar hedefi gütmeden mevcudu muhafaza (strateji)si güdüyor ki aslında hâlihazırda MHP için en iyi politik (atraksiyon) da bu; nitekim Devlet Bahçeli her ne kadar CHP’nin yanında gibi bir imajla devam etse de en son noktada bir MHP’nin CHP’ye bir CHP’linin MHP’ye oy vermesi çok zor. Ak Parti karşıtlığı ve “AKP” söylemi üzerinden oluşan bu havaî birlikteliğin (moda) bir tabirle (sanal) olduğunu anlamak lazım. MHP’nin seçim sürecindeki (miting)lerine bakıldığında kendi tabanını koruduğunu fakat çözüm süreciyle birlikte bu tabana karşı yeni bir söylem geliştiremediğini, böyle olunca da bu seçimde ve ileriki yıllarda muhtemel erimeye de pek yatkın olduğunu söyleyebiliriz. MHP, CHP ve HDP gibi bir şey vadetmekten ziyade Ak Parti karşıtlığında kendini ifade ettiğinden ötürü yeni bir söylem üzerinde durmadı; zeten, yine diğerleri gibi açıkçası yeni söyleyecekleri bir şey de yok!
 
Ak Parti
Ak parti kendisine saldıranların büyük bir kısmının “İslâm Düşmanlığı” vasfından ötürü son yıllarda “İslâmî Camiâ”nın şu yahut bu şekilde yanında durması gerektiğine kânî olduğu bir noktada vaziyet alıyor. Ak Parti’nin bu seçimleri kazanacağı başta ana muhalefet partileri olmak üzere bütün gazeteci-yazar ve akademisyenlerce de kabul ediliyor. Üzerinde durulan (paradoks) ise ilginçtir ne ekonomi, ne eğitim ne de başka bir husus, sadece “başkanlık”. Böyle olunca da ister-istemez mevzu Ak Parti’den ziyade “Recep Tayyip Erdoğan ve karşıtları” meselesine döndü; bu açıdan bakıldığında reklam, propaganda, insanlara ulaşma açısından Ak Parti başarılı diyebileceğimiz bir çalışma gerçekleştirse de, neredeyse Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın  şahsında yürütülen bir süreç olduğu için Ak Parti’den ziyade “Tayyip Erdoğan” vurgusu daha ağır bastı. “Onlar konuşur Ak Parti yapar!” sloganı ise gayet yerinde seçilmiş olarak millet nezdinde (literatür)e girdiğini söyleyebiliriz. Ak Parti için söyleyebileceğimiz en mühim eleştiri, yeni bir söylemden ziyade aynı söylemler içinde yavaş yavaş boğulduğunu da görmek lazım. Bu durum, esasında önümüzdeki dönem  Ak Parti ve başbakan danışmanlarının yeni şartlar karşısında yeni tavırlar geliştirmek bakımından kısır bir pozisyona gireceklerinin de göstergesi olarak okunabilir. Ak Parti’nin millet nezdinde mühim bir karşılığı bulunduğunu ve bu karşılığın her ne olursa olsun “İslâm” (tandans)lı olduğunu söyleyebiliriz; parti olarak her ne kadar bunun farkında olsalar da söylemlerini tam anlamıyla yerine getiremediklerinin de altını çizmek lazım. “Gâvura kızıp oruç bozulmaz” hesâbı İslâmî camianın ve milletimizin büyük çoğunluğunun bu seçimde oylarını Ak Parti’den yana kullanacaklarını anlamamak ahmaklık olur; eh, Müslüman da ahmak olmaz zaten!
 
Diğerleri
Bu seçimde kayda değer bir başarı sergilemeyecek olan üç parti var; Saadet, BBP ve Hüda-Par. BBP’nin Muhsin Yazıcıoğlu’nun ardından yaşadığı süreç ve içinde bulunduğu durum ile Saadet’in Erbakan Hoca sonrası yaşadığı süreç neredeyse aynı. BBP, Saadet çatısı altında seçimlere katılıyor. Görüşümüz o ki, her iki parti de dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olacak. Partilerinin aldığı pozisyondan rahatsız olan BBP ve Saadetçilerin oylarının Ak Parti’ye gideceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Hüda-Par’ın da kendi kitlesini koruyucu-kollayıcı bir pozisyondan öte HDP’yi aşıcı bir durumu olmasa da Güneydoğudaki bazı illerde hiç olmazsa “yavaşlatıcı” bir unsur olduğunu söyleyebiliriz.
 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
Bana kalırsa bu seçim sürecinin en mühim aktörü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı. Hem muhalefet partilerinin her bir (miting)inin aynı saatinde bir açılış yapması ve hem de bunun içine “eğlenirken alay”ı da eklemesi gayet hoş oldu. Parti liderleri bir ilde bir (miting) yaparken o, aynı günde iki muhalefet partisi liderini (ekarte) eden çalışma temposuyla -futbol spikerlerinin bir deyimiyle- “göz doldurdu”. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye siyasetine getirdiği yeni hava ve bugün geldiği nokta, kendisi hakkında yeniden bir okuma yapılmasını ve buna göre yeni bir değerlendirmeyi zaruri kılıyor ki, bunu yapacak olanların da Facebook çukurlarında atıp-tutanlar olamayacağı aşikâr.
 
Netice
Netice olarak bu seçimin Ak Parti’ye oy verenler ve Ak Parti’ye muhalif olanlar arasında geçeceğini söyleyebiliriz. Söylemler ve vaatlere bakıldığında ise Ak parti dâhil hiç kimsenin “yeni” bir vaatle seçime girmediğini de hatırlatmakta fayda var.
 
Şahsî fikrim olarak ise, Kâzım Albay’ın geçen hafta Baran Dergisi’nde yayımlanan “İSLÂMCI-BATICI ÇATIŞMASI ve 7 HAZİRAN SEÇİMLERİ” başlıklı yazısından şu metni sizlerle paylaşıyorum ve Kâzım Albay gibi birisinin böyle düşündüğü yerde bir başkasının ağzını-burnunu eğmesini ise -kim olursa olsun- itlik olarak görüyorum:
… Ak Parti hükümetinin bütün bu darbe teşebbüsleri karşısında ayakta kalmasının sebebi, halkın iradesi değil, Tayyip Erdoğan’ın cesareti ve teslim olmayışıdır diyebiliriz. Halkın iradesinin yanında olması motive edici olmuştur, o kadar. …
 
… Bugün açıkça Batı’ya ve ABD’ye karşı olurken, hem de bir risk alarak bunu yaparken siyasiler içinde Tayyip Erdoğan’ı, hele hele antiemperyalist duruşunu tüm dünyanın gözü önünde sergilediği bir zamanda, antiemperyalizmin sözcüsü olarak görmek abartı olmaz. Aslında Tayyip Erdoğan’ı önce Batı dışladı, fakat o teslim olmadı direndi, tarihine ve köklerine döndü. Tayyip Erdoğan ve Ak Parti, yerli-milli olarak antiemperyalist duruşu temsil ederken, sırf iktidar koltuğu için ve kuru bir muhalefet psikolojisiyle siyasî partilerin düştükleri hal ibret vericidir.”
Baran Dergisi 438. Sayı