Geçtiğimiz ay, sarsıcı bir bebek istismarı ile gündemimize düşmüştü 2 yaşındaki Sıla bebek. Öz annesi ve birkaç kişi daha vardı işin içinde. Defalarca şiddet görmüş, taciz, tecavüz olaylarına maruz kalmıştı, hastaneye kaldırıldığında, iç kanama geçiriyordu, yarı ölü gibiydi, baygındı... Haberlere göre; vücudunda kesikler, söndürülmüş izmarit izlerine rastlanmıştı...

Neydi suçu Sıla bebeğin?

İğrenç suçların katmerlenerek işlendiği şu kirli dünyaya bir tüy kadar bile ağırlığı yoktu oysa...

Bir, o mu fazla gelmişti, koskoca arza?

Sıla bebeği, diri diri toprağa gömenler kimlerdi?

Annesi, nasıl bir anneydi? Bir çocuk annesine bile güvenemeyecekse hayatta kime güvenecekti? Bir bebek, henüz konuşup derdini anlatamayan, henüz en aşina bildiği ilk yüz olan annesini görünce gülümsemeye çalışan bir bebek; kapkaranlık bir işkence haneye dönmüş dört duvarın sessizliğinde inim inim ağlıyor? Geceler çok uzun, gündüzler geceden karanlık Sıla için... Kuşlardan daha çok korkuyor insan gördüğünde, kedilerden daha ürkek insanlar ona doğru baktığında, kaçacak delik arıyor ama bulamıyor. Kötülerin kirli elleri değiyor yaşamına..

Kim susturdu seni, kim pışpışladı, kim bağrına bastı Sıla?

Sen ağladın ağladın da, bizler seni nasıl oldu da duymadık...

Bir çocuk, annesine güvenemeyecekse kimse güvenecektir dünyada?

Ve böyle Sıla gibi ağzı var dili yok, kaç bebek daha işkence çarklarında mahvoluyor

Annenin uyuşturucu aldığını ve kişilik bozukluğu yaşadığını öğrendik haberlerden. Bilmiyorum doğru mu, ama bağımlılığın toplumumuzda çok derin bir yara olduğunu biliyorum. Uyuşturucu kullanımı niçin kökünden kurutulamıyor? Uyuşturucu kullanan, bağımlı bir kadının doğurduğu çocuk niçin onun elinde kalıyor, o çocuk onun oyuncağı veya satacağı meta değil ki? Devlet bağımlıların elindeki çocukları ve yaşlıları, onların sergüzeştliğinden korumalı, koruyabilmeli...

Sabıka kaydı olanları, bağımlılık, adam öldürme gibi suçları işleyenleri yakinen takip etmeli devlet, bunların aile bireylerine verebilecekleri zararlar, dışarıdaki tehlikelerden çok daha yakın... Nitekim Sıla'ya kötü muamele edenler aynı evi paylaştığı insanlar, sokakta onu tanıyan ergenler... Kötülük Sıla'ya uzaktan gelmemiş...

Yazılarımdan da takip edenler bilir, bir çocuğun büyümesi için en sağlıklı ortamın aile olduğunu defaatle kaleme almışımdır. Fakat taciz ve şiddet aileden, evden geliyorsa, bu durum mağdurlar için çok daha kötü oluyor. Çocuğun annesi, çocuğun cehennemi olabilir mi? Sıla bebek için olmuş işte... Yoğun bakımdan çıkamadı, hayata tutunamadı Sıla! Nasıl tutunsun, niçin tutunsun? Bu acımasız dünyayı bize bırakıp gitti Sıla...

Mahalle muhtarlarına, apartman yöneticilerine, sivil toplum gruplarına büyük işler düşüyor. Etrafımızdan sorumluyuz hepimiz. Aynı apartmanda oturduğumuz kişilerle, sokağımızdaki evlerle, insanlarla, sahici bağlar kurabilmeliyiz. Mahalle muhtarlarının bürokratik işleri oldukça azaldı, o işler yerine, ihtiyar heyetinden de birkaç kişiyi alıp, kapıları çalıp, insanlarla birebir temas kursalar, ne haliniz var, ne durumdasınız, çocuklar var mı, ihtiyarlar var mı, dul, yetim var mı, öğrenci var mı, muhtaç, yalnız var mı diye sorsalar mesela... Bunları, şehrin kılcal damarlarında en iyi bilebilecek kişiler muhtarlar... Apartman yöneticileri de öyle... Sıla bebeğin gece ağladığını kimse duymadı mı mesela? Öksürdüğünü, acı acı çığlık attığını kimse duymadı mı Allah aşkına? Hiç mi komşu yoktu? Hiç mi ne yapıyorsunuz siz diyen olmadı? Haydi korktular da demediler, bekçiye, polise haber veren de mi olmadı?

Böylesi çirkef suçları işleyenler ağır şekilde cezalandırılmalı... Adliyenin bir kapısından girip diğer kapısından çıkmamalı... Sosyal medyada çocuk istismarının alenen pazarlandığı bazı gruplar olduğu da ortaya çıktı son zamanlarda. Bunlar polisiye takiplerle belirlenerek ağır cezalara çarptırılmalı. Bu işin fikir özgürlüğü, hayat tercihi, falanı, filanı olamaz! Çocuk istismarının, işkencesinin hiçbir özrü olamaz. Hatta bu tip tecavüzcülerin yaşaması, yaşatılması bile fazla geliyor bana...

Sıla bebeği göklere geri uçurduk. O bir şanstı hepimiz için, o bir umuttu... Biz doğan her bebeğin aslında Allah'ın bize bir hediyesi olduğunu nasıl da unuttuk. Ya Rabbi ne kadar çok bebek var yapayalnız, gecenin karanlığında içli içli ağlayan...

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının mahallelerde, apartmanlarda komşuluk ve sorumluluk bilincini konu alan projeler hazırlaması gerekiyor acilen. Her sokakta doğanı da öleni de takip edecek, nabzını tutacak, uyanık, bilinçli komşuluk ağları kurulmalı. Muhtarlar, apartman yöneticileri, sivil kadın grupları, komşuluk dayanışmasının önemini fark ettirecek kampanyalarda bulunabilirler. Bu bebekler, bu çocuklar hepimizin. Hepimizin göz nuru doğan her bebek.

Yahudi vatanı Yahudi vatanı

Sokağımızda, mahallemizde, iş yerimizde olanlara kulak asmazsak, başka bebekler de Sıla bebek örneğinde olduğu gibi, diri diri gömülebilirler... Allah evlatlarımızı korusun, Allah sahipsiz bebekleri korusun, Allah çaresizlerin, güçsüzlerin yardımcısı olsun...

Sibel Eraslan, Star