Taliban kimdir?
Taliban’ı bilmek için Afganistan’ın siyasi tarihini bilmek lazım. Yani dışarıdan toplanan bir takım grubun Afganistan’a girip yerleşmesi gibi bir durum söz konusu değil. Ülke, 1839-1919 tarihleri arasında İngiliz işgaline uğradı. Afganistan halkı İngilizleri yendi. O zamanlar Taliban yok fakat oranın mütedeyyin insanları, mollaları ile bu savaş gerçekleşti. İkinci olarak 1979-1989 arası Sovyetlerle savaştı ve Sovyetleri yendi. Taliban’ın oluşum aşamasında 1990’lar önemli. Üçüncüsünde ise 2001-2021 yılları arasında 20 senelik bir ABD işgaline karşı Taliban aktif rol alarak Amerika’yı yendi. Yani imparatorluklar mezarlığı olarak değerlendirilen Afganistan’ın işgal tarihi kısaca bu şekilde. Taliban’ın oluşumu Sovyet döneminde ortaya çıktı. Taliban’ın kurucusu Molla Muhammed Ömer 1960 doğumlu. Rusya ile olan savaşta o zaman müderris, bir medresede mollalık yapıyor kendisi. 1970-80 arası medresede hocalık yaparken harbe iştirak ediyor ve harbi öğreniyor. Harpte liderlik vasfı ön plana çıkıyor ve o harpte tek gözünü kaybediyor Molla Muhammed Ömer. 1989’da gazi olurken Rusları ülkeden kovuyorlar ve Taliban hareketini başlatmış oluyor. Rusya 1989’da çekildikten sonra ve 1991 yılında yıkılmasına rağmen 1993-1996 arası Afganistan’da şiddetli bir iç kargaşa ortamı oluşuyor. O zaman Taliban var ama öne çıkan güçlü bir akım değil. Bölgede başka örgütler de var. Burhaneddin Rabbani, Hikmetyar vb. Taliban dışındaki 2-3 örgütün birbirleriyle çatışması noktasında Taliban daha zayıf. Taliban’ı o zamanlar Osmanoğulları’na benzetiyorum; çünkü Osmanoğulları’nın kurulduğu devirde Osmanoğulları’ndan çok daha büyük beylikler vardı. Mesela Karamanoğulları neredeyse Selçuklu Devleti’nin resmi varisi sayılıyordu. Birkaç beylik daha var, bunların birbirleriyle girdiği harpte, Osmanoğulları ne yapıyor? Kâfirlerle gaza etmeyi, cihad etmeyi kendilerine şiar edindikleri için Allah onların küçük haline bakmıyor ve onları büyütüyor, aynı Taliban gibi. Esasında küçük bir yapı Taliban. Molla Ömer ve Afgan halkı ülkedeki vaziyete isyan ediyor. İç çatışmada özellikle 1993-1996 yılları arasında çok büyük kayıplar veriyorlar. Molla Ömer büyük bir molla zaten. Diyobent ekolü ile mezun olan, icazet alan medreselerdeki mollalar ve onların talebeleriyle Taliban yapısını, daha sistemli bir şekilde bir araya getiriyor. 1994 yılında Kandahar valisi, belediye başkanı, emniyet müdürü başta olmak üzere hepsi Molla Ömer’e biat edip teslim oluyorlar. Molla Ömer’e “Bu işi sen çözersin” diyorlar. Bu yapıya Taliban deniliyor ama ilk başta onlara “engelliler hareketi” demişler. Çünkü Molla Ömer gazi, tek gözü yok. Kandahar valisi Abdülkadir’in tek bacağı yok, emniyet müdürünün tek gözü ve tek bacağı yok. Sovyet Rusya ile savaşta Afganistan’da ileri gelenlerin hepsi gazi olmuşlar. Onlar bu hareketin lider kadrosunu oluşturdukları için Taliban hareketine engelliler hareketi demişler evvela. Bu çok güzel ve duygusal bir durum. Bu hareket 1996’ya doğru güçleniyor ve bugün aynı ABD’nin 20 senelik işgalini durdukları gibi 1996’ya kadar 3-4 senelik süreçte herkesi orada kontrolü altına alıyor ve büyük bir halk desteğiyle 1996’da iktidara geliyor. 1996’dan önce halk yüksek derecede uyuşturucuya batmış durumdaydı. Gayriahlaki işler de mevcut. 1996’da göreve gelir gelmez ilk yaptığı iş uyuşturucuyu yasaklamak, uyuşturucuya idam cezası getirmek oluyor. Şeriat kurallarıyla artık devleti idare edeceklerini ilan ediyorlar. Hanefi mezhebinin fıkıh kaideleriyle devleti idare edeceklerini açıklıyorlar. Kısaca Afganistan siyasî tarihi ve Taliban’ın iktidara gelişi 1996’da böyle oluyor. Taliban, 1996-2000 yılları arasında düzgün bir şekilde sükûnetli bir Afganistan tanzim ediyor, ta ki ABD’nin işgali başlayınca bu sükûnet de bozuluyor.
