Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun, maruz kaldığı Telegram işkencesinin son dönemde dozunun artması ve Telegramcılar tarafından ısrarla ölümle tehdit edilmesi üzerine, “beyin kanaması” geçirmesinden 19 gün önce konu ile alâkalı olarak Abdullah Kiracı'yı arayarak kaydettirdiği görüşmeyi, önemine binaen dergimizde yayınlıyoruz.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Telegram ile Alâkalı Son Konuşması:
Beni Ölümle Tehdit Ediyorlar
Şu Telegram var ya, bir miyavlıyor bir havlıyor bir bilmem ne yapıyor filan… Bu şimdi çeşitli ihtimaller içinde, bizim mahkememiz olsun, şu olsun, bu olsun falan, çeşitli ihtimaller içinde; bu cihaz başında, ister beni başkaları adına kontrolde tutma, isterse doğrudan doğruya benim ona ihtiyacım olarak tutma… Şimdi bu cümleden olarak, ikisini de iç içe alan bir şey yapıyor. İşin bokunu çıkardığı için ben bunu söylüyorum, sen kayda al! Demin yemek yedim mesela… Kalktım; burada masanın başında benim kalp atışımı, nabzımı sıfıra doğru alçaltıyor. Hani insanın kendinden geçme gibi bir durumu olur ya; kendimden geçmiş değilim de, oraya doğru sürüklüyor! Orada tehdit ediyor, anlatabiliyor muyum? Yani bir nev’i bu cihazı bıraksa… Yani bu beni takviye ediyormuş, nabzımı filan havasında… Bir nevi onu bıraksa ben ölürmüşüm. Bu puşta beş yüz bin defa söylüyorum, “bırak ulan!” diyorum. Şimdi bu kalkıyor, cihazı yavaşlattığı zaman vücut normal olduğu için tam düzey oluyorum. Tamam mı! O yüzden sinsice, o soğutma bahsinde söylediğim gibi… Hani diyorum ya, dışarıdan verilen bir şey vardır, bir de tersini yapıyor, ısıyı içeriden emiyor. Anlatabiliyor muyum? Şimdi bu çaktırmadan içeriden emme gibi yapıyor… Bu şeyi daraltıyor. Dün değil evvelsi gün, söyledikleri de bu: “İşte baldırlardan başlarmış katılaşması vücudun…”. Öyle diyor. Ondan sonra “ölüm oradan başlar”mış filan… Yani beni o kanıya getirmek istiyor, tamam mı! Ya ben bıktım bunun (Anlaşılmıyor ses) Bütün bu şeylerden bıktım! “Oğlum ne bok yiyeceksen ye!” diyorum… Şimdi bu bırakıyor. Şimdi ben dışarı çıkacağım, bir hava alayım açılayım diye… Hâlbuki mevzu şu: Beni oturduğum yerde oturtturmayacak, yürürsem de, yürütmeyecek! Yani herşeyin tersi. Bir nev’i şu şekilde; bu cezaevindeki hikayelerden bir tanesi: Şimdi ben, biri yanımdayken oturmuş bir şeyler yapıyorum falan, otururken bu şeyin aynısını yapıyor. Ayağa kalkıp dışarı çıksam tamam… Çıkmasam, ne kadar zor durumdayım, onu da karşı taraf anlamıyor. Ondan sonra tabiî sende bir anormallik varmış gibi oluyor. Bu mesela mahkemede de olabilir. Şimdi mesela kalkacağım orada. Hâkim, “Ne oluyor, otur yerine” falan… Anladın mı? Şimdi bunun gibi böyle, Kartal Cezaevi’nde yapmaya çalıştıklarını, özentiyle evin içinde de yapmaya çalışıyorlar… Şimdi buraya yarın Saadettin gelecek. Beni ona hazırlıyorlar aslında… Şimdi bu beni bıraksa, ben tabiî halimde konuşurum, gülerim… Yani onun yanında böyle nazlı duracağım yani, anladın mı? Karşımdakine… Kim olursa olsun… Yani… Nazlı duracağım. Şimdi öyle de olmayınca, şey tarzında oluyor: Yani “Adama Telegram yapılıyor, şu yapılıyor, bu yapılıyor ama adamın keyfi yerinde”… Anladın mı? Şimdi bunu şunun için söylüyorum: Bu bana böyle yaparken, ben bayılma raddesindeyken… Şeye baktım namaz kılıyor, ona söylemedim, çıktım yukarıya. Namazını bekliyorum. Ondan sonra indim aşağıya, geldim. Ondan sonra dedim, “Bak bana böyle yapıyorlar, böyle yapıldığını bil! Hepsi bu kadar!” Anladın değil mi? Şimdi her bakımdan öyle.
