Oryantalizm kavramı tarihsel süreçte farklı anlamlara sahip olmuştur. Fakat günümüzde en genel anlamıyla oryantalizm, Batılı akademisyenlerin Doğu toplumlarının dilleri, kültürleri, tarihleri ve coğrafyaları hakkında incelemeler, araştırmalar yapması yani Batı’nın Doğu’yu akademik düzeyde incelediği bir disiplin olmasıdır. Bu araştırmaları yapan kişilere de oryantalist denilir. Türkçede şarkiyat, doğu bilimi, Arapçada istişrak, bu işi yapana da müsteşrik denilir.
Oryantalizmi virüs olarak adlandırmamızın sebebi ise başta zararlı olarak görünmemesine rağmen aslında zamanla insan zihnini bulandırmasından ve psikolojik rahatsızlıklara sebep olmasından dolayıdır. Her ne kadar oryantalizm, Doğu’yu akademik düzeyde inceleyen bir disiplin olsa da objektiflikten uzaklaşıp bir amaç etrafında birleşmiştir. Gayesi ise Hristiyan misyonerliği ve emperyalizm fikrini meşrulaştırma, Avrupa’nın diğer ülkelerini kendi hegemonyası altına almanın en masumane yolu olmaktır. Amerikan vatandaşı Filistinli Hristiyan aktivist Edward Said’in yazdığı Oryantalizm eserinde oryantalizmin en kapsamlı tanımını yapıp “(1) Antropolog, sosyolog, tarihçi yahut dilbilimci olsun özel yahut genel bir açıdan Şarkı öğreten, yazıya döken yahut araştıran kimse şarkiyatçıdır ve yaptığı şey şarkiyattır. (…) (2) Oryantalizmin daha geniş bir manası vardır: Oryantalizm Doğu ve Batı arasında ontolojik ve epistemolojik ayırma dayalı bir düşünüş biçimidir. (…) (3) Oryantalizmin üçüncü anlamına ise, 18. yüzyıl sonlarını kabaca belirlenmiş bir başlangıç noktası kabul edersek oryantalizm Şark ile uğraşan toplu müessesedir; yani Şark hakkında hükümlerde bulunur, Şark hakkındaki kanaatleri onayından geçirir. Şark’ı tasvir eder, tedris eder, iskân eder, yönetir; kısacası ‘Doğu’ya hâkim olmak, onu yeniden kurmak ve onun amiri olmak için’ Batı’nın bulduğu bir yoldur.” (Oryantalizm, s. 15-16). Said, interdisipliner bir çalışma sonunda yaptığı tanımlarda oryantalizmi, Batı’nın Doğu üzerinde hegemonya kurma çabaları olarak görür. Tabiî Edward Said oryantalizm için bir milat olarak görülse de Said’den önce de oryantalizmin kavram olarak olumsuz manalar içermesi eleştirilere sebep olmuştur. 19. yüzyılın sonundan itibaren oryantalistler arasında dillendirilmeye başlanan çalışma alanlarının yöntemlerine ve bakış açılarına yönelik itirazlar iki savaş arası dönemde, özellikle de 1945 sonrasında arttı ve Batı dışı dünya entelektüellerinin katılmasıyla oryantalizmin temellerini sorgulayan bir niteliğe büründü. 19. yüzyıl oryantalizmi ideolojik oluşu ve Avrupa merkezci özü dolayısıyla eleştiri konusu yapılmaktadır. Nihayet bu yönelim, 1973’te Paris’te düzenlenen 29. Uluslararası Oryantalistler Kongresi’nde oryantalist kelimesinin kullanımından kaldırılması ve kongrenin adının Kuzey Afrika ve Asya Konulu Uluslararası Beşeri Bilimler Kongresi olarak değiştirilmesi sonucunu doğurdu.(1) Oryantalist çalışmalara yöneltilen eleştirilerde ikinci ortak nokta bu çalışmalardaki İslam, Müslüman toplumlar, Doğu ve Doğulular hakkındaki bilgilerin saptırılmış, eksik ve yanlış oluşu, oryantalistlerin yetişme şartlarının yetersizliği ve kullandıkları yöntemlerin kusurlu oluşudur. Eleştiri sahipleri, ayrıca oryantalistleri toplumların ve kültürlerin birbirine daha fazla yakınlaşma ihtiyacı duydukları bu çağın gereklerine uyum göstermeye davet ederler.(2)
