Gün geçmiyor ki ülkemizde ahlaki bozulmanın ve çöküntünün yaşanmadığı bir olay meydana gelmesin. Bu durumun örneklerinden biri son olarak Balıkesir’de yaşandı.

Balıkesir'de kuryelik yapan üniversite öğrencisi Ata Emre Akman (20), çalıştığı zincir restorana gelen siparişi teslim ettikten sonra 17 yaşındaki E.Ö. tarafından defalarca bıçaklanarak öldürüldü. Olay, 12 Mayıs'ta Karesi ilçesinde meydana geldi.

Henüz 5 gün önce işe giren Akman, siparişi teslim etmek için motosikletle yola çıkmıştı. Akman, siparişi bıraktığı adresten dönerken, sebepsiz yere önünü kesen E.Ö. tarafından vücudunun çeşitli yerlerinden bıçaklandı. 25 bıçak darbesi alan Akman, olay yerinde hayatını kaybetti. Kaçan E.Ö. ise polis ekiplerince yakalandı.

E.Ö.'nün kasten yaralama ve tehditten 6 ayrı suç kaydı bulunduğu öğrenildi. Katilin olay sırasında da alkollü olduğu ortaya çıktı.

Akman'ın cenazesi, ailesinin yaşadığı Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesine götürüldü ve Muradiyesarnıç Mezarlığı'na defnedildi.

Başyücelikte Ceza Ölçüsü

Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in kaleminden günümüz çukur ortamında daha da anlamlı olan şu cümleleri yeniden hatırlamamız şart:

“Uçurumdan kendisini atan parçalanır; bunu herkes bilir ve kimse uçurumun bu kat'î ve riyazî şartını bir müsamahasızlık veya merhametsizlik diye karşılamaz. İşte "Başyücelik Devleti"nde ceza ölçüsü her şeyden evvel şu hikmete bağlıdır ki, orada ceza, nasıl olsa işlenilmeye mahküm bir suçun mümkün mertebe hafif karşılanmasını gözetici yumuşak bir âkıbet değil, asla yapılmaması gereken hareketlerin sırf yapılamaz olmasını temin için konmuş kat'î mânialardır.

Öyleyse bizim cemiyet ve devletimizde ceza ateşi, "niçin beni bu kadar merhametsizce yakıyor?" şikâyeti yerine, "aslâ sürünmiyeceğim için hiç yakmaz!" anlayışındaki âzamî hafifliğe maliktir; ve bu bakımdan en ileri şiddet, bu müthiş ve kahhâr derecesiyle merhametin tâ kendisi olmuştur. Bizim cemiyet ve devletimizde ceza ölçüsü, rahatça yapılacak fiillere göre değil, yapılamaması sağlanacak fiillere göre bir tedbir mânası taşır.

Bizim cemiyet ve devletimizde kasıtla adam öldürmenin cezası, cezaya ehliyet sınırları içinde ve bellibaşlı mazeret ve müdafaa vaziyetleri dışında, istisnasız ve hiçbir zorlayıcı ve hafifletici sebep bahis mevzuu olmaksızın, ölümdür.

Giderek kitlesel bir biçimde yozlaşan ve fosilleşen bir nesille karşı karşıyayız Giderek kitlesel bir biçimde yozlaşan ve fosilleşen bir nesille karşı karşıyayız

Bizim cemiyet ve devletimizde bile bile hırsızlığın cezası, cezaya ehliyet sınırları içinde, istisnasız ve kayıtsız ve şartsız, bir kolun kesilmesidir. Bütün suistimaller, sahtekârlıklar, dolandırıcılıklar, hile tertipleri, netice itibariyle hedef tuttuğu kast ve gaye esas olarak hırsızlığın şubeleri halinde sınırlandırılır ve ona hükümlendirilir.

Bizim cemiyet ve devletimizde fuhuş ve zina kökünden yasaktır. Ve fuhuş ve zinanın mânası, meşru şekil dışı erkekle kadın arasındaki cinsî birleşme; ve sonra erkekle erkek ve kadınla kadın arsındaki aynı fiildir. cezası da, işliyenlerin evli, bekâr, dul ve rüşd sahibi olup olmamasına göre değişik şekilde, devlet ideolocyasının bağlı olduğu ana kaynağın hükümlerine eş olarak fevkalâde ağırdır. Şu kadar ki, meydan, sokak ve umumî yerler edebine göre bütün yardımcı saikleri tâ dibinden kazınacak ve içtimaî çerçevede tezahürüne imkân verilmiyecek olan bu fiilin ceza görebilmesi için, her tecessüs ve zor tedbirinden masun olan ev içi müşahedesi veya açığa vurulması lâzımdır ki, bu da hemen hemen imkânsızdır. Demek ki, cemiyetin alenîlik plânına vurulmayan ve gizli kalan bir fuhuş ve zina fiilinin cezası, bu fiile devlet, cemiyet, aile ve ferdde engel olucu maddî ve manevî her tedbirden sonra, Allaha aittir. Şüphe ve tahminle hiç bir takip yapılamaz. "Başyücelik Devleti"nde resmî ve hususî tek bir umumhane bulunmayacağını belirtmeye bile değmez.

İnsan eliyle gelen ceza, hakikatte, Allah'ın insanlara lütfettiği gizlenme ve korunma örtüsünün yırtılması ve umumî bir ibret temsil etmesi diye anlaşılacağına göre, şehirlerin ana meydanlarında, en ağırından en hafifine kadar bütün ceza şekilleri etrafında bütün gözlere serilecek müthiş merasim işkencesi vardır. Başta vatan ve dâvaya ihanet, içtimaî emniyet ve selâmeti bozmak gibi, "Başyücelik Devleti" üstün hâkimleri elindeki takdir hakkı ile bir kalemde ölüme kadar yükselecek cezalardan, sokaklara işemek ve sümkürmek gibi en çerden çöpten bediî suçlara, her fiilin bu meydanlarda görülecek bir hesabı vardır.

Nihayet bizim cemiyet ve devletimizde ceza ölçüsü, her türlü ferd, cemiyet ve dâva hakkı, ahlâk, terbiye güzellik bakımından - misal bu ya - 10 kişilik oturma yerine 11 kişinin binmediği ve bilet parasının orta yerdeki üstü açık kutuya attığı bir minibüsün; ve yolda giderken arkasındaki erkekle kadının ne yaptıklarına bakmayan edepli insanların çerçevelediği cemiyet ruhunu billürlaştırmaya mahsustur. Ve ferde değil, cemiyete acıma esasına bağlıdır.” [İdeolecya Örgüsü, s. 310-312, Büyük Doğu Yayınları]

Baran Haber