İnsanlık tarihinin binlerce yıllık birikimini tecrübe olarak önümüze koyan iki unsur bilim ve sanattır. Bilimsel bulgular yeni kapılar açar. Fakat bulgular eşliğinde. Sanat ise bulguya ihtiyaç duymadan ve aksine gelecek yazımı bakımından kapılar aralar. Hatta bazen kapının kendisi olur.

Bu çerçeveden baktığımızda bugün dünyanın gençler öncülüğünde ayağa kalkması ve bunu da sanatsal faaliyetler ve sivil örgütlenmeler eliyle yapması çok kıymetli. Filistin için Batı ülkelerindeki üniversitelerde kesintisiz eylemler oluşması, yönetimlerin bu bakımdan çok zorlanması da bir çeşit tarih yazımının canlı yayını gibi.

Tüm bunlara görüntüler sayesinde şahit oluyoruz. Film değil ama film kadar etkili. Orada değiliz ama gerçek kadar gerçek. Film kadar gerçek, gerçek kadar film…

Hollywood yıldızlarının, ünlü şarkıcıların, el üstünde tutulan yazarların Filistin hassasiyetinin kayda alınması gerekiyor. Tarihi yazmak için. Ve bugün yaşanan gösterilerin, sinemayı elinde bulunduran güç olan Hollywood’un evinde olması da manidar. Çünkü Hollywood bugüne kadar işgalci İsrail’i hep mağdur gösterdi. Holokost film endüstrisi oluştu ve dünya üzerindeki her siyonistin geçmişinde ağır travmalar olduğunun altı çizildi. Bu sebepten de bugün ne yaparlarsa yapsınlar haklı olacakları görüsü bilinçaltına yerleştirildi.

Hollywood sineması bunu yaparken dünya sineması Filistin’e karşı genelde koruyucu davrandı. İsrail’de bile Filistinlilerin mağduriyetini anlatan filmler yapıldı (Beşir ile Vals, Limon Ağacı, vs). Ama yetmez. Soykırımın bugün film izler gibi izlenmesi akıl alır gibi değil. Ve bir gün İsrail katliamı durdurduğunda unutmamak için sinema şimdiden devreye girmeli.

Kendimize gelmek ve gerçeği kavramak Kendimize gelmek ve gerçeği kavramak

“KÜRESEL FİLM EYLEMİ” NEDİR?

Küresel eylemler yapılıyor, malum. Dünyanın her yerinde aynı anda, aynı şetlerin yapılması çok mühim. On milyonlarca insanın aynı anda bir şeye ses çıkarması, o sesin sonsuza kadar boşlukta yankılanacağını ve gelecek nesillerin kulaklarında yaşayacağını gösterir.

İşte tam da bu motivasyon ile yola çıkarak küresel bir film eylemi yapılmalı.

Tavsiyemiz şudur:

Dünyanın her yerinde, mümkün olan her noktada, beyaz perdelerde, sokak ekranlarında, dev panolarda, dijital platformlarda, televizyonlarda ve adı ekran olacak her noktada aynı anda bir film yayınlanmalı. Belki dünya sinemacılarının bir araya gelerek hazırlayacağı bir kısa film. Sadece bir kısa film. 7-8 dakikalık, Gazze’de yaşanan soykırımın ilk olmadığını ama son olması gerektiğini, bunun da tek yolunun küresel vicdanın hep birlikte hareket etmesi gerektiğini anlatan bir film. Dünyanın her köşesinde aynı anda on milyonlarca kişinin aynı acı için, aynı anda gözyaşı dökmesi sağlanmalı.

Bu belki de kurgulanacak küresel film eyleminin son aşaması olmalı. Önce mesela Türkiye’de uygulanmalı. İstanbul’un her köşesinde aynı anda izlenen bir film yayınlanmalı. Sonra bütün ülkede bu yapılmalı. Ve bunlarla paralel olarak dünyanın organize olabilen her köşesinde başlamalı. Ve en sonunda belki 1 yıl sonra, yeryüzünde herkes birkaç dakikalığına susmalı ve gökkubenin altındaki her mahluk sadece birkaç dakika aynı yere bakmalı.

Böyle bir eylemin etkisini tahayyül etmek bile zor. Dünyanın her üniversitesinde, her kampüsünde aynı anda eylem yapılması gibi… Şu an öğrencilerin onurlu tavırları nasıl ki umudumuzu artırıyorsa, küresel film eylemi ile geri dönülemez bir yola girilir.

Ve böylesi bir eylem ile sinemada da hiçbir şey asla eskisi gibi olamaz. Sinemanın buna ihtiyacı var. İnsanlığın sinemaya ihtiyacı olduğu gibi…

Abdülhamid Güler, Yeni Şafak