Abdullah Davutoğlu’yla yaptığımız bu mülakatta, Suriye’de Esed rejiminin çöküşü ve muhaliflerin iktidara gelişi çerçevesinde bölgedeki değişen dengeler ele alınıyor. Davutoğlu, Türkiye’nin stratejik hamlelerini, İsrail’in fırsatçılığını ve son günlerde yaşanan hadiselerin Ürdün üzerindeki olası etkilerini değerlendiriyor.
Muhalifler 12 gün içinde Şam’ı ele geçirdi, Esed kaçtı, artık Suriye fiilen Müslüman halkın elinde. Suriye’de son günlerde yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zafer Allah’tandır diyerek başlayayım söze ve kısaca cevaplamaya çalışayım sorunuzu. Suriye Devleti'nin, Esed rejiminin içi boşalmış, bu çıkıyor ortaya. Belli bir azınlığa dayanıp çoğunluğu sopayla idare etmenin ila nihaye sürmeyeceğinin, süremeyeceğinin yeni bir misali bu olanlar. Hatta dayandığı azınlık, yani Nusayriler bile, en azından bir kısmı Suriye rejimini istemiyorlarmış. Bu çıktı ortaya. Son 7 senedir sıkıştırıldıkları İdlib bölgesinden olan biteni iyi analiz etmiş HTŞ, yani Türkçesiyle Suriye’yi Özgürleştirme Koalisyonu. HTŞ, en azından HTŞ’nin çekirdek grupları, başlangıcında El Kaide menşeili iken, son yıllarda Ehli Sünnet çizgisine çok daha fazla yanaşmışlardı. Eski sapıklıklarını atmış ve Müslüman Suriyeliler ile inanç ve gönül birliği sağlamışlardı. Bu da Suriye devrim hareketi açısından son derece hayatî bir vaziyet ortaya çıkardı. Neyse. Rejimin artık derinliğini iyiden iyiye kaybettiği ve tamamen Rusya ve İran’a bağımlı hale geldiği son 7-8 yılda HTŞ, tam aksi bir çizgi izlemiş ve Suriye’de derinlik kazanmış gözüküyor. Bunda HTŞ’yi İdlib’te bir nevi kanatlarının altına alan Türkiye’nin katkısı inkâr edilemez. Belki bunu Türkiye çok isteyerek yapmadı, ama yine de yaptı. Yani son 7-8 senedir kendisini teçhiz edememiş, takviye edememiş, sadece Rusya ve Şiilere güvenerek ayakta durmaya çalışmış bir rejim var ortada. Rejimin ana taşıyıcısı Nusayriler de, belli bir noktadan sonra artık orada desteği vermek istememişler. Bunlar da görülüyor sahada. Şiilerin de zaten kendi gündemleri var. Yok İsrail'dir, yok Lübnan'dır, Hizbullah'tır falan derken, bu kadar karmaşık bir ortamda zayıfladıkça zayıflamış, ayakta zor duran, normalde üflesen yıkılacak bir duruma gelmiş Suriye devleti. Zaten halkıyla arasındaki gönül ve inanç birliği kuramayan her rejimin sonu böyle olur. Pamuk ipliğine bağlı olur. Suriye öyle de Mısır ve Suud iyi durumda mı? Veya ne bileyim Fas filan. Türkiye biraz bundan ayrılıyor Tayyip Erdoğan yüzünden, yoksa o da aynı kategoride temelinde. Orada HTŞ’yi bir şekilde destekliyor, burada ise ahaliye laiklik hikayeleri anlatılıyor. Zaten bizim hiçbir işimiz düzgün değil ve olamaz İslâmî bir idareye kavuşmadıkça.
Çok dağıtıyorum, kusura bakmayın. Devam edelim: Suriye’de hükümet bu hale gelmiş ve bunu görmüşler, bunun farkındalar muhalifler, onları yönlendirenler. Ki ben çok büyük ihtimalle o yönlendirenin Türkiye olduğunu düşünüyorum. Şartların olgunlaştığı zaman diliminde operasyonu başlatıp, muzaffer oldular. Yani olayın 12 günde olup bitmesi araçların ve çatışmaların sınırlılığından kaynaklı, yoksa 3-4 günde de bitebilirdi.
