Christian Today’da “İngiltere'de en az 10.000 kişi köpekler gibi yaşamayı ve giyinmeyi tercih ediyor” başlıklı bir haber gözümüze ilişti.
Daha önce de İskoçya'da bir ortaokul öğrencisinin kendisini 'tilki' olarak tanımlaması, Norveç'te yaşayan Ayla Kristine bir kızın kendini at gibi hissetmesi ve at gibi koşması, Japonya'da Taco isimli birinin, köpek gibi görünmek için 22 bin dolar harcayarak 'hiper gerçekçi' bir köpek kostümü yaptırması ve hep içinde yaşaması artık malumumuz.
Kendini sekülerizmin bataklığına bırakan Avrupa alemi sapkınlıkta sınır tanımıyor. İnsan olmak ve insan kalmak dışında her şeyi yapıyor. Yeni hastalık örneği ise kendini hayvan olarak tanımlama, hayvan gibi hissetme... Sadece hissetmiyorlar aynı zamanda fiziki ve ruhi olarak o hale bürünüyorlar.
“Peygamberler olmasa, medeniyet olmazdı”
Bu manzara bizlere Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun şu düşüncesini hatırlattı:
“İnsanda cinsiyet bile, öğrenilmeden tatbik edilemez bir ruhî istidattır; insan, kadın ve erkek olmanın fiziki şartlarına malik olarak dünyaya gelir ve "kadın ve erkek" olunur. Bu yüzden, kültür ve ahlâk değişimleri boyunca bu mesele, ruha bağlı bir zaruret olarak kendini hep yeniden empoze eder. Bugün, kadın ve erkek, ahlâkî ölçüler kayboldukça ve bu husustaki geçmişin göreneği tükendikçe, sapıklaşmakta ve cinsiyet kimliğini kaybetmeye gitmektedirler. ...Peygamberler olmasa, insan cinsiyet mevzuunda bile bir ölçü sahibi olamazdı.”
Dinin önüne set çeken Batı dünyası, binbir çeşit sapkınlığın kurbanı olmaya ve başıboşluğun girdabında boğulmaya devam edecek.
“Din hayatın dışına atıldı”
Avrupa’nın köpekleşmeye doğru evrildiğini ise Star gazetesinden Vahdettin İnce bugün köşesine taşıdı.
Vahdettin İnce, “İnkılaptan inkılaba” başlıklı yazısında Fransa’nın büyük devrimini ele alıyor ve daha sonra tanrı inancının tasfiye edildiğini, geleneksel toplumsal yapıların ilmek ilmek söküldüğünü, insanların binlerce yıllık tecrübeleriyle var ettikleri kabile, aşiret gibi sosyal koruma alanlarının geriliğin çukuruna itildiğini, insana ruhsal bir direnç kazandıran dininin müzeye dönüştürülmüş tapınaklara sıkıştırıldığını ve hayatın büsbütün dışına atıldığını, aile kavramının temelden yıkıldığını, kadın-erkek ilişkisinin pespaye bir cinselliğe indirgendiğini dile getiriyor.
İnce yazısının devamında şunları aktarıyor:
“İnsanlığın binlerce yıllık hayat tecrübesiyle oluşturduğu ve dinin ahlak prensipleriyle beslediği geleneksel kurumlar ortadan kaldırıldıktan sonra insanlar her türlü saldırıya, her türlü telkine, her türlü ayartmaya açık, savunmasız, iradesiz bireylere döndüler.
Bu aşamadan sonra savunmasız, iradesiz bireyin yaratılışını bozma süreci başladı. Şuanda dünya çapında etkin olan süreç budur. Tanrıdan, dinden, aileden, geleneksel kurumlardan özgürleştirilen (!) bireyin kendi bedenini özgürleştirmesi (!) yani yaratılışını bozması süreci.
Geleneğin, insani iradenin bağından kurtulan insanlık dur durak bilmiyor nitekim. Son zamanlarda cinsiyet değiştirmeler, hatta cinsiyetsiz eştirmeler kesmemiş olacak ki Avrupa'da bazı çiftliklerde "domuz insan"lar için çiftlikler açılmış. Evinde, işinde normal bir insan gibi davranan bazı kimseler hafta sonları bu çiftliklere gidip bir gün akşama kadar domuz gibi yaşıyorlarmış, manen domuzlaştıktan sonra maddi olarak da domuzluğu tecrübe ediyorlarmış. İnkılab-ı Kebir'in getirdiği değişimin tatminsizliği durmak nedir bilmiyor.
Bu da mı oldu diyeceğiniz bir gelişme daha var. Avrupa merkezlerinde "insan köpek" furyası başlamış. "Ben senin itaatkâr köpeğinim" diyen bazı insanlar boyunlarına köpeklerinki gibi tasmalar geçirilmiş halde meydanlarda, kalabalıklar içinde dolaştırılıyorlar. Etraftakilere köpek gibi kuyruk sallama taklitleri yapıyorlar. Hırlıyorlar, havlıyorlar.
Bir önceki yazımızda İblis'in büyük tehdidini hatırlatmıştık: "Onlara emredeceğim ve onlar da yaratılışı değiştirecekler."
Aydınlanma (!) diye başlayan, Fransız İnkılab-ı Kebiriyle cihanşümul kisvesine bürünen Avrupa medeniyeti insanlığı büyük bir İnkilaba (köpekleşmeye) doğru götürüyor.”
Baran Haber