Faruk Hanoğlu’nun Selma “İçimizdeki Yara” isimli romanı Gölge Yayınları'ndan çıktı!
Kitabın önsözünden...
İslâmî anlayışın yok olmaya yüz tuttuğu son birkaç yüzyıldır ülkemizde kadına ve özellikle kadın olma yolunda ilerlemek isteyen, düşünen, araştıran, fert ve toplum meselelerinin hallinde sorumluluk üstlenmek isteyen kızlarımıza karşı anne, baba ve ailedeki diğer erkekler tarafından kontrolsüz, adaletsiz ve vicdanî mefhumlardan yoksun davranışlar peydah oldu. Kızlarımız manası boşaltılmış ve asıl gayeden yoksun geleneklerle kolaya kaçılarak içine hapsedilmemelidir. Okumalı, anlamalı, kadında derinleşmeli, gerekirse akademik anlamda da üst düzey faaliyetler yürütebilmeli, dünya meselelerine kafa yormalı, idealist Müslümanlar olarak kendilerindeki yetenekleri keşfetmeli ve vazife şuuru edinerek bilhassa anne olma ve yuvalarını salim bir şekilde kurma yolunda engellenmemelidir. Yepyeni bir anlayışla, hadiselerin ve zamanın şuurunda olarak kadına yakışır biçimde yaşamayı öğrenmelidir. İçinde bulunduğumuz çağı dikkatli bir şekilde okuyabildiğimizde bütün bunların kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu fark edeceğiz. Kızlarımızı vicdanî hassasiyetleri gözeterek fark etme, tanıma, anlama ve dünya gerçeklerine hazır hâle getirme mecburiyetindeyiz. Onlara güya kadın olmayı telkin ederken, içlerindeki kadından mahrum etmemeliyiz. İslâm'ın temel kuralları ve ölçüleri zaten açıktır. Topluma kasıtlı bir şekilde yansıtılan birtakım güvensiz ve şüpheci tavırlar, onlara olan sevgimiz önünde engel olmamalıdır. En azından bu hususlara riayet ederek özellikle evlatlar arasındaki adaleti sağlamak suretiyle aksi ihtimalleri azaltabiliriz.
SATIN ALMAK İÇİN TIKLAYINIZ
Kızlarımızı dikkatle ve gerçekten anlamaya çalışarak dinlemeli ve düşüncelerini "doğru düşünce" etrafında toplamalıyız. Bunun için de işin doğrusunu aktarma anlamında üzerlerinde ciddi bir fikri tesir oluşturmalıyız. Bu da demek oluyor ki her an ve her saniye değişen zaman, eşya ve hadiseler karşısında anne ve baba her daim kendisini geliştirerek yeni kalabilmelidir. Gençlerin özellikle içinde bulunduğumuz buhran çağında, heyecanlarını üretebilmesi için gerekli olan en önemli husus, artık yeni şeyler duymak ve söylemek istiyor olmalarıdır. Pek tabiî ferdî olarak bu toplum yükünün üstesinden nasıl geleceğiz, toplum anlayışını ve nizamı nasıl değiştireceğiz buna dünya çapında bir fikir etrafında ayrıca değinmeliyiz. Gayemiz, aile olabilme üzerinden yepyeni bir toplum inşa edebilmek... Kızlarımız da toplumda adaletsizliği, ahlâksızlığı ve ne kadar vicdanî sorun varsa halledici görevi üstlenecek olan hakiki erkeği yetiştirme konusunda kendi içine kapatılmadan uzmanlaşmalıdır. Bir erkek çocuğun öğrenmesi gereken ne varsa kız çocuğunun hem erkek hem de kadın adına öğrenmesi gereken şeyler vardır. Kadının yoğun duygu yönünün zaaflarını görmek elbette kolaydır. Fakat bu fıtri özelliğin kıymetli yönlerini de yok sayamayız. Öncelikle kadının kendisinde gizlediği hazineyi açığa çıkartacak olan erkeğin kendisine gelmesi gerekiyor. Bu da bize gerekli olan yani kadındaki duygu ifadesinin yerli yerine oturtulmasıdır. Yani kadındaki kadını anlamanın ve kurtarmanın yolu aynı zamanda yeni bir toplumun doğması ve inşa edilmesi demektir.
Kadının "erkeklik" üzerinde de ilim sahibi olması sağlanmalıdır. Bu durumu şuurlu bir şekilde işlemeyince kadının erkekleştiğini görürüz. İş öyle boyutlardaki, toplumda anne dediğimiz kutsal şubenin aynı zamanda bir kadın olduğunu unutmuş vaziyetteyiz. Bunu erkekler olarak kendi annelerimize bakışımız ve onlara karşı tavırlarımızda görebiliriz. Onları annelerimiz olmanın yanında birer kadın olarak izlemiyor ve işlemiyoruz. Erkeğin, kadın hakkında bilmesi gereken en önemli değer şu ki; kadındaki kadın asla ölmemeli... Ve kadındaki kadını kurtaracak olan da erkekten başkası değildir.
Sahte duygu istismarcısı ve ucuz romantiklerden olmama adına bu eser, kadından daha çok aslıyla erkeğe yazılmıştır.