Sağlığının iyi olduğunu ve soranlara selamlarını iletmemizi istediğini bildirdikten sonra sohbetten bizde kalanları yazmaya çalışayım. Ziyaret intibaları. Yani bizde kalanlar olarak değerlendirilmeli. Kumandanın fikri, eserleriyle ortadadır zaten. Ve burada yazdıklarımız bizim ziyaretten idrak seviyemize göre anladıklarımızdır.
Kumandan Telegrama dair bazı hususlardan bahsetti ve güncel olarak sohbet edilirken, teknolojik gelişmelere dair bir arkadaşımızın anlattığı hadiseye;
-"Teknolojiyi efsaneleştirmeyin-Bazı şeylerin reelliği yoktur. Apıştırmak için söylenir. Aya gidiş hikâyesi gibi... Zihni şov. Yıldız savaşçıları hikâyeleri, 3. dünya ülkelerini ezmeye dair Eski bilgileri yeniymiş gibi veriyorlar."
Kafanızda bir heyula haline getirmeyin tavrı. Bakıyoruz birçok meselede karşımızdakilerin aslında algılara oynadıkları oyunu yutar bir durum söz konusu. Teknolojik imkânların- üstünlüklerin insanı işten kesecek kadar gözde büyütülmesi ve bu ruhiyatla mücadeleye daha başlangıçta psikolojik olarak yenik başlama durumu. Ve daha da ilerletirsek meseleyi o gücü ilahlaştırmaya kadar giden bir noktadır ki, adam aslında Amerika'nın gücüne öyle iman etmiş ki, ona karşı çıkacak, onunla mücadele edecek bırakın fiili bir adım atmayı, beyninden geçirecek cesareti kalmamış. Çünkü algıların yönetimi üzerine kurulu bir savaş yürütülürken, bizim buradakinin algısında, karşı taraf teknolojik olarak öyle ileri bir seviyedeki, uzaydan senin pabuç numaranı alır, nefes ritmini ölçer gözüyle bakıyor. Böyle bakan birisini nasıl harekete geçirir de O düşmanla savaştırabilirsin. Onu safdışı bırakmış işte.
Algıların yönetimi deyince;
- "Bütün dünyayı filmlerle idare ettiler-ediyorlar. Sinema hayal ürünü... ABD İmaj yaratıyor. Santranç oyunu gibi, bilgisayar kurgusu gibi…" diyor. Ve hadiselere hâkim bakışı; " Ama onlar yıldız savaşçıları falan derken burdan gittiler ikiz kuleleri indirdiler! İkiz kuleler ve fikir. Bir tarafdan bu diğer taraftan bu. Biz ikisini bir yürütmek durumundayız."
Ama sen onun oluşturduğu imajı yemezsen, ona aldanmazsan sana yapabileceği imajın dışında adım atmak zorunda kalıyor...
O algıların kırılmasında ise,
-"Çeçen savaşı, Saddam’ın dik duruşu ve İkiz kulelere yapılan saldırı, onlarla savaşılabileceğini göstermesi bakımından mühimdir."
91 Körfez savaşında Kumandanın "emperyalizmin arabasının tekeri patladı" tespitini de hatırlayınca aslında emperyalizmin çöküş sürecini ve hangi hadiselerle gerçekleştiğini görebiliriz.
Ve savaşlardan bahsederken,
"Nizami savaşın kurallarını kim koyuyor. Kuralları onlar koyuyor onlar belirliyor. Silahları kendileri üretip, Nizami ordu şu şartlarda olur yoksa ordu değildir. Nedir, Sen savaşınca da Kurallar dışında savaşıyorsun diye terördür diyor."
Savaşın kurallarını belirleyen onlar ve senden de o kurallara uygun davranmanı bekliyor. Onların tanımlarına uygun davranmazsan da yaftayı yiyorsun. Terörist! Amerika’daki siyahi liderlerden birinin sözünü okumuştum geçenlerde "Beyaz adam önce bize tekme atıyor, sonra ona nasıl karşılık vermemiz gerektiğini de yine beyaz adam yapıyor." Kuralları o belirliyor. Aynı yakın zamanda Efendimiz (AS) karikatürle hicveden o kâfir soyuna Müslümanların canlarını ortaya koyarak tepki göstermelerine içimizdeki bazı işbirlikçi kadronun da dâhil olduğu güruhun "düşünce özgürlüğünü demokratik yollarla protesto etmek gerek " vs yollu söylemleri gibi.
