Bu sene Gazze'de yaşanan insanlık dramı ile birlikte düşünüldüğünde, Kudüs ve Mescid-i Aksa'ya bağlı olan gönüllerimiz kan ağlıyor. Gazze'de anne veya babasını tanıyamadan, bombardımanlarla onlardan kopartılmış, yüzlerce bebek, kuvöz sırası beklerken helak oluyor. Süt yok, su yok, yemek yok... Gazze'nin güney kısmında sıkışmış olan halk, Refah sınır kapısı da açılmadığından açlıktan ölmeye başladı... Tonlarca atılan bomba, tonlarca atılan kimyasal silahın ardından, Gazzelilerin açlıktan ve susuzluktan ölümlerini zevkten dört köşe olarak seyreden bir İsrail var karşımızda...
İnsanlık için yüz karası bir durum...
İslam âlemi içinse yüz karasından da ağır...
Bu soykırımın pahalı sonuçları olacak elbette. En önemli sonucu İsrail'in Holokost sonrası elde ettiği münhasır masumiyet karinesinin yerle bir oluşudur. Çünkü Gazze'de öylesine insanlık dışı bir zulüm sergilediler ki, Holokst'u solda sıfır ettiler... Dünya, 'anti-İsrail' pozisyonuna geçti. Bundan sonraki dönemin 'post-Siyonizm' olarak adlandırılacağını söylüyor pek çok yorumcu...
Bir başka sonuç, İslam dünyası gençliğinin Kudüs dikkatinin ve bilincinin artması, yoğunlaşmasıyla ilgilidir. Tam da küreselleşmenin sonucu olarak dini kimliklerin yitikleşmesinden söz edilirken, Gazze'deki soykırımla birlikte gençler kimlikleriyle ilgili özgül ağırlıklarını arttırdılar, arttırmaktalar. Üstelik bu sadece İslam toplumlarında da değil, tüm dünya gençliğinde İsrail karşıtlığına paralel ivme artıran bir sivil tepki dalgası var...
Diğer bir sonuç, Gazze'deki dramlarla ilgili olarak tepki koymak noktasında; yönetimlerle halklar arasındaki ters köşe bağlantısızlığıdır... Devlet başkanları, kabineler, kamu otoriteleri İsrail'in soykırımını sessizlikle karşılar ya da onaylarken, halklar bu vahşete isyan ederek ayağa kalktılar. Özellikle Kıta Avrupa'sında devletle halk arasındaki aks iyice açıldı...
Bu durum, kendisini -uzaklığı hesap ederek- güvende zanneden tüm yönetimleri endişelendirecek kadar önemli ve kitlesel bir olay...
Sibel Eraslan, Star