Çağımızda İslâm’ın dışında üç ideoloji/dünya görüşü var: Faşizm, Sosyalizm, Liberalizm. Ayrıca küreselciler ile yerelciler ayrımı var. Bunların fikriyatını ve izledikleri siyaseti bilmeyen fikir ve ilim adamı, İslâm’ın faydasına göre duruş sergileyemez, düşüncesini ve ilmini tahkim edemez. İslâm’ı hangi noktalardan savunacak ve düşmana hangi gediklerden hücum edecek? Çağımızda İslâm’ın tatbiki için bunları bilmek şart. Bu konular siyaset-i şeriyyeye denk gelir. Siyaset-i şeriyye İslâm aydını ve öncü âlim için gereklidir. Günlük politika değil, İslâm’ın faydasına olan duruşu bilmekten bahsediyoruz. İmam Gazâlî bundan dolayı siyaseti ilimlerin başına koyar.
Çağının öncüsü olan çilekeş mütefekkir Necip Fazıl kapitalizm, sosyalizm ve nazizm üçgenindeki dünyaya karşı yeni bir nizam teklifi ile zuhur eder ve ismini de “Başyücelik Sistemi” olarak koyar.
İdeolocya Örgüsü’nün kalbi mesabesinde olan Devlet ve İdare Mefkûremiz bölümünde Başyücelik sistemi ayrıntılarıyla ortaya konulur. Bu sistemde günümüz meclisleri yerine “Yüceler Kurultayı” söz konusu olup bu Kurultay içinden çıkan “Başyüce”, Meclis dışından hükümeti kurar ve Kurultay’a karşı sorumlu olur. Demokrasilerdeki seçim sistemi gibi, en çok oyu alan veya en iyi reklam yapanın meclise geldiği