Türkiye’de Taliban’ın itikadı mevzuunda Vahhabi, selefi gibi yakıştırmalarla algı yapılıyor. Bu hususta neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye’de çok ilginç bir şekilde Taliban’a Selefîler “sen Sünnîsin” diye, Sünnîlerde “sen Selefîsin” diye hakaret ediyor. Tanımadıkları bir yapı hakkında vebal olacak şekilde konuşmaları çok yanlış bir şey. Taliban Vehhabî değil, Selefî de değil, Taliban ılımlı Selefî bile değil. Taliban’a dışarıdan daha sonra Selefî kimseler gelmişler biat etmişler. Bir yapı düşünelim, o yapının bir merkezi vardır, bir de ona biat eden bağımsız yapılar olabilir. Ama aslolan hareketin kendisidir, nizamnamesidir, beyannamesidir, vizyonudur, misyonudur. Mesela meşhur komutanlarından şehid olan Dr. Abdullah Azzam var. Abdullah Azzam Selefîdir. Azzam; “Taliban beni hep sıkıştırırdı Selefî olduğum için. Beni yok sayarlardı.” diyor. Abdullah Azzam söylüyor bunu, Taliban’ın bizatihi önde gelen hareket liderlerinden biri olan kimse. Taliban’ı kimden öğrenmek lâzım? Mesela Ebu Musap es-Suri isimli bir Selefî Taliban mensubu var. Büyük bir yazar ve entelektüeldir. Taliban’ı övdüğü kitabında, “Taliban esasında kabirperesttir. Bunlar Hanefi ve Mâtürîdîdir. Hatta Mâtürîdî olmayanlara namazda imamlık vermezler.” diyor. Böyle bir yapıya Selefî demek büyük bir iftiradır. Mesela Mahmud Efendi Hazretleri’nin Molla Ömer’e duası var. Mektubat-ı Şerife okunan bir mecliste Molla Ömer’e üç defa dua ediyor. Bu olay rivayet falan değil, şu andaki vekil hocalardan şahitleri var. Bu zat Rusya ile savaşta Taliban’daki insanlarla beraber cihad ediyordu. Taliban’ın itikadî yapısı Mâtürîdîdir. Fıkhi yapısı Hanefîdir, tarikat yapısı da en başta Çeşdiyye’dir, ondan sonra da Nakşilik gelir. Kelam, akaid hususunda İmam Mâtürîdî’ye bağlıdırlar ve bundan taviz vermezler. Bizim gibi yorumlayıp, eğip bükmezler. Peki, sıkıntı nereden doğuyor, bu adamlara bizimkiler neden Selefî diyor? Çünkü büyük bir algı yapılıyor. Meşhur “Şarkiyatçılık” kitabının yazarı Edward Said’in bir kitabı var çok güzel, “Medyada İslam” diye. O kitabın kapağına baksa bir insan bu algı olayını çok rahat bir şekilde anlayabilir. Kitabın kapağında savaş uçakları geçiyor, savaş uçakları bomba değil de kamera atıyor. Yani o bölgenin üzerine kamera atıyor. Savaş bu işte, medyada algı bu şekilde. BBC ve CNN Türkiye’de birine terörist derse vatandaşlar ona terörist diyor. Müslüman kardeşini BBC ve CNN’deki kişilerin konuşmasıyla bilen, anlayan insanlarız maalesef. Çünkü dünyada en fazla TV izleyen halk Türkiye’deymiş. Geçen gün okumuştum, günde ortalama 6 saat ile birinciyiz. 6 saat ortalama bir kişi ki bazıları 10 saat, 15 saat TV izliyor. Bu insanlar algıya maruz kalıyor ki, bu adamın bağımsız, doğru düşünme imkânı sıfır. Bu adamlardan da bazıları maalesef hoca, âlim olan kişiler.