Algıları yönetme demiştik. Küresel güçlerden, Amerika'nın gücünden, Avrupa Briliğinden bahsedilir ve yekpare bir blok var da mücadele edilemez bir güçmüş gibi algılanır.
"Avrupa dede. ABD onlar adına da müdahale ediyordu. Avrupa da çeviklik yok. Avrupalı diye tarif edecek biri yok. Avrupalı Tarihçi; “bizim Avrupalı diye bir kimliğimiz yok ki birlik kuralım diyor.” Nokta'da "Rusya çöktü peki ABD duruyor mu" demiştim... ABD tezgâhını topluyor, bu sürecin başlangıcı... 30 Yıl insan ömrü için uzun olabilir ama toplumlar-devletler için böyle değildir. Batılı bir yazarın dediği gibi ABD küçük çiftliklere dönecek. ABD şu an çekilmeye çalışıyor. -ABD aracısız müdahale yapamayacak halde. Aracılarda yük oluyor düşman oluyor artık.""
Hani eskiden oturdukları yerden yönetiyorlardı istedikleri gibi ülkeleri. Oradan, otur kalk yapıyor, hükümetleri devirip yeni hükümetler kuruyor o şekilde yönetiyorlardı ülkeleri. Ne oldu. Artık o imaj yıkılıyor. O imaj yıkıldıkça da onlar artık uzaktan kontrol sağlayamıyorlar. Gelmek, fiilen işin içine girmek zorunda… Bu asıl itibariyle gücün zayıfladığının göstergesi. Önceden binlerce kilometre uzaktan kuklaları oynatarak yaptırdıklarını şimdi gelip savaşarak bedel ödeyerek ve her seferinde batağa batarak yapmaya çalışıyorlar.
Ziyaretteki gazeteci arkadaşımız İslam âlemine yaptığı gezilerden bahsetti. Gittiği yerlerdeki Müslümanların "Halifenin torunu gelmiş" diyerek nasıl heyecanlandıklarını, sahiplendiklerini, bütün İslam coğrafyasının gözünün burada oluşunu ve şu an fiilen şavaş halinde olan bölgelerdeki durumlar hakkında bildiklerini anlattı. Amerika ve Batının Suriye ye müdahale kararının konuşulduğu zamanlardı ve Suriye’de Direnişin bütün grupları ABD Batı müdahalesine karşı savaşırız diye deklare ettiler, deyince
"Fevkalade, fevkalade"" diyerek memnuniyetlerini dile getirdiler. Ve Mısır ve Suriye de yaşananlar etrafında konuşulan "dünya beşten büyük " tartışmalarına atıf yaparak, "-Otuz yıl önce söylediğimize ancak geldiler. Birleşmiş Milletler domuzlar diktatoryası." meselesini hatırlattılar.
Birleşmiş Milletlerin beş daimi üyesi var. ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa. Bu beş daimi üyeden birsinin veto ettiği herhangi bir karar geçmiyor BM den. Eşitiz ama biz daha fazla eşitiz meselesi. İBDA Mimarı Başyücelik Devleti isimli eserinde yıllar önce yazdığı hususların fiilen yaşanan hadiselerde nasıl müşahhas hale geldiğini ve bu fikir yoksunluğunda atılan adımların ümmeti ne hale düşürdüğünü göstermesi bakımından çok mühim.
Başyücelik Devleti Eserinden: (Demokrasi ve liberalizmden, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı ve Avrupa Ortak Pazarı'na kadar; fikir ve kuruluşlar plânında içiçe bir yumak olarak şekillendirilen "Yeni Dünya Düzeni", Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın birbirleriyle rekabet ortamı içinde de olsa bizim gibi ülkelere biçtikleri parya statüsünde müşterek, bir hegemonya sistemidir... Elbette "hayır!" diyoruz: Ülkemizden başlayarak teklif ettiğimiz "Yeni Dünya Düzeni"miz ile!)
