Filistinliler, işgalcilerin kısıtlamalarına, işkencelerine ve baskılarına maruz kalıyorlar. Baskılar nedeniyle, Filistinliler Gazze’de dayanışma gösteremiyor; adeta nefes almaları dahi İsrail tarafından kontrol ediliyor. Hapishanelerde ise son derece ağır şartlar yaşanıyor; insanlık tarihinin tanık olmadığı muameleler uygulanıyor. Bugüne kadar pek çok esirin katledildiğine dair bilgiler alıyoruz, ancak haberler basına yansımıyor.
Filistin’deki katliam bir seneyi geçti. Gazze'yi, Batı Şeria'yı ve diğer bölgeleri ele alacak olursanız son vaziyet nedir, sizlerden öğrenebilir miyiz?
Evet, Filistin’deki katliam bir yılı geçti. Filistin’in Gazze bölgesinden bahsedecek olursak; Filistin'in Batı Şeria bölgesi, Kudüs, 1948 toprakları ve işgal altındaki hapishanelerdeki Filistinliler de var. Bu saydığımız bölgeler, Filistinlilerin mağdur olduğu, soykırım, baskı ve insan varlığını silme politikalarına maruz kaldıkları yerlerdir. Bugün Gazze’den bahsedecek olursak, bir yıl geçmesine rağmen İsrail, işgal altında soykırımı sürdürerek yeni katliamlar yapmaya devam ediyor. Gazze'nin kuzey bölgeleri, özellikle Cibaliya, mülteci kampları, Beit Laha ve Beit Hanun bölgeleri, 23 gündür üçüncü kez kara saldırısına maruz kaldı. Bu bölgelerde daha önce de kanlı ve vahşi kara saldırıları yaşandı; hastaneler, camiler, okullar ve barınma merkezleri hedef alındı. Bu bir yıl sonra, yeni bir soykırım eklenmiş durumda ve o bölgedeki insanlara karşı kanlı ve vahşi bir katliam politikası uygulanıyor.
23 gün önce başlatılan kara saldırısından önce bölge, yaklaşık bir ay boyunca tüm insanî yardımlardan mahrum bırakıldı. Hiçbir yardımın, hatta daha önce kısıtlı şekilde giren yakıtın bile girişine izin verilmedi. Saldırıdan bir ay önce tüm bu yardımlar kesildi ve ardından saldırı başlatıldı. Bu durum, İsrail’in amacını açıkça ortaya koyuyor: Bölgede yaklaşık 200 bin insanın varlığını tamamen yok etmek istiyorlar. Birinci ve ikinci kara saldırıları da son derece kanlı ve yıkıcıydı, ancak buna rağmen direndiler ve bölgeyi terk etmediler. Şimdi ise tamamen bu insanları yok etmeye çalışıyorlar.
Bugün itibarıyla 23 günlük saldırılar sonucunda kaydedilen verilere göre, yaklaşık bin şehidimiz var, 600’e yakın esir alınmış insanımız ve yüzlerce, hatta binlerce kayıp olarak kayıtlara geçen insan var. Enkaz altında olabilirler, iletişim imkânı olmayan yerlerde olabilirler ya da şehit edilip sokaklarda kalmış olabilirler. İşte böyle bir manzara ve durumdan bahsediyoruz.
Diğer tarafta, Gazze'nin kuzeyindeki şehirde ciddi bir açlık yaşanıyor. Bu bölgelere yaklaşık bir buçuk aydır hiçbir yardım ulaştırılamadı; hiçbir yardımın girişine izin verilmedi. Gazze'nin güneyinden bahsedecek olursak, son bir haftadır burada da açlık belirtileri ve ciddi açlık tehlikesi konuşulmaya başlandı. Bu bölgelere de özel yardımlara yönelik kısıtlamalar uygulanıyor ve saldırılar havadan, karadan, denizden devam ediyor. İşgal gücü kara saldırısıyla hala Refah’ı hedef alıyor. Yaklaşık altı aydır süren bir kara saldırısı mevcut ve hatırlarsanız, İsrail ve ABD ilk başladığında Refah’a yönelik şiddetli bir operasyondan bahsetmişti. Netanyahu da bunu Kongre’de dile getirmişti. Ancak biz burada altı aydır süren bir katliam, bir soykırım ve sürekli devam eden bir kara saldırısından söz ediyoruz. Refah’ta neredeyse şehrin yüzde 70-80’i yok edilmiş durumda.
Gazze’nin güney bölgesi daha önce, İsrail’in propagandasında güvenli bölge olarak ilan edilmişti. İlk ilan edildiğinde, Gazze’nin yüzde 65’ini kapsayan bu güvenli bölge, bugün yüzde 10-11’e kadar küçülmüş durumda. İnsanlar her geçen gün daha dar bir alanda sıkıştırılmaya çalışılıyor ve ortada güvenli bir bölge olmadığı artık herkes tarafından görülebiliyor.