Türkiye’de bazı hocalar Taliban’ın zaferi karşısında susuyor. Özellikle Ehl-i Sünnet hocaların susuyor olması ilginç. Taliban’ın zaferine karşı bir şey söylemiyorsan ABD’nin oradan hezimete uğrayarak çekilmesine karşı bir şeyler söylemen gerek. Bu hocaların buradaki maksadı nedir, ne yapmaya çalışıyorlar?
Birincisi, hocalar medyadaki algıdan etkileniyorlar. İkincisi Tanzimat’tan sonra bu Müslüman halkın zihniyeti ulus devlet fikrine eğildi. Cumhuriyetin birinci dönemi diyebileceğimiz 2000 yılı öncesinde bu halk zoraki olarak, baskıcı ve otoriter bir rejimle ve devrimlerle zihnen kirletildi. Bu benim şahsî görüşüm. Cumhuriyetin ikinci döneminde ise evrimleşme ile bunu başardılar. Devrimleşme ile beceremediklerini evrimleşme ile becerdiler. Müslüman halkı ulus devlete adapte ettiler. Yani ulus devleti ululama, kutsama, o devleti Allah’ın yerine koyma, ilah yerine koyma olayı Müslümanların zihniyetine 2000’lerden sonra oturdu. Evvelde devlete karşı neredeyse harp etmeyi göze alabilecek adamlar şu anda bırakın harbi, tenkid etmeyi bile fitne olarak sayıyor. Bundan dolayı onların bir kısmı cihadı anlatmak istemiyorlar, korkuyorlar. Cihad eden Müslümanlardan, ABD’den ettiklerinden daha fazla nefret ediyorlar. Yarın bu ülkenin bilinçli gençlerinin “Hocam sen de mollasın, bu adamlar da molla. Sen de konforundan vazgeç de bir şeyler yapalım.” diyecek olmasından korkuyorlar. Birincisi bu, ikincisi de iyi niyetli olan ama sonucu yanlış olan “Fitne çıkmasın, aman kargaşa olmasın, gençler bunlardan etkilenirse buraya da yanlış şeyler gelir.” gibi yanlış bir görüşle hareket ediyorlar.
Meseleleri idrak edememe, hadiselerin gidişatını kestirememe veya ferasetsizlik de olabilir mi?
Evet olabilir. Düşünün akidesi hakkında Taliban “Ben Mâtürîdîyim” diyor, adam diyor ki, “Sen Vehhabîsin”. Bir yapının itikadî ve siyasî tarihini okumak kolay bir şey. Bunları okusan her şey ortaya çıkacak. Bu adamlar Diyobent ekolünden ki, Hint alt kıtası Müslümanlarının Selefîlere ve Vehhabîlere karşı en büyük sığınağıdır orası. Muhammed Zahid el-Kevseri de bunlara karşı mücadele etmiş birisidir. Böyle bir âlimin Vehhabî ve Selefî olamayacağını anlayamayacak kadar maalesef bilgi sahibi değiller bu hususta. Türkiye’deki birçok İslâmî hareket özellikle Sûfî cemaatler İslâm’ın merkezinde kendilerini görüyorlar. Kendilerinin tasvip etmediği, kendilerinin içinde bulunmadığı hareket isterse Mehdi Aleyhisselam olsun onu bile reddetmeye hazırlar. Kendilerinin dışında bir zaferi kutlamak istemiyorlar bu ülke içinde.
Bir de Taliban’ın itikadı hususunda konuşan insanlar acaba Mâtürîdî mi onu da sormak lazım?