Doğu kültürü ve dini üzerine yapılan bu yoğun çalışmalarda gerçekler ve bu gerçeklere uymayan yanlışlar, tasvirler vardır. Nasıl ki oryantalizm virüsünün faydalı olanı varsa zararlı olanı da var. Bunun sebebi ise oryantalist dediğimiz Batılı, bu kültür ve din üzerine çalışan insanların bir kısmı Doğu hakkında samimi, objektif davranmış olmasıdır. En bariz örneği olan Avusturyalı tarihçi, diplomat ve Doğu bilimleri uzmanı Joseph von Hammer’dır. Doğu tarihi ve edebiyatıyla ilgilenmiş Kur’an’a ve Sami dillerine büyük saygı duymuştur. Doğu dillerinden Arapça, Türkçe, Farsça öğrenerek doğu dillerine ve kültürüne ait önemli eserleri Almancaya kazandırarak büyük yankılar uyandıran ünlü tarihçi kabrinde yazılan ismiyle “Yusuf b. Hammer”dir. Ayrıca mezar taşının üstüne haç değil, İstanbul’daki ulemanın mezar taşlarından etkilenerek yuvarlak bir mezar taşını beğenip onu koydurmuştur. Üzerine de “Hüvelbaki” diye başlayarak “Rahman olan Allah’ın merhametine sığınan üç dilinin tercümanı müverrih Yusuf bin Hammer” diye yazdırmıştır.(3) Bu tarz, Doğu kültürünü sevip saygı duyan samimi oryantalistler olduğu gibi bunun tam tersi olan oryantalistler de az değildir. Kibirli, kendini beğenmiş, Doğu reflekslerini kötü Batı’yı ise üstün gören, Batı’yı dünyanın merkezine alıp öteki kültürleri bunun etrafında konumlandıranlar da vardır. Doğu’yu kötüleyerek, Doğu’nun geriliği, barbarlığı, yobazlığı gibi nitelemelerle üstünlük içgüdülerini ortaya koymuşlardır. “Doğu’nun geriliği ve Batı adamının onu medenileştirme misyonu” başlığı altında birçok defa kendi üstünlüğünü gözetmişlerdir. Oryantalist çalışmalar, Doğu kültür mirasının günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır. Fakat bu hedefe giden yolda bir araç olmuştur. Yücel Bulut Oryantalizmin Kısa Tarihi adlı eserinde bu durumu şu benzetmeyle yapmıştır: “Bu durum avcının avladığı geyiğin kafasının salondaki şöminenin üzerine asarak ya da avladığı kaplanın derisini salondaki şöminenin önüne sererek sergilemesine benzemektedir. Sergilenen gerçekte geyik ya da kaplan üzerine kurduğu hakimiyettir. Avcının avı araçsal kullanımında benzer bir biçimde burada Batı dünyası Doğu’yu araçsal olarak kullanmaktadır.” Ayrıca bu benzetme Batı’nın Doğu üzerindeki hegemonyasına verilebilecek güzel bir örnektir.
Her oryantalist için aynı şeyi söylemesek de genel olarak Doğu hakkında özelde de İslam dini açısından bir oryantalizm sorunu vardır. Renan isimli oryantaliste göre; Müslüman toplumlar İslam’ı terk etmedikçe modernleşemezler, batıl inançlardan ve hurafelerden kurtulamazlar, bu yüzden İslam’dan halkın soyutlanması gerekir. Mesela bazı durumlar Avrupa tarafından Doğu seçkinlerinin üretilip devşirildiği görülür. Osmanlı zamanında bulunan dar bir kadroya sahip olan garpçılardan Abdullah Cevdet bunun örneklerinden biridir. Bunlar, çağın nabzını yakalayan bir Müslüman tipi ortaya çıkarmak yerine oryantalist düşünceyi benimseyerek tamamen kendini, örfünü, geleneğini inkâr eden bir fikri benimser. Bu fikrin müntesipleri, halka da zoraki bir şekilde bu fikri dayatarak Batı kültürünü benimseyici değişikliklerle; hatta dinlenilen müzik tipine dahi müdahale ederek İslam’dan uzaklaştıkça gelişeceklerini ve daha modern bir medeniyete sahip olacaklarını öne sürerler.