Halep'te veya Hama’da doğru dürüst bir askeri varlık kalmamış. Sadece Türkler gelemesin, H.T.Ş'ye izin vermesin, işte Özgür Suriye Ordusu'na izin vermesin diye Rus bayraklarıyla donatmışlar her tarafı. Böylece burada Ruslar var izlenimi vermeye çalışmışlar, sanki HTŞ’nin veya Türkiye’nin istihbaratı yokmuş gibi. Bu kadar zavallılık yani. Yani zaten aslında fiilen yokmuş bunlar. Sadece millete eziyet eden, orada halkın bir nevi alışkanlıklarıyla varlığını sürdüren ama aslında, fiilen, fiziken var olmayan bir devletmiş. Yok oldu, gitti. Yani devlet yapısı zaten öncesinden bitmiş.
Aslında bu duruma 2012-2013 yılında geldi Suriye rejimi, bugün değil. O dönemde Rusya'nın ve İran'ın çok etkin yardımıyla, ki ABD de istemiyordu Esed'in gitmesini zira yerine samimi Müslümanlar gelebilirdi, ayakta kaldı. Esed bir de o dönem ya Rusların önerisiyle ya da kendi kararıyla tutabileceği yerler haricindeki bölgeleri bıraktı, korumaktan vazgeçti. Bütün gücünü korumaları gereken bölgelere, yani Şam'la Lazkiye arasındaki hatta verdi. Hem Suriye nüfusunun yarısı orada yaşıyordu hem de daha küçük ölçekli bir yerdi. Çölde, şurada burada Halep'te çatışmak yerine, makul bir hareketle oraları tuttular. Buna rağmen Dera bölgesinde, Şam'ın banliyölerinde, Hama'da çok büyük sıkıntılar yaşadılar o dönem zarfında da ki böyle 2016'ya kadar devam etti. Rusya'nın Suriye’ye 2014-2015'te çok aktif desteğiyle, Şiilerin 2013-2014'ten sonra dahil olmasıyla, Müslüman halka büyük bir zulüm gerçekleşti.
Türkiye Esed rejiminin devrilmesi operasyonunda aktif görev aldı, hatta başta mültecileri para verip getirdiler Türkiye’ye Suriye’yi uluslararası alanda zor durumda bırakmak, müdahaleye zemin hazırlamak için. Ama Rusya dahil olunca o proje çöktü. İşin doğrusu, bu Esed’i devirme işine Tayyip Erdoğan’ın başta çok heves etmediği kanaatindeyim. Onu bu işe biraz metazori dahil ettiler. Sonra onun başına gelenler de malum. Esed’i devirip orada kendilerine daha yakın bir idare kurma, muhtemelen İngilizlerin fikriydi başta. Arab baharı fırsatını değerlendirip yapacaklardı bunu. Sonra işin şekli değişince, Esed kaldı ayakta. Yani bütün Suriye'nin yükünü biz çekmek zorunda kaldık. Son 7-8 senedir de Türkiye bununla ilgili ciddi sıkıntı yaşadı. İdlib operasyonun sebebi de bu zaten o dönem. Biz yazmıştık dergide, yani buraya mutlaka müdahale edilmesi lazım diye. Biz dedikten on gün sonra girdi Türk askeri İdlib koruma bölgesini oluşturmak için. Demek aklın yolu her zaman olmasa bile bazen bir oluyormuş. Böylece İdlib'te 4-5 milyon kişiyi koruma altına aldılar. Suriye’de bugün bütün bu olayları başlatan da oradaki 4-5 milyon kişi. Muhaliflerin bulundukları yerde korunak altında bu kadar süre boyunca kalıp, Esed rejimine karşı askeri olarak hazırlık yapabilmeleri mümkün oldu.
Peki Türkiye'nin bu operasyondaki konumu neydi? Çünkü son 6 aydır hükümetin Esed'le anlaşmak hususunda söylemleri vardı.
Bence bugünlere hazırlık için söyleniyordu onlar. Dünyanın en muvazaacı, diplomatik olarak en çekingen ülkesi yarışması olsa, Türkiye birinciliği kimseye kaptırmaz. Kanaatime göre Türk istihbaratı sürecin içindeydi; yönetti demeyeyim ama yönlendirdiği kesin... Çünkü H.T.Ş'nin bilhassa son 15 günkü davranış tarzı, ılımlı, yapıcı, herkese eşit mesafede… Hani sanki Türk askeri adeta H.T.Ş kılığıyla girmiş gibi. Dediğim gibi, Esed söylemleri de bu operasyona hazırlıktı. Bunun için bir bahane aranıyordu. Esed'in görüşmeyeceğini, gelmeyeceğini biliyorlardı. Esed o şartı koymuştu zaten geçen sene “Türk ordusu çıkmadan görüşmeyiz.” diye. Türkiye de “çıkartamayız.” diyordu.