İsrail, hastane, okul, barınma merkezi dahil her yeri vuruyor. Bugün itibarıyla yaklaşık 43 bin şehidimiz, 10 bin kayıp insanımız ve 13 bin yaralımız var. Bu yaralıların yaklaşık 30 bininin acil şekilde tedavi için seyahat etmesi gerekiyor. Gazze’deki durum böyleyken ve bu artık bir insani kriz, bir dram, hatta bir soykırımın ötesine geçmişken, durumu anlatmak için uygun kelimeleri bulmak zor. Yine de Filistinlilerin kahramanlığını, sabrını ve direnişin varlığını sürdürmesini gururla anlatmak gerekiyor. Direnişin her fırsatta işgal güçlerine karşı operasyonları devam ediyor. Sadece son 20 gün içinde Gazze'nin güneyindeki kara saldırısında direniş, düzenlediği operasyonlarla 15 işgalci subay ve askeri etkisiz hale getirdi, yüksek rütbeli subaylar da dahil olmak üzere birçok işgalciyi yaraladı. 7 Ekim'den bu yana işgal güçlerinin en üst düzey tugay komutanlarından birinin yok edilmesine tanık olduk.
Gazze’de durum böyleyken, Batı Şeria'da da benzer bir imha ve soykırım savaşı devam ediyor. 7 Ekim’den bu yana burada 600 Filistinli şehit edildi, 13 bin insan esir alındı, yüzlerce baskın ve saldırı düzenlendi. Birçok şehir ve köy günlerce süren saldırılara maruz kaldı. Batı Şeria'da da direniş, Gazze’deki kadar güçlü olmasa bile, halkını savunmaya çalışıyor. Ekim başında Tel Aviv'in ortasında yapılan bir direniş ilanını ve 15 işgalcinin etkisiz hale getirildiği operasyonu hatırlarsanız; son olarak, Tel Aviv'in Musa Karargahı yakınlarında bir izleme operasyonu düzenlendi. İsrail, Gazze ve Batı Şeria'daki insanların hayatlarını hedef almaya ve şehirleri yok etmeye devam ediyor.
Diğer taraftan Kudüs ve Mescid-i Aksa... Geçtiğimiz günlerde Mescid-i Aksa ve Kudüs ciddi baskınlara ve saldırılara maruz kaldı. Binlerce işgalci, bayramlarını kutlamak amacıyla Mescid-i Aksa’yı bastı ve İslâm’a uygun olmayan, ihlalleri temsil eden saldırılar ve faaliyetlerde bulundu. Mescid-i Aksa’ya yönelik propagandalar, saldırılar ve tehditler devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde işgalci Yahudi gruplar, Mescid-i Aksa ile ilgili bir dizi tehdit ve yıkılışını, ateşe verilişini gösteren bir video yayınlayarak "Bunu uygulamak üzereyiz" başlığını kullandı.
1948 topraklarında Filistinliler, işgalcilerin kısıtlamalarına, işkencelerine ve baskılarına maruz kalıyorlar. Tüm bu baskılar nedeniyle, Filistinliler Gazze’de dayanışma gösteremiyor; adeta nefes almaları dahi İsrail tarafından kontrol ediliyor. Hapishanelerde ise son derece ağır şartlar yaşanıyor; insanlık tarihinin tanık olmadığı muameleler uygulanıyor. Bugüne kadar pek çok esirin katledildiğine dair bilgiler alıyoruz, ancak bazı esirlerin katledilmesine dair haberler basına yansımıyor. Bugün itibarıyla en az 16 bin Filistinli İsrail hapishanelerinde ve bu esirlere, tarihte görülmemiş işkenceler ve muameleler uygulanıyor. Esirler katlediliyor; köpekler tarafından saldırıya uğruyor, askerler tarafından istismar ediliyor. Durum bu şekilde ve özellikle bu bölgelerde yaşananlar oldukça endişe verici.
Yahya Sinvar cihad ederken şehit edildi. Bu Siyonist Yahudilerin de beklediği bir şey değildi. Ayrıca Sinvar’ın şehadeti dünyada ve Türkiye'de nasıl yankı buldu? Şehadeti bize ne anlatıyor?
Yahya Sinvar’ın şehadeti sadece Filistin, İslâm dünyası veya Arap dünyasında değil, tüm dünyada yankı buldu. Yahya Sinvar’ın şehadeti ve son mücadelesi dünyanın dört bir yanında konuşuluyor. Yüz binlerce insan, yazar ve aktivist, bu şehadeti değerlendirdi. Sanırım takip etmişsinizdir; gayrimüslimler de dahil, Yahya'nın şehadetinden bahsettiler ve "Onurlu bir gidiş" diyerek yüz binlerce konuşma, video ve yazı yazıldı. Yahya Sinvar’ın şehadeti, onun için bir son gibi görünse de birçok konuda yeni bir başlangıcı temsil ediyor ve gerçekten bir sembol haline geldi. Son mücadelesi ve şehadeti, bir efsane liderin bitişiyle değil yüreklere kazınışıyla karşılaştığımızı hissettirdi. O gitmiş olsa da hayatı boyunca mücadele ettiği yollar, idealler ve ilkeler sonsuza dek var olacak. Gazze ve Filistin'de insanlar bir yıldır kuşatma ve soykırım altında direnmeye devam ediyor.