Evet bir de böyle sormak lazım: Sen kimsin de Mâtürîdî olduğunu beyan eden ve bunun aleyhinde hiçbir sözü olmayan bir grup kimse hakkında “Bunlar Mâtürîdî değil” diyebiliyorsun. Neden? Çünkü sen Ankara mezhebinin mensubusun. Düşünün, Kemalist rejimle Mâtürîdîlik mezhebini barıştırmak isteyen, Mâtürîdîliği rejimin tahkimine perde yapan bir adam. Onun için evvela devlet önemlidir. Evvela kutsal devlet anlayışı, ulus devlet anlayışı mühimdir. İmam Mâtürîdî Hazretlerinin demediği şeylerle demokrasiyi ve şu andaki siyasal rejimi tasdik etmeye ve ettirmeye çalışıyorlar. Bazılarının 20 senede ABD’nin işgaline karşı toplam attığı tivit sayısına bakın bir kenara koyun, bir haftada Taliban’a karşı attığı tivitleri bir kenara koyun kalbi kimden yana olduğu çok aşikâr olacak. Bir değil, böylesi çok adam var. Bu adamlar 20 senedir ABD’nin yaptığı tecavüzlere, katliamlara sesini çıkarmamış ama bir haftadan beri attığı tivitin sayısına bakarsanız “Lütfen ABD çıkma, ne olur terk etme” modunda paylaşım yapıyorlar.
Müslümanın zaferine sevinememek, Müslümandan rahatsız olmak münafıklık alameti değil mi?
Evet. Afganistan’da Komünist Parti darbe yapsaydı “ABD’ye atılan bir taş bile bizim için çok önemlidir tebrik ederim.” derlerdi. Ama adamlar sakallı, sarıklı, sünnete uygun giyimli insanlar olduğu için sevmiyorlar. Taliban’dan korkuyorlar ve onların kötü olduğuna inanıyorlar, münafıklık alameti olarak. Bunlar cihadın bittiğini düşünüyordu, şok oldular. Bir Müslüman güruhun bir imparatorluğu yeneceğini akıllarına getiremediler. Allah’ın azları çoklara galip kılacağına aslında biz itikat etmiyorduk. “Allah’ın elçisine söz verdiğiniz halde, siz Allah’a güvenmiyor musunuz?” diye bir ayet var ve hakikaten güvenmiyoruz biz Allah’a. Onlar da güvenmiyordu ve şaşırdılar: “Böyle bir şey olma ihtimali yok ki, bu kesin ABD’nin oyunudur.” dediler. ABD yahut dünyanın beş büyük devletini tanrı olarak görüyorlar. “Onlar yenilse bile oyun vardır, kesinlikle yenilme ihtimalleri yok.” diyorlar. Ölen ABD asker sayısını falan da bilmiyorlar bunlar. Allah’a güvenmemelerinden tutun, kendi kardeşlerini sevememe, Müslümanları sevememe, kâfirlere karşı muhabbet besleme veya ılımlı olma, dinin tasdik etmediği ideolojileri benimseme, dini de kendilerine perde yapma... Bu bizim bazı Sûfîlerimizde de var, bazı sözde Mâtürîdîlerimizde de var.
Siz bir paylaşımınızda “Malazgirt’teki Alparslan’ın, Hindistan’daki Gazneli Mahmud’un, Viyana önündeki Kanuni’nin torunları onlarla aynı akideyi, aynı davayı ve aynı duruşu gösteren Taliban’dır.” demiştiniz. Bu hafta da Malazgirt zaferinin sene-i devriyesi. Bu kafadaki insanlar bugün Sultan Alparslan ve askerlerini görmüş olsalar Taliban ile aynı kefeye koymazlar mı?
Koyarlar. “Fitne çıkarıyor, büyüklerle anlaşmak varken savaşa gerek yok.” derler. O günün imparatorluğu da Roma, bugünün ABD’si. Onlara karşı da o gün böyle söyleyenler vardır. Böyle Müslümanlar her zaman olmuştur. Ama bugünküler güçlü konumda olduğu için gençliği de etkiliyor. “Bizim topraklar, Anadolu Müslümanı” diye bir şey var. Anadolu Müslümanı eşittir Mâtürîdîlik Eş'arîlik değil mi?
Evet.
