Liberalizm, Batı toplumunda ortaya çıkan bir anlayış. Liberallik, temelde insan ve grupların “hür” olmasına dayanmaktadır. Aslında hürriyet, temel insan hakları ile sınırlı olması gerekirken, liberal anlayışta, her türlü kontrol sisteminin ortadan kaldırılması görüşü savunulmaktadır.
Liberalizm Sorumsuzluğu Öngörüyor
İnsan toplumlarının medenileşmesi, hiçbir zaman her insanın istediği gibi yaşaması, konuşması ve hareket etmesiyle gerçekleşmemiştir. Başta Din ve ahlak olmak üzere, sosyal hayatın hukuk ve gelenek gibi belli kurallara uygun olarak düzenlendiği görülmektedir. Fakat, günümüzde liberal görüş; din, hukuk, ahlak ve gelenek gibi sosyal normları istememekte ve böylece, kendi görüş ve eylemlerini engel olunmadan yürütmek istemektedir.
Bu anlayış; kendini hürriyet, bağımsızlık veya çağdaşlık, modernlik gibi kavramlar ile ayakta tutmaya çalışmaktadır. Aslında liberalizim, adı geçen bu kavramları, kendi varlığını sürdürmek için kullanmakta ve kendini her türlü denetimin dışında tutmaya çalışmaktadır. Bu durum, hürriyet gibi ucu bucağı belli olmayan tutum, davranış ve eylemlerin ortaya çıkmasına ve toplumda yeri geldiğinde haksız ve zararlı gelişmelerin olmasına sebep olmaktadır.
Demokratik sistemlerde liberal anlayış ve görüşler, siyasi ve iktisadi güç sahiplerinin maddi konulardaki üstünlükleri sebebiyle, birçok konuyu kendi tekelleri altına almalarına ve toplum üzerinde büyük etki yaparak onları yönlendirmelerine yol açmaktadır. Bu haliyle liberal sistem; hem devleti ve hem de toplumu kendi kontrolüne alarak varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır. Özellikle medya ve sosyal medya, liberal anlayışın; her türlü hak, sorumluluk ve ehliyet gibi niteliklerini, kolayca değiştirebilme imkanına sahip olabilmektedir.
Toplum ve Sistemler Kurallı Çalışmalı
Liberalizm, bir manada keyfilik ve başıboşluğun ortaya çıkmasına imkan hazırlamaktadır. Halbuki toplum hayata, kurallar ile ayakta durmakta ve sürdürülmektedir. Aynı şekilde toplum içerisindeki her sistem, kendi görev sınırları ve gelenekleri içinde rolünü yerine getirmektedir. Batı’da demokrasi de, liberal sistemin siyasi ayağı olarak ortaya çıkmıştır. Liberalizmin iktisadi ayağı ise, Kapitalizmdir.
Görüldüğü gibi, Batı düşüncesinde Aydınlanma dönemi ile birlikte, insan ve topluma yönelik kurallara karşı bir mücadele başlatılmıştır. Gerçi, bu mücadelenin haklı tarafları da vardır. Kilise, Krallıklar, Derebeyleri gibi kurumlar; toplum üzerinde, sorgulanamaz birer otorite idiler. Bu otoritelerin yetkilerinin kısıtlanması gerekiyordu. Fakat öyle olmadı. Otoriteler ortadan kaldırıldı ve yerine, demokratik, liberal sistemlerin kendi otoriteleri oluşturuldu. Bu sistemlerin özelliği, din, ahlak ve kültür gibi sistemlere de hayat hakkı tanımamaları idi. Liberalizmin, kendi sisteminde sosyal ve ahlaki değerler olmadığı için, toplumda hep “güçlü olan”lar işleri kendi istedikleri yöne doğru çekebiliyordu.
Konunun Batı dışı medeniyet ve toplumlar açısından durumu, Batı’da yaşanan olaylar ve örnekleri yaşamamasına rağmen, Batı’nın bu “serbest sistemleri”ni (!), aynı şekilde diğer toplumlara da yaygınlaştırılmasıydı. Mesela, herkesin bildiği “serbest piyasa” anlayışı, aslında güçlü olanları daha güçlü yapmış ve toplumlarda büyük bir dengesizlik oluşturmuştu. Demokrasi adıyla, siyasi partiler ile siyasi sistem ayakta tutulmaya çalışılmış, fakat siyasi sistemin menfaat merkezli oluşu, sistemi toplumsal iradenin değil; maddi gücü veya grubu olan kişileri, siyasi yapıyı yönetme noktasına getirmiştir. Ayrıca, siyasi liderleri, karşı konulmaz ve karşı çıkılmaz bir yetkiye ulaştırmıştır. Bu konuda, özellikle basın, yayın ve internet sistemine hakim olarak, toplumları da istedikleri gibi dönüştürme gücüne sahip olmuşlardı.
Aslında başka ahlak ve hukuk olmak üzere, bir toplumdaki sosyal sistem, kurallar ile ayakta durmakta ve haklar ancak bu şekilde (eşit değil) adaletli bir şekilde dağıtılabilmektedir. Dolayısıyla liberalizm, iktisadi ve siyasi sistemi, “hürriyet” efsunuyla farklı yönlere çekip, güçlü olanları yönetim ve karar merkezine koyan, kurnaz bir düşüncenin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Sözde hürriyet ve serbestlik algısı altında, her türlü baskıcı ve kontrol edici sistem sürdürülmeye çalışılmaktadır. Halbuki gücün ve insanın keyfiliğinin olduğu bir yerde ne adalet ve ne de huzur olmamaktadır.
Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber