Aslında HÜDA-PAR’dan ne istendiği çok açık. Sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da değil, Sünni Kürt nüfusun yaşadığı hemen her yerde Kürtlere “sizi temsil edip hakkınızı savunacak tek yapı PKK ve onun Yeşil bilmem ne partisi değildir” dediği için HÜDA-PAR’ın yok olmasını istiyorlar.
Sadece o da değil. Hem mevcut iktidarın ve Başkan Erdoğan’ın doğrularının yanında yer almalarından ve böylelikle memleketin yanında durarak bir yol kazasına sebebiyet vermemelerinden rahatsızlar, hem de kendi ilkelerinden ve politik yönelimlerinden taviz vermeksizin dik durmalarından.
Buraları bir açalım.
Hatırlayacaksınız. Haziran seçimlerinden önce sosyal medya soytarıları marifetiyle bir HÜDA-PAR karşıtı kampanya başlatılmıştı. Neredeyse 20 yıldır terörle arasına net bir mesafe koyan ve sivil alanda faaliyet gösterme kararlılığından hiç taviz vermeyen HÜDA-PAR’ı, artık hiçbir nesnel karşılığı kalmamış Hizbullah terörüyle eşitlemeye çabalamışlardı. Oysa canhıraş şekilde savundukları Yeşil bilmem ne partisi, PKK terörüyle arasına bir santim mesafe koymak şöyle dursun “APO’nun heykelini dikeceğiz, heykelini” artizliğinden bir gram geri durmamıştı.
Bunun nedeni çok açıktır. Kürtleri geleneksiz bir sekülarizmle, hiçbir mesnedi olmayan bir Alevilik’le ve daha da acıklısı “emperyalizmin mayın eşeği” olmaya gönül indiren bir çeşit gavurlukla temsil ettiğini iddia eden Yeşil bilmem ne partisi, iki bakımdan güç kaybetti HÜDA-PAR yüzünden.
İlki, HÜDA-PAR’la birlikte “hem hakkımı arayabilir, hem de Sünni ana aksıma, memleketin bütünlüğü fikrine, geleneklerime bağlı kalabilirim” diyen bir Kürt seçmen oluştu, oluşuyor. HÜDA-PAR, hem politik parti olarak hem de kendisine yakın ve olağanüstü hizmetler üreten STK’lar eliyle Kürtler’e “Kamalizm ile Apoizm” arasına sıkışmak zorunda hissetmeyecekleri bir alternatif oluşturdu. Görünen budur.
Yeşil Sol’un ve PKK’nın pompaladığı “gavurluk propagandası” hem bölgede hem de metropollerde yaşayan Kürt nüfus üzerinde arzu edilen etkiyi yaratamıyor artık. Bunun en büyük delili de 2018 seçimlerine nazaran kaybedilen 700 bini aşkın oy.
İkincisi ise HÜDA-PAR’ın sandıklarda sağladığı “emniyet duygusu”dur. Bazı köylere, bazı ilçelere “tek bir oy eksik çıkarsa canınızı yakarız” tehdidi savurma devri hem devletin dışarıdan hem de HÜDA-PAR’ın sandık başında aldığı tedbirlerle berhava oldu son seçimde.
Şu “hiçbir mesnedi olmayan Alevilik” bahsini de bir açayım da “Alevilere düşmanlık ediyorsun” diye şarlamasın kimse durduk yerde. Efendim biri özel olarak “ben Kürdüm” diyorsa bu aynı zamanda “ben Sünni bir Şafi’yim” demektir malum. Alevilik bir Türkmen inanışı, Bektaşilik’se bir Türkmen-Balkan tarikatıdır. “Alevi Kürt yoktur” demiyorum tabii ama PKK ve Yeşil bilmem ne partisi Kürtleri neredeyse bütünüyle Kürtlerin arasında hiç de yaygın olmayan “Alevilik” üzerinden temsil etme gayretinde ki bunun da en büyük zararı yine Kürtlere.
Gelelim meselenin ek yerine.
HÜDA-PAR’ın Adana İl Başkanlığı’na yapılan ve bir kardeşimizin şehadetiyle, diğerinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırının “uyuşturucu müptelası bir akıl hastası” tarafından yapıldığı yazılıyor. Bu, velev ki böyle olsun, devletimiz sonuna kadar üzerine gitmeli, olayda tırnak ucu kadar karanlık nokta bırakmamalıdır.
Selahattin Demirtaş’ın emriyle şehit edilen Yasin Börü’nün, PKK’nın infaz emriyle şehit edilen Aytaç Baran’ın, seçim öncesi özellikle Mersin ve Adana’da HÜDA-PAR teşkilatlarına yönelen öfkeli saldırıların bir devamı olabilir bu menfur hadise.
Görünen o ki HÜDA-PAR, Kürtler arasında “hakiki bir alternatif” oluşturmaya devam ettikçe politik olarak köşeye sıkıştığının epeyce farkında olan Yeşil bilmem ne partisi ile artık Türkiye sınırları içerisinde eylem bile yapamayacak şekilde güç kaybeden PKK’nın can düşmanı haline gelecek. Burada devlete de, bize de düşen HÜDA-PAR’ın yanında olmaktır vesselam. Zira inanıyorum ki HÜDA-PAR da hem devletin hem de bizim yanımızdadır.
İsmail Kılıçarslan, Yeni Şafak