Gazze’de yaşananlara karşı Müslümanların tepkileri genellikle klasik söylemler, yürüyüşler ve protestolar etrafında şekilleniyor. Bu tür tepkiler, belirli bir şuur ve dayanışma duygusunu gösterse de, orijinal ve etkili çözümler üretme noktasında kısır kalınıyor. Sıklıkla tekrar edilen klişe ifadeler ve sembolik eylemler, sorunun köklerine inmek ve uzun vadeli çözüm stratejileri geliştirmek için yetersiz kalıyor. Bu tür tepkiler, kamuoyunun dikkatini çekse de, müşahhas politika değişikliklerine ve sürdürülebilir çözümlere katkıda bulunmakta yetersiz. Seçimin boykot edilmesi, Siyonist markalara yönelik boykotlar, düzenlenen yardım kampanyaları elbette etkili ve önemli girişimler. Buna karşılık, Türkiye başta olmak üzere Müslümanların Siyonizmi ve onun kuyrukçularını İslâm topraklarından silmek ve adaletin yeniden tesis edilmesini sağlamak üzere yeniden organize olması gerekiyor. Siyasetçilerden sıradan Müslüman vatandaşa kadar, bunun, bütün Müslümanlar için ameli bir mesele hâline gelmesi, gaye edinilmesi ve aile, eğitim, ekonomi, hukuk ve hayatın diğer bütün planlarının bu gayenin diyalektiğine göre yeniden tanzim edilmesi icab ediyor. En basitinden, anayasa tartışmalarının yapıldığı bugünlerde, Müslümanların, yapılacak toplum sözleşmesinin tam olarak buna göre tertip edilmesi noktasında siyasetçileri baskı altına almaları gerekmez mi? Bu konuda yol açıcı ve ön alıcı olmak noktasında bizim de yetersiz kaldığımızı itiraf etmemiz gerek.
Bir diğer taraftan, bugün Batı’dan İsrail ve Siyonizme karşı yükselen ses gayet güzel, bundan da memnunuz; fakat Batılıların, Müslümanların koruyamadığı kendi hukuklarını savunmak zorunda kalması, ayrı ayrı her Müslüman için utanç vesikası olmalıdır. Batılılar Gazze’den gelen telkine sessiz kalmayıp, vicdan olup haykırdıkları için hidayete erer, hem bu dünyalarını hem ahiretlerini kurtarırlar. Biz ise Müslümana yakışmayacak acziyetimiz dolayısıyla bu dünyamızı berbat ettiğimiz gibi ahiretimizi de berbat ederiz. Batıdan yükselen sesten memnuniyet duymak ayrı, bu aciz vaziyetin ıstırabını duymak ayrı. Müslüman için öyle kuru kuruya “ıstırap duyuyorum” edebiyatı yapıp, arabesk duygular arkasına sığınmakta da doğru değil bu arada. Amele, aksiyona, fiiliyâta vesile olmayan fikir ve hissin yapıcı değil, bilakis tüketici ve yıkıcı olduğu da unutulmamalı.
***
Müslümanların Gazze’de maruz kaldığı gibi bir mezalimin tekrar yaşanmaması için, bütün kanallar işletilmek suretiyle Türkiye’nin tarihî misyonunu üstlenmeye zorlanması ve bu misyonun ifa edilmesi için gereken insan kaynağının da sorumluluk alıp, bunun bir parçası haline dönüşmesi şarttır. Cereyan eden her hadise bizim yeni bir insan, toplum ve rejime ihtiyacımızı kafamıza adeta kakmaktadır.
Ömer Emre Akcebe
Yazının tamamı için TIKLAYINIZ