"İkiz kulelere yapılan saldırı sonrasında - İsrail - (Şimon Perez söylemişti yanılmıyorsam) "Müslümanların teklif edebileceği bir dünya görüşü yok dünyaya" diyor. Bunu da bizim hafızlar anlamıyor. Sakal bıyıkla uğraşıyor. Dünyada Sistem yok, zaafı var. İslama Muhatap Anlayış. Muhatap anlayış... "
Dünyaya teklif ettiğin dünya görüşün ne? Dünya çalkalanıyor, devletler yıkılıyor, sınırlar değişiyor ve en önemlisi de hep ezilen, sömürülen, zillete mahkûm edilen sensin fakat bu durumdan çıkışını sağlayacak, sistem çapında örgüleştirilmiş bir fikrin, dünya görüşün yok. Bu dünya görüşünü ortaya koyan beş yüzyıldır beklenen Mütefekkiri yıllardır telegram işkencesi altında yok etmeye çalışıyorsun. Kurtuluşun mevcut zulüm düzenlerine alternatif bir dünya görüşü ama bundan bihabersin. Sonra kalkıyorsun ideoloji küfürdür, dünya görüşü de neymiş türü meselelerle uğraşıyorsun. Zaten en asgari bilgi olarak her Müslümanın bilmesi gerken ilmihal bilgilerini hayat memat meselesi haline getirip yıllarca gündeminde tutarken, ümmetin kurtuluşunu gerçekleştirecek Fikrin, sistemin, İslama Muhatap anlayış davasının ne olduğuna dair en ufak bir düşüncen yok. Bu olmayınca ne sistemle hesaplaşbilirsin ne yeni bir sistem kurabilirsin ne de savaşarak kazansan dahi yeni bir devlet kurabilirsin.
Fikir Müslümanın hayatını kurtarır. En yakın örnek olarak Sovyet Rusya’ya destansı mücadelelerle dünyayı dar eden Afganistandaki duruma bakın. Yaklaşık 30 yıldır Müslüman Müslümanı vuruyor. Çünkü biz inanıyoruz ki Müslüman savaşırsa kazanır elbet, fakat sonra? Ne getireceksin. Ne getirdin. Onların koyduğu kurallarla onların belirlediği sistem içinde nasıl İslami bir devlet kuaracaksın. Fikirsiz olmayacağı bunca yaşanandan sonra hala anlaşılmıyor mu? Şu an ülkenin durumu bunun ne kadar önemli olduğunu çok açık bir şekilde göstermiyor mu?
Son olarak aklımızda kaldığıyla başlıklar halinde,
"-Kocakarı imanı kazanılması gereken bir imandır. Vehbi bir şekilde düşünmemek gerek, kazanılması gereken iman..."
-"Öbürü ilerledik diyor. (...) Mağara devri, ortaçağ, derebeylik, aydınlanma, sanayi devrimi, sosyalizm Marksizm vs diye sıralıyor. Bizimki de kalkıyor ilerledik diyor. Halbuki 571. Şiir İdrakı, sıfır noktası. Başlangıç. Sıfır, geçmiş ve geleceğin başlangıcı... Resulullah’ın (AS) doğumu sıfırdır. Geçmiş ve gelecek bakımdan."
Nereye ilerliyorsun. Sen Asrı Saadet dönemi ruhuna yakınlaştıkça ilerleyebilirsin. İlerlemeden anladığın ne?
"Kuru kuru Arapçadan demek başka bunu göstermek başka. Dil bilmekle ne kazanacaksın bunu biliyor musun? 10 Kişinin konuştuğu bir dilin bile kaybolmasını istemeyiz biz."
Özellikle Baran Dergisi’nde tefrika edilen “Ölüm Odası B-Yedi” eserini takip edip okumamız gerektiğini söylediler. Anlamasanız da okuyun dediler.
Baran Dergisi 349. Sayı