Taliban’ın çok ince bir söylemi var, “Emirlik” diyor, devletin adını bile emirlik olarak telakki ediyor. Hilafet devleti demiyor. İslâm emirliği ne demek? Şu demek; aynı anda birçok İslam emirliği olabilir ama hilafet bir tane olur. Bu adamlar 20 senelik mücadelesi sonucunda bir zafer kazanmış ve emirlik olarak kendilerini adlandırıyorlar. Burada bile Türk halkına bir mesaj var. “Biz burayı hazırladık, siz de üzerinize düşeni yapın, parçaları birleştirelim.” mesajı var. Ama bunu anlayacak zihin yapısı da lâzım.
ABD işgaline ve Raşid Dostum’a bu kadar ses etmediler.
Çünkü o Türk. Söylediğim gibi ulusalcı bir kafa var, adam Türk ise tamamdır. Hâlbuki orada Raşid Dostum’un yaptığı katliamlar, ABD’ye yaptığı ajanlık herkesin gözleri önünde oldu; ama maalesef dediğim gibi ülkede Taliban’a karşı olan Müslümanlar, Perinçek kadar hakikati göremediler. Bu çok üzücü bir şey. Bu adam “İslam hukuku ortaçağ karanlığıdır” diyen birisi. Bu adam bu kadar küfrünü aşikâr etmişken İslâm hukukunu icra eden bir yapıyı sadece ABD’ye karşı kazandığı zaferden dolayı tebrik etti. Elbette işin içinde Çin ile ilişkileri vesaire gibi faktörler de olabilir; ama sen bunu da yapmıyorsun. Bari bunu yap. Akideden dolayı senin bir derdin varsa sen bir kere yalancısın, senin böyle bir derdin yok. Diyelim ki Taliban Vehhâbî; Kurtuluş Savaşı’nda Antep müdafaası iki kişinin önderliğinde olmuştur. Birisi Kamil, diğeri de Şahin Bey. Şahin Bey Alevi, Şeyh Kamil’de Sünnî. Kurtuluş Savaşı döneminde hiç Şahin Bey aleyhine konuşan birini gördük mü bu zümreden?
Hayır.
Madem akide mevzuu Müslümanların zaferinde bu kadar etkili bir durumdu senin için, gel burada hakikaten bir akide mevzusu var buna müdahale et. Türkiye ile alâkalı mevzuda fitne çıkmasın diye kesinlikle buna yanaşmazlar. Hatta Şahin Bey’i tebrik ederler ki, bu adamların kimleri tebrik ettiğini biliyoruz, aynı kafalar. O sebepten dolayı bu da bir yalan, kendi içlerinde ağır bir çelişki. İmam Muhammed bin Hasan eş-Şeybanî, “es-Siyerü’l-Kebîr” adlı kitabında “Ehl-i Sünnet olmanın ilk şartı kıyamet sabahına kadar cihadın cari olacağına iman etmektir.” diyor. Cihad mevzuna gelince bizim bazı kürsüleri işgal eden kimseler şöyle diyor; “Bir gün harpten dönerken Allah Resûlü buyurdu ki, şimdi küçük cihattan büyük cihada gidiyoruz.” Allah Resûlü bu hadisi beyan ettiğinde kılıcından kan damlıyordu, savaştan geldiği hakikatini neden görmüyorsunuz. Efendimiz hangi olay üzerine söyledi bunu? Ashab-ı Kiram zaferden dolayı kibre kapılmasın diye söyledi. Ne zaman cihad mevzu açılsa bu adamlar hep bunu yapıyor. “Cihad-ı Ekber’dir aslolan” diyorlar. Hâlbuki Kur’an-ı Kerim’de cihadın emrinin, nehyinin, hükmünün ortaya koyulduğu cihad ile alakalı 700 ayet var. Allah Resûlü’nün atı öven hadislerini paylaşırlar romantik İslamcılar. Atı niye övdü Allah Resûlü? At ne için var, ne için kullanılmış? Kıyamet sabahına kadar cihadın hiçbir şubesi iptal olma ihtimali yoktur. Bu akideyi bozmaya kadar gider, Allah korusun sadece siyasî bir manevra yapacağız derken…
Teşekkür ederim.
Rica ederim.
Baran Dergisi 763.Sayı