Bugün Irak, Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, Bahreyn, Cezayir gibi Arap devletleri Esed’i ne olursa olsun bir Arap olarak görüyorlar ve Türkiye’yi ise düğüne davetsiz gelmiş bir yabancı gibi. Gerçek bu, Arap idarecilerin nezdinde maalesef. Türkiye bir Arap devletine karşı böyle bir şey yaptığında rahatsız olurlar. Bu rahatsızlığı olabildiğince azaltmak için Türkiye, söylem noktasında itidalli hareket etmeye çalıştı ve “Biz bu kadar yaptık ettik, söyledik. Yani gel şu işi çözelim dedik, hemen yanaşmadı adam. Biz ne yapalım daha?” durumu ortaya çıkmış oldu. Esed gerçekten “Tamam geliyorum, görüşelim.” dese idi, belki hükümet şaşıracaktı. “Ne görüşeceğiz ne yapacağız?” diye.
Şimdi Türkiye tek bir hareketle İran'ı ve Suriye rejimini denklemin dışına itti. Rusya'yı da itti aslında. Rusya ile teması korumasının tek gerekçesi Amerika karşısında yanında bulunsun diye. Üslerini de hala boşaltmamış durumda Rusya. Muhtemelen de boşaltmayacak. Bence o taahhüdü verdiler zaten Rusya'ya, “Üsleriniz kalacak.” diye. Yani bu taahhütleri vermişlerdir Rusya'ya diyorum onun için Türkiye bütün varlığıyla işin içindeydi diye ifade ediyorum. Muhtemelen İngiltere’ye ve onun üzerinden diğer Batılılara da İsrail'e saldırı olmayacak, Nusayrilere, Hristiyanlara ne bileyim işte bütün azınlıklara saygı gösterilecek vesaire vesaire… Bunları el altından tekeffül edenin Türk hükümeti olduğunu düşünüyorum. Böylece sancısız bir şekilde geçiş olsun. Tam Türkiye tarzı. Neyse, diplomatik ve askeri olarak Suriyeli Müslümanlara yapabileceği her yardımı yaptı hükümet; tabii bu benim tahminim.
İsrail'e saldırmaz dediniz ama mesela Golan Tepeleri üzerinden İsrail Suriye’ye operasyon başlattı… İsrail ne yapmaya çalışıyor?
İsrail şimdi fırsatçılık yapıyor. Netanyahu'nun açıklaması var: “Bu durum bize hem riskler hem büyük fırsatlar veriyor” diye. Şimdi 1974 yılında yapılan anlaşmayla normalde, Birleşmiş Milletler'in kontrolüne bırakılan ve Suriye'nin elinde olması gereken bölgeyi de ele geçiriyor İsrail. Fırsatçılık yapıyor yani. Burada, Birleşmiş Milletler kararı var. Artı olarak yeni Suriye hükümeti bunu tanımayacağını söyledi. Golan Tepeleri'nin zaten Suriye'nin toprağı olduğunu tekrar deklare etti. “Kabul etmiyoruz, tanımıyoruz.” diye. Suriye’deki yeni kurulacak hükümet İsrail’e saldırmama sözü vermiş olabilir ama iyi ilişki kuracağız dememiştir. Yani saldırmıyacağım demek gidip de hakkımı, hukukumu aramicam demek değil. Onu zaten isteyecek, arayacak, çekişdirecek. Şimdi İsrail, ben bu arada ne koparabilirim derdinde. Suriye'deki hava savunma sistemini bombalıyorlar. 100 yeri bombalamışlar. Yani bir daha Suriye hiçbir şekilde İsrail'den gelebilecek saldırıya bir tepki veremesin diye uğraşıyorlar. Bu da yeni Suriye hükümetini İsrail istiyor palavrasını yalanlayan bir durum. Hava savunma sistemini niye yok etsin, hadi saldırı silahlarını yok etmeye çalıştı diyelim. Kendisi karşısında savunmasız kalsın istiyor. Yani, havaalanlarını bombalayabilir, hava savunma sistemlerini, tehlike arz edebilecek kendisine ait her şeyi bombalayabilir. Yani İsrail fırsattan istifade eder. Zaten İsrail'in oradaki bütün yaptığı her işin arkasında o fırsatçılık var. Yakaladı mı aradan geçip gidiyor.