Oryantalizm sorunu çok daha ileri gidecek şekilde büyür. Hadislerin Müslümanlar tarafından ilk üç asırda uydurulan sözler olduğunu söylemekle başlayıp sahabilere, oradan İslam peygamberinin peygamberliğinin doğruluğuna şüphe uyandırmaya ve nihayetinde Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna ve Allah’ın varlığına dair şüphe uyandırmaya kadar gider. Kötülemek, İslam fıkhını küçümsemek adına bu fıkhın Roma’dan alma olduğunu ısrarla savunmak ve Arapçanın anlaşılmaz, zor bir dil olduğunu, ayrıca İslam dininin Hristiyan ve Yahudi dinlerine dayandığı iddiasını ortaya koydukları eserlerde görebiliriz. Baktığımızda Doğu kültürü ve İslam dini üzerine yazılmış birçok kitap, ansiklopedi, resim vs. Avrupalılar tarafından yanlış, eksik yazılıp çizilmiştir. Bizler de önümüze konulmuş hazır yemeği sorgusuz sualsiz yememiz gibi kültürümüzü ve dinimizi hakkıyla araştırmadan onlara bakıp okuyarak geçiriyoruz. Bu da yıllarca ilerlemeyi kendi atalarımızı, medeniyetimizi değersizleştirme, küçümseme, yanlış ve eksik olarak okumamıza sebep olmuştur. Değerlerimize sahip çıkmak yerine sömürülen beyinlerimizle utanır hale getirildik.
Sonuç olarak Batı oryantalizmi bilgi ile emperyalistlerin ekonomik ve politik güçlerini sağlamlaştırıp Hristiyan misyonerliğini yaygınlaştırmış, meşrulaştırmıştır. Dünya üzerindeki tek medeniyetin Batı olduğunu, merkeziyetçi konumda olup diğer doğu milletlerinin de Batılılara benzemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Zaten Avrupa’nın, çokkültürlülüğe tahammül edemediği için beyaz adamı üstün tutup siyahi ve kızılderilileri türlü türlü işkencelerle yok etme çabaları malumdur. Güç kullanamadığı diğer milletlere karşı da farklı farklı yollarla tek ve üstün uygarlığın Batı uygarlığı olduğunu zihinlere kazımaya devam etmektedir. İşte çok az bir kısmı haricinde oryantalist zihniyet; ırkçılığa, göçmen krizlerine ve kültürel hegemonya sağlama isteği sonucu diğer toplumların kimliklerinden vazgeçişlerine sebebiyet vermektedir.(4) Doğu insanının kendini tanımlayamadığı gibi kendini inkâr etmeye, benliğini yitirmeye veya bir yerlere konumlandırmaya çalışması da zihinsel olarak yaşadığı bunalım psikolojik rahatsızlığa dönüşmektedir. İşte Batı adamının mertlikle alamadığı doğu topraklarına karşılık doğu insanının zihinlerini işgal etmesi, virüsü zihinlere hem yerleştirdiğini hem de yaygınlaştırdığının en masumane yolu olmuştur oryantalizm.
Dipnotlar
1-İslamansiklopedisi.org.tr/oryantalizm
2-islamansiklopedisi.org.tr/oryantalizm
3-www.islamansiklopedsi.org.tr
4-Süphandağlı, İsmail, Batı ve İslam Arasında Oryantalizm, Gelenek Yay., 2004.
Kaynakça
Dere, Ali. (2003) Doğu ve Batı Karşılaşmasında Bir Süreç: Oryantalizm. Diyanet İşleri Başkanlığı/599. Ankara.
Mardin, Şerif. Edward Said, (2007) Oryantalizm ve İslam Çalışmaları, Uluslararası Oryantalizm Sempozyumu. İstanbul-1.
Bulut, Yücel. Oryantalizm. TDV İslam Ansiklopedisi.
Ortaylı, İlber. Hammer- Purgstall,Joseph Freiherr von. TDV İslam Ansiklopedisi.
www.islamansiklopedisi.org.tr
www.isam.org.tr
Yazı: Fatma Kolaç