Neredeyse bir yıldır, 2 milyon insanın yerinden edilmesinden bahsediyoruz. İsrail ve birçok zalim rejimin Yahya Sinvar hakkında yürüttüğü karalama propagandaları, ona yönelik manevi bir suikast ve itibarsızlaştırma operasyonlarıyla kendini gösterdi. Bir seferinde yer altına saklandığı iddia edildi, bir başka seferinde ayaklanma başlattığı söylendi, bazen yurt dışına kaçtığı ya da anlaşmalarda kendi hayatını garanti altına almaya çalıştığı öne sürüldü. Yahya Sinvar'a yönelik inanılmaz propagandalara şahit olduk; saymakla bitmeyecek binlerce iddia ortaya atıldı. Ancak, Yahya Sinvar hayatını nasıl geçirdiyse, son yolculuğunu da o şekilde tamamladı. Bu adam, tarihe geçecek efsanevi bir lider olarak anılacaktır. Onun hakkında kahramanlık ve cesaret anlamında çok şey yazılacak ve dünyadaki en büyük liderler arasında yer alacaktır. Yahya Sinvar’ın şehadeti dünya çapında bir hadise haline geldi; ulusal, insani, hukuki ve dini haklar uğruna mücadele eden tarihteki büyük isimlerin önünde anılacak. Belki şu an, yaşanan olaylar sebebiyle hak ettiği değeri tam olarak bulamamış olabilir, ancak şehadeti büyük bir mana kazandı ve hala sembol olarak tarihe geçti. Bundan da çok dersler çıkarılması gerekiyor.
Son hadiselere baktığımızda Hamas'ın mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok acı ve sert darbelere maruz kalmış bir direnişten bahsediyoruz. Her darbeye rağmen, her seferinde halkına daha güçlü bir şekilde sahip çıkan ve geri adım atmayan bir Hamas’tan bahsediyoruz. Kısa bir süre önce Hamas, İsmail Haniye’nin şehadetiyle karşı karşıya kaldı. Bu, sadece Hamas için değil, Filistin, Müslüman ve Arap dünyası ile özgür insanlar için ciddi bir kayıptır. Bu liderlerin varlığı büyük bir kazançtır. Ancak, 2004 yılında da Hamas’ın kurucusu ve ruhani lideri Şeyh Ahmed Yasin’in şehadetiyle ve hemen ardından yeni lider Dr. Abdülaziz Rantisi’nin şehadetiyle benzer kayıplar yaşanmıştı. 2004’te, bugün olduğu kadar güçlü bir Hamas yoktu. 7 Ekim'de Yahudi işgalcilere tarihlerindeki en büyük darbeyi vuran ve kurumsal yapısını koruyan bir Hamas’tan söz ediyoruz. Sinvar'dan sonra da Hamas'ın kurumsal yapısını koruyacağına ve daha aktif bir direniş sürdüreceğine inanıyorum. İşgalcilerin anlamadığı nokta, bu direniş, kayıplar verdikçe daha güçlü, daha sadık ve daha kararlı hale geliyor. Bu direniş, inançlı ve haklı bir davaya sahip olan bir direniştir.
ABD'deki seçimlerin Filistin'e bir etkisi olabilir mi?
ABD'deki seçimlerle ilgili çok fazla konuşmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. ABD, seçimi kim kazanırsa kazansın Filistinliler için büyük bir fark olmayacağı aşikâr. Daha önce de bunu gördük; ABD, bu işgalin sahibidir. Bir yıldır ABD'nin çirkin yüzünü görüyoruz ve görmeye de devam edeceğiz. Propagandalarla, askeri desteklerle İsrail’in yanındaki duruşunu sergileyen, tüm imkanlarıyla işgale destek veren bir ABD var karşımızda. Trump’ın Kudüs’ü İsrail'in başkenti ilan etmesini unutmadık, Biden’ın yardımcısının ise Trump ile görüşmeleri devam ediyor. Yapılan her şey ortadadır. Çok farklı bir şey olacağını düşünmüyorum; yalnızca yöntemleri farklı olabilir. ABD’nin tavrını değiştirecek bir şey varsa, bu Müslümanların, özgür insanların, Arap dünyasının ve bu bölgedeki halkların ve ülkelerin ciddi baskısı olacaktır. ABD'nin çıkarlarına karşı ne kadar baskı, uyarı ve ağırlık uygulanırsa, ABD’nin hesapları da o kadar farklı olur. Ancak bugüne kadar bu tür bir baskı görmeyen, hâlâ kendi çıkarlarını sürdüren, bölgedeki insanlardan ciddi bir tepki almayan bir ABD'den bahsediyoruz. Bu yüzden, büyük bir değişiklik görmenin mümkün olmadığını düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Aylık Baran Dergisi 33. Sayı, Kasım 2024