Ama şimdi İngiltere ve Amerika, H.T.Ş'yi terör listesinden çıkaralım diye konuşuyor. Türkiye'nin verdiği sözler muhtemelen bunlara (ki benim tahminim İngiltere'ye verildi bu): H.T.Ş bunları yapacak. yani İsrail'e saldırmayacak mesela ama İsrail saldırırsa adam herhalde İsrail'e cevap verecek. Yani öyle şey olur mu? Ama yani durduk yere İsrail topraklarına saldırmayacaklardır. Onu taahhüt ediyorlardır. Ondan sonra Lübnan'a saldırmayacaklar. Nusayrilere saldırmayacaklar mesela, intikam gütmeyecekler gibi şeyler. Ben bunu H.T.Ş ile ve diğer gruplarla da konuştuklarını ve bu konuda mutabık kalıp buna göre harekete geçildiğini düşünüyorum. Ve öncesinde zaten muhtemelen Suriye rejiminin de içini boşaltmışlar kanaatimce. Yani Türk istihbaratı ve muhaliflerin yani o kesim görüşmüşler öncesinde. Rejim kalıntıları da “Artık ne kadar direnirsek o kadar kötü olacak hiç olmazsa yeni yönetimde bir pozisyon bulalım kendimize.” diye düşünmüşlerdir.
İsrail’i yıllardan beri “koruyan” sınır ülkelerinden Esed rejimi yıkıldı. Bundan sonra bölgede neler olabilir?
Suriye'den sonra Ürdün'ün etkilenme ihtimali var. Şimdi Suriye'de hasbelkader bir idare gelecek. Yani Suriye halkının istediği bir devlet başkanı olacak. Şimdi bu İsrail'in, Amerika'nın istemediği şeylerdendir aslında. Yani ya yönetilemez şekilde demokrasi olsun ya diktatörlük olsun isterler bizde. Lübnan gibi demokrasi olsun ister ya da Mısır, Ürdün, Suriye, Suudi Arabistan gibi diktatörlük veya krallık olsun ister Amerika, İsrail ve Avrupa ülkeleri. Ama Suriye'de artık iş tutulamaz hale geldi. Yani benim kanaatim İngiltere veya Batı’daki diğer siyaset yapıcılar yeni şartlara göre kendilerini ayarlıyor ve İsrail'i de belki ona göre ayarlayacaklar. Çünkü Suriye'de 30 milyon insan var ve artık halkın arzusu ile orada duran bir kişi olacak ülkenin başında ve halkın taleplerine kulak vermek zorunda olacak. Hani “Ben İsrail ile anlaştım.” Oldu bittiler sona erecektir. Yani en azından bu kadar net şeyler yapamazlar. Artık Suriye Devleti, ordusu ile İsrail karşısında daha ciddi tehdit olacaktır bu saatten sonra. Onu söyleyeyim. Çünkü nasıl biz, öyle ya da böyle tehdidiz şu anda İsrail için hem de bu halimizle ve seçimle gelen bir hükümetin olması bu konuda mecbur bırakıyor ülkeyi yönetenleri. Ama Esed döneminde olduğu gibi askeri darbeyle, cuntayla gelmiş bir hükümet olsa, halka daha az kulak verir. “Ben işime bakarım, 10 milyar dolar yıllık mal satacağım, 20 milyar dolara çıkacak belki bu sene.” der yani. Ama şimdi onu yapamıyor. Niye? Çünkü seçim var. Adam bakıyor ki durum riskli, istemiyor öyle şeyleri. Suriye'de de durum böyle olacaktır. Mesela krallık istemezler bizim gibi ülkelerde. Geçmişi, background'u olan ülkelerde krallık, padişahlık istemezler. Çünkü halkıyla hemhal olup onunla ortak hareket etme riski var. Bizde yönetilemez halde olan, demokratik görünümlü anarşik rejimler isterler. Suudi Arabistan'da ise krallık isterler. Bütün Körfez ülkeleri krallıktır. Mısır'da sürekli darbe sistemi vardır. Bak Mısır 1974'den beri böyle onların kontrolünde ve hep diktatörler tarafından yönetilmiş. İstemezler seçim Mısır'da gerçek manada. Çünkü Mısır'da seçim olsa İsrail'in işi zor olur. Kısacası İsrail daha büyük tehdit altına girecek.
Bu arada bir şey söyleyeyim: Birleşmiş Milletleri kuran adamlar veya onu bugüne kadar getirenler aslında İsrail üzerinden oluşturmuştur bu kurumu. Yani Birleşmiş Milletlerin varlık şartı aslında İsrail devletidir. Onu da ayrıca belirteyim. Ürdün bunun için arkada bir tampon devlettir. Onu sürekli koruyan, bir nevi baskıları emen bir tampon. İsrail'in varlık şartı buradaki üç ülkenin yani Suriye, Ürdün ve Mısır'ın sürekli onların kontrol edebildiği bir idare altında olmasında yatar. Lübnan’ın zaten tehdit olabilecek bir durumu yok. Suriye tehdittir. Ürdün tehdittir. Mısır tehdittir. Bunlar tehdit olabilecek ülkeler. Aslında Ürdün'le Lübnan’ın ve Suriye'nin tek devlet olması gerekiyordu. Yani Lübnan, Suriye ve Ürdün'ün tek devlet olması gerekirken bunu yapan adam İngiliz 1917'de 18'de gitti Suriye’yi işgal etti ve Fransızlara verdi. Sonra Ürdün diye bir devlet icat ettiler. Kısa bir dönem hariç Mısır'ı sürekli ellerinde tuttular. Yani İsrail'i kuran akıl bunları planlayarak kurdu.
İsrail'in orada varlık şartı bu üç devlete, bilhassa da Ürdün'ün durumuna bağlı. Eğer Ürdün'de halk “Bu nedir böyle, 300.000 tane Çerkez bizi yönetiyor 70-80 senedir. Bir tane uyduruk ne olduğu belli olmayan bir kral var” derse mesela… Ürdün karışabilir. Yani eğer Suriye'de şartlar yerine oturursa, bu işleri başarırlarsa önümüzdeki birkaç ay içinde ve fazla problem çıkmadan aşılırsa problemler Ürdün'de de bir şeyler olabilir. Krallığın devrilmesine doğru gidebilir. Hah o zaman tehdit olur işte İsrail’e. O zaman İsrail için beka meselesi gerçekten ortaya çıkar. 10 milyonluk Ürdün, 35 milyonluk Suriye, kendi zaten toprakları içinde 6-7 milyon Filistinli. Yani olay çok vahim bir noktaya gider.
Son olarak Fırat'ın doğusundaki PKK meselesi sizce nereye bağlanır? Nasıl bir çözüme ulaşılır orada?
Özgür Suriye Ordusu üzerinden onu çözerler. Yani oraya H.T.Ş'nin çok müdahale edeceğini zannetmiyorum. Orada kendini yıpratmak yerine onlar daha çok Suriye'de yeni yapının oluşması, işte askeri ve polis birimlerinin oluşturulmasıyla uğraşacaklardır. O işi biraz Türkiye üzerine alacak. Özgür Suriye Ordusu marifetiyle, Türk Ordusu'nun da desteğiyle önce Menbiç arkasından Haseke. Yani Türkiye sınırındaki Haseke ve Kamışlı bölgesinde operasyon yapıp buralardan bir kere PKK'yı söküp atacaklar kanaatimce. ABD bu noktada çok direnemez zira Türkiye çok kararlı gözüküyor. Zaten buralardan atarlarsa, Suriye'de geri kalan yer çöl. Oraların da pek hükmü yok. Ayrıca Şam'ın düştüğü gün aslında PKK olayı da bitti. Ha bir ay sürer, beş ay sürer. Hemen bitmeyebilir ama artık bitiş noktasına doğru gidiyor. Türkiye'deki rejimin kırmızı çizgisi zaten o. Bu Öcalan mevzuunu da onunla birlikte değerlendirebilirsiniz. Yani Abdullah Öcalan'ın cezaevinden çıkarılması da “Size siyasi sahada Türkiye'nin parçası olarak genel siyasetin içinde bulunun ama böyle şeylere girmeyin. Hep sonu hüsran oluyor sizin için.” Diyor aslında hükümet. Yani bu mevzu Suriye'deki H.T.Ş'nin 27 kasımda başlayan operasyonundan bağımsız değil.
Son olarak biz, biraz kendimiz olunca neler başarıyoruz, herkes görmüştür herhalde. En başta da ülkeyi yönetenler. Henüz çok erken olsa da, tıpkı oluşmasına ülke olarak yardımcı olduğumuz, dua ettiğimiz Suriye gibi halkıyla, halkının inancıyla barışık, ondan neşet eden bir rejime kavuştuğumuz zaman siz seyreyleyin gümbürtüyü.
Teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.