Benim Bir Hastalığım Yok!
Öleyim, kalayım; benim vücudumda bir şey yok! Mevzu bundan ibaret! Tamam mı? Ben hasta masta değilim! Bir şeyim yok! Yani şimdi buna vur derlerse vururmuş, beni şey yapacakmış falan… Böyle yaparsa ben kalpten gidiyorum; veyahut da doğrudan doğruya şiddetli bir yakmayla, yani yakarak beni şey edecekler falan… Şimdi şu garibanın mevzuu şurada: Hani mesela olur ya beni bırakmaları gereken şeyde falan… Hani tıbbî olarak beni bırakmamaları lazım; hani benim; vücudum o cihaza bağımlı(!) Hem öyle, hem de… Bitkisel hayattakinin makineye bağımlılığı gibi falan, anladın mı? Fişi çekti mi gider, hesabı!.. Şimdi bunlar cihazın başından ayrılmak istemiyorlar. Çünkü bunlar sıfırdalar. Şimdi bu benden bekliyor; yani, cihaz nereden geldi, kim verdi, benden öğrenmek istiyorlar. Kime bağlı olduklarını bilmiyorlar. Ben arayıp soracağım anladın mı? Şimdi bırakmaya kalksa bunların eski halleri de yok! Çünkü bunlar bu cihazın başından gitti olacak! Anlatabiliyor muyum? Şimdi, mahkûm arasında hain misâli… Sonra şeylerin arasından geldin, hani cihazın başındasın falan diye öyle muamele ediyorlardı. Bu sefer düşenin dostu olmaz hesabı olacak, anladın mı? Ne cezaevinde rahat eder, ne asker arasında rahat eder, ne bilmem ne… Ondan sonra tüm bunların ötesinde, bunların başka işleri yok, vasıfları yok! Şimdi benim vücudumla oynarken… Mesela ben şimdi burada otururken, gece üç, üç buçuk, dizden altım birdenbire üşüyor. Şimdi… Hayır, sabaha doğru hava tabii serinleyebilir ama, bu, birdenbire olmaz! Anlatabiliyor muyum? Şimdi bu dizden aşağısının damarları büzüyor, kan dolaşımını… Anlatabiliyor muyum? Büzüyor… Ayaklarım sopsoğuk oluyor. Bu dizde, işte katılaşma yapınca… “Ölüm oradan başlarmış” dalan filan diye konuşmaya… Sol dizimden özellikle… Sol dizimden, iç tarafından böyle hani, soğukluk, hissizlik veriyor, anlatabiliyor muyum? Şimdi bunlar tam “çaresiziz ağbiler”deler, anlatabiliyor muyum? Bunu da şunun için söylüyorum: Bak bana bir şey olursa… (Gülerek) Anladın mı?
-Allah gecinden versin… Bunlar bazen yapmadıkları şeylerin üzerine de konuyor olabilirler efendim. O bahsettiğiniz şeyler bazen bende de oluyor…
Tabiî o da mümkün. Yalnız şimdi benim normal bir vücut sıcaklığım var ya. Normal vücut sıcaklığının böyle müthiş bir şeyle yakmaya dönmesi… Bu, şeyden de olur; onu birden bıraktığı zaman, senin için normal gelen, benim için soğuk gelebilir. Anlatabiliyor muyum? Onu söylüyorum… Vücut zaten kırılgandır!
-Saati saatini tutmayabilir de…
Tutmayabilir de, yani benimki şey değil; bizim kavgamız boyunca olan işler bunlar! Anlatabiliyor muyum? Mesela ben şimdi Abdullah Kiracı diye yazacağım, tamam mı? Şimdi ben bunu yazmaya başlarken… Bu başlıyor mesela “müteahhit idi, şuydu buydu falan filan…” Sonra ben yazınca müteahhit olduğunu, ben “müteahhit”i onun söylemesi üzerine yazmış oluyorum(!) (Gülüyor) Anladın mı? Şimdi bunun gibi, bana hem maddi hem manevi yardımı oluyor(!) Fakat işin hoş tarafı o… Bu türlü yardımlar(!) falan olurken, yani miyavlarken, birdenbire başlıyor havlamaya! Birdenbire tersi… Anlatabiliyor muyum? Neyse bitti, sen cihazı kapatabilirsin.
Baran Dergisi 592. Sayı, 18 Mayıs 2018