Tarihçi Said Alpsoy, hilafetin kaldırılmasının sadece dini bir kurumu ortadan kaldırmakla kalmayıp, aynı zamanda vakıf mallarına el koyarak ekonomik bir amaca da hizmet ettiğini ileri sürüyor. Alpsoy, 5816 sayılı kanunun, hilafetin kaldırılması ve vakıf mallarının tasfiyesi gibi konuların gerçek boyutlarıyla araştırılmasının önünde bir engel olduğunu savunuyor ve bu engelin kalkması halinde çok çarpıcı gerçeklerin gün yüzüne çıkacağını iddia ediyor. Bu iddialarını tarihsel belgeler ve dönemin tanıklıklarıyla destekleyen Alpsoy, konunun daha derinlemesine incelenmesi gerektiğini vurguluyor.

Necip Fazıl'ın polisiye romanı: Meş’um Yakut Necip Fazıl'ın polisiye romanı: Meş’um Yakut

Kemalizm, İslam harflerini yasaklamak, ezan ve kamet gibi dini vecibeleri Türkçeleştirmek, Ayasofya'yı müzeye çevirmek ve camileri kapatmak gibi birçok uygulamayla İslam'a karşı büyük bir düşmanlık beslemiştir. Bu düşmanlığın en büyük örneği ise 3 Mart 1924'te Hilafetin kaldırılmasıdır.

Hilafet, tüm Müslümanların liderliğini yapan önemli bir kurumdu ve başta İngiltere olmak üzere sömürgeci güçler İslam coğrafyasında emellerine ulaşabilmek için Hilafet'i ortadan kaldırmak istiyordu. Bu sebeple Lozan Barış Konferansı'nda İngilizlere verilen sözlerden biri de Hilafet'in kaldırılması oldu.

Islami Yayınlara Yasak

Tarihçi Said Alpsoy, “Araç: Hilafetin Kaldırılması Amaç: İslam'ın Kaldırılması” başlıklı Youtube videosunda yaptığı açıklamalarda hilafetin kaldırılmasının ardında, günümüz ulusalcılarının iddia ettiği gibi dini hurafelerden arındırma çabası veya çağdaşlaşma hedefi gibi gerekçelerin olmadığını, aksine o dönemki yönetimin derin ve köklü İslam düşmanlığının yattığını dile getirdi.

Alpsoy, bu açıklamalarını tarihsel kaynaklara ve dönemin önemli isimlerinin ifadelerine dayanarak temellendirdi.

Resmi belgeler inkılabın asıl yüzünü ortaya koyuyor!

Alpsoy, ilk olarak 1924 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Devleti Resmi Almanak'ını mercek altına aldı. Devletin kendi yayınladığı bu resmi belgede, "Bir hafta zarfında memleket müthiş bir inkılâba şahit olmuş bulunuyordu. Din namına ne kadar müessese varsa hepsi bu bir haftalık zamanda yıkılmıştı." ifadesinin yer aldığına dikkat çekti. Bu ifadenin, hilafetin kaldırılmasının ötesinde, dini kurumların sistematik bir şekilde tasfiye edilmesi amacını açıkça ortaya koyduğunun altını çizdi.

"Gözlerinden belli..."

Alpsoy, daha sonra Lord Kinross'un kaleme aldığı Atatürk biyografisinden çarpıcı bir anekdot aktardı. Dönemin Şeyhülislam'ının, henüz inkılaplar başlamadan Mustafa Kemal'in gerçek niyetini sezerek, "Bu adamın hilafeti de, şeriatı da yıkmak istediği gözlerinden okunuyor." dediği kaydediliyor. Bu anekdot, Mustafa Kemal'in dini konulardaki düşüncelerinin ve hedeflerinin o dönemde bile bazı kesimler tarafından net bir şekilde görüldüğünü gözler önüne seriyor.

Atatürk: "Hilafet, asırlardan beri Türk milletinin başının belasıydı"

Alpsoy’un aktardığı bir diğer delili ise bizzat Mustafa Kemal'in kendi sözleri... Atatürk'ün 1924-1927 yılları arasında yaptığı bir konuşmada, "Hilafet, asırlardan beri Türk milletinin başının belasıydı." dediği aktarılıyor. Bu ifadenin, hilafete karşı duyulan öfke ve nefreti açıkça gösterdiği vurgulanıyor.

"Hilafet, Türk'ün ilerlemesinin önünde engel!"

Alpsoy, dönemin önemli isimlerinden Mahmut Esat Bozkurt'un "Atatürk İhtilali" adlı kitabındaki şu ifadelerine de dikkat çekti: "Hilafet, laiklikle uzlaşamaz, muhabbetleri yoktur. ... Din, Türk'ün ilerlemesinin önünde bir engeldir. Hilafet de o yüzden kaldırılmıştır." Bu ifadeler, hilafetin kaldırılmasının ardındaki temel motivasyonun dinin Türk toplumunun gelişmesini engellediği düşüncesi olduğunu gözler önüne seriyor.

İsmet İnönü'den çelişkili açıklamalar!

Alpsoy, İsmet İnönü'nün hilafetin kaldırılmasından sonra yaptığı çelişkili açıklamalara da dikkat çekti. İnönü, 1924'te yaptığı bir konuşmada "İslam ahkamının icrasına halal gelmeyecektir." diyerek halkı rahatlatmaya çalışırken, 1965'te yaptığı bir başka konuşmada "Halifelik kaldırılmıştır, halifenin kaldırılmasıyla hanedan kalkmış oluyordu ve cumhuriyete vermek istediğimiz temel prensiplere canlı bir mâni olarak memleketin içinde yaşıyordu. Halife kalsaydı şeriat kalacak ve memleket Ortaçağ idaresi altında idareye devam edecekti." diyerek çelişkili bir tutum sergiledi.

Vakıf malları: Ekonomik çıkarlar mı?

Alpsoy, hilafetin kaldırılmasının sadece ideolojik saiklerle değil, aynı zamanda ekonomik çıkar hesaplarıyla da bağlantılı olduğunu belirtti. Amerikan diplomatik kaynaklarına göre, hilafetin kaldırılmasının ardından ekonomik sıkıntılar yaşayan Ankara hükümeti, vakıf mallarını ele geçirerek bu sorunları çözmeyi hedeflemişti. Bu durum, hilafetin tasfiyesinde ekonomik çıkarların da önemli bir rol oynadığını gösteriyor.

Çifte standart: Hilafet kaldırılırken patrikhaneler neden korundu?

Tarihçi Alpsoy, videosunun en çarpıcı bölümünde ise hilafetin kaldırılmasının ardından yaşanan çifte standarda dikkat çekti. Hilafet kaldırılırken, azınlıkların dini liderlikleri olan patrikhaneler ve hahambaşılık makamlarının neden korunup kollandığını sorguladı. Alpsoy, bu durumun Batı'nın baskısıyla açıklanabileceğini, ancak asıl sebebin o dönemki yönetimin İslam'a karşı takındığı tavırda saklı olduğunu dile getirdi.

"5816 kalkarsa gerçekleri anlatırım!"

Tarihçi Alpsoy, konuşmasının sonunda, Türkiye'de tarih araştırmalarının önündeki en büyük engel olarak gördüğü 5816 sayılı kanuna da atıfta bulundu. Bu kanunun kalkması halinde, hilafetin kaldırılmasıyla ilgili çok daha çarpıcı gerçekleri gün yüzüne çıkarabileceğini söyledi.

Baran Dergisi