Dünyada en kötü iş, herhangi bir mefhumu siper alarak o mefhumun sınırını bozmak ve bu tecavüzü yaparken gûya o mefhumu korur gibi bir edâ takınmaktadır. Bazı aziz mefhumlara karşı girişilen bu türlü cinayetler, aynı mefhumu cepheden katletmeye çalışmaktan çok daha ağırdır. Dinde, bunlardan birincisini yapana «münafık», ikincisini yapana da «kâfir»> derler ve münafığı kâfirden daha aşağı tutarlar. Nitekim kâfir birgün imana gelirse tam adam olur; fakat münafık hiçbir şey olamaz.

Irzına geçilen aziz mefhumlar bahsinde her zaman şuurlu ve plânlı münafık tiplerine rastlanmaz. Bunlar umumiyetle gafil, şirret, cahil yüzsüz, nefsânîlik tipleridir ve hakikati nefsaniyetlerine uydurmaktan başka gaye tanımazlar.

İnsanı canavarlaştıran rejim: Uyuyan babasının boğazını kesti İnsanı canavarlaştıran rejim: Uyuyan babasının boğazını kesti

Bu türlü ırz ve namusu pâyümal edilen mefhumların başında hürriyet ve demokrasi var...

Hürriyet, Fransız franklarının üstüne işlemiş, sağır ve dilsiz, fakat her tarafı açık, sözde bâkire verem mikrobunun ciğeri kemirmek hakkından, karaborsacının poker masalarında sabaha karşı bin liraya bir dondurma getirtmek arzusuna kadar, her nefs, hürriyet ve demokrasi mefhumundan yalnız kendi şahsını nimetlendirmesini bekler ve karşılıklı şahsî ihtirasları çatışınca da herkes, öbürünün gözünde hürriyet ve demokrasi düşmanı olur.

Sade şahıslar değil, topluluklar, zümreler, sınıflar, hatta partiler, meclisler hesabına da böyledir. Dâva, hürriyet ve demokrasinin gaye değil, usul olduğunu unutup onu sırf hürriyet adına hürriyet şeklinde anlayanların eline geçer veya ayağına düşerse, seyredin gümbürtüyü! Hak ve hakikatten başka birşey olmayan gaye o vakit hedefini değiştirir ve hakikatin mutlak otoritesine karşı boyun eğmemek temayüliyle bizzat hakikate zid gitmeğe başlar. Artık ne hasta doktoru dinler, ne er subayı, ne öküz üvendireyi...

İş bir kere hak ve hakikate rağmen hürriyet ve demokrasi hokkabazlığına döküldü mü, bunun zararını bizzat hakikatten ve milleten başka çekecek kimse kalmaz.

Onun içindir ki, esas bakımından, ne hürriyet, ne demokrasi, hiç bir şey yok; sadece hak ve hakikat diye aziz bir gaye ve buna varmak için de usul makamında hürriyet ve demokrasi vardır. Herkesin de, ister şahıs, ister zümre, ister meclis, ister hükûmet, buna göre hizaya gelmesi borçtur.

125 yıllık hürriyet tecrübemizin, gayeye varabilmek için topyekûn geri alınması, cemiyetin içtimaî bir (otorite) eline teslim edilmesi ve ancak ondan sonra hürriyet arayıcılığına çıkılması gerektiği kanaatindeyiz.

Necip Fazıl Kısakürek, Çerçeve 4