ABD’nin başını çektiği Batılı ülkeler, Osman Kavala ile alakalı açıklamayı niçin yaptı?
Esasında Türkiye’de biraz hafıza noksanlığı olduğunu ifade etmeliyim. Çok yakın tarihte yaşanmış açıklama ve gelişmeleri bile unutan bir medyaya ve siyasi kimliğe sahibiz. 11 Şubat 2021 günü Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı resmi bir açıklama yaptı ve bu açıklamada Osman Kavala davasının mesnetsiz iddialara dayandığını, çeşitli nedenlerle uzatıldığını, insan hakları ve hukuk açısından uygulamada çok ciddi bir hata zinciri oluşturduğunu resmen ifade etti. Aynı açıklamada esas dikkat çekmek istediğim nokta şu ki; ikinci paragrafta ABD vatandaşı Dr. Henry Barkey için bu davada ortaya atılan iddiaların tamamen asılsız olduğuna ve Dr. Barkey için açılan bu davanın bir an önce bitirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır gibi çok ciddi ve sert bir uyarı da vardı.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, ABD’nin açıklamasını dört paragraflık bir açıklamayla yanıtladı. Bence bu açıklamadaki güzel yönlerden biri “Türkiye’de bir darbenin elebaşlığını yapmış şahsı Pensilvanya’da misafir eden bir ülkenin Türkiye’ye verilecek adalet dersi yoktur” denmesiydi. Nedense o dönemde bu çok sert, çok detaylı ve resmen Türkiye’nin adalet sistemine “mesnetsiz iddialar” ile saldıran açıklama çok gündem olmadı, unutuldu. Eğer Erdoğan, bu son meseledeki büyükelçilere cevap vermeseydi büyük ihtimalle yine unutulacaktı. Fakat ilk açıklamadan sonra Kavala davasında ABD’nin istediği uygulama üç duruşmada da gerçekleşmedi ve en son duruşmada tahliye talebi yine reddedildi. Duruşma 26 Kasım 2021 gününe ertelendi. Bu arada Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bu konuyla ilgili yaptığı toplantıda Kavala davasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmaması halinde -ki mesnetsiz bir iddiadır- Türkiye’ye karşı 30 Kasım itibariyle yaptırım uygulanacağını ifade etti. Büyük ihtimalle zaten eğer bu açıklama yapılmasaydı Osman Kavala 26 Kasım’daki duruşmada tahliye olacaktı.
Bu organize bir işti değil mi?
Şimdi ABD liderliğindeki bu 10 devlet esasında ya o tahliyeyi zora soktu yahut da tahliye olması halinde hükümete karşı muhalefetin eline yeni bir iddia temin etti. Yani pazarlık sonucu Erdoğan, Osman Kavala’yı tıpkı Rahip Brunson gibi bırakmak zorunda kalacak iddiası. Neresinden bakarsanız bakın bir stratejik akılla karşı karşıyayız. Çok önceden planlanmış adımları günü geldiğinde atan bir stratejik akıl. Buna Türkiye’nin taktik ve günlük çıkışlarla cevap vermeye çalışması giderek siyaseti ve devleti sıkıştırır.
Viyana Sözleşmesi’nin 41. Maddesine bağlı kalınacağının söylenmesi bir geri adım mıdır?
Özellikle hükümete yakın medyanın, bu son açıklamayla ilgili, devletler Osman Kavala konusunda hiçbir geri adım atmamasına rağmen sanki büyük bir zafer kazanılmış gibi bir hava oluşturmuş olması ama bunu yaparken de 26 Kasım’da olabilecekleri hiç hesaba katmamış olması dikkat çekicidir. Demek ki Türkiye’de medya kuruluşları stratejik bir akıl tarafından yönetilmemekte, ancak günü kurtarmanın telaşını yaşamaktadırlar.
ABD’nin üç davada geri adım atması imkansızdır. 1- Osman Kavala, 2- Selahattin Demirtaş, 3- Enver Altaylı. Bu üç davanın herkesin gözden kaçırdığı ortak özelliği ABD derin devletinin yargılanıyor olmasıdır. ABD derin devleti tarihinde ilk kez 15 Temmuz 2016 sonrasında suçüstü yakalandığı için bir NATO müttefiki ülkenin mahkemelerinde yargılanmaktadır. Bu davalar ve tahliyeler ABD derin devletinin talepleri doğrultusunda sonuçlanmadığı takdirde, ABD dost ve müttefik Amerika söylemlerine rağmen Türkiye-ABD ilişkileri asla düzelmez ve ABD Türkiye’ye ne bir kuruş kredi verir ne de bir mermi, silah ve mühimmat transferi yapar. ABD, bugün Türkiye’de derin devleti yargılanan bir devlettir. Amerika’nın Türkiye’de sürekli kavga araması, Türk yargısındaki bu davaların bir an önce beraatlerle ve tahliyelerle sonuçlandırılarak ABD derin devletinin Türkiye’de çevirmiş olduğu emperyalist manevraların ört pas edilmesini sağlamak içindir. O yüzden geri adım atılmış gibi gözüken bir açıklamada bile içimizde yetişmiş ve yerleştirilmiş Amerikan fiili ajanı kimliği taşıyan birtakım emekli büyükelçi, gazeteci ve akademisyenlerin büyük üzüntü duyması ABD derin devletinin Türkiye’de ne kadar güçlü bir şekilde örgütlenmiş olduğunun da açık bir örneğidir. Bu nedenle milli bir tank üretebilirsiniz, milli bir elektrikli araba da üretebilirsiniz; ama önemli olan milli insanlar üretmektir. Türkiye’nin bu konuda zafiyeti olduğunu hepimiz görüyoruz.
Bu hafta İran ve Irak sınırlarını gezdiniz. Nasıl bir manzara ile karşılaştınız?
İran ve Irak sınırını gezdim. Sebebi çok açık. Genç meslektaşlarımın yapmadığı bir şeyi yaptım. Irak-İran-Suriye sınırları elek ya ifade edilenlere göre, acaba hakikaten öyle mi diye gittim, baktım. Her yer tutulmuş. Türkiye’de medya yok. Biri yalan bir görüntü atıyor ortaya senin ülkenin medyası ve siyaseti o sahte görüntüyü yiyor. Hükümete yakın medya var ya, Erdoğan’a karşı kripto kumpasçıdır! Durup dururken Erdoğan’ı yıkacaklar.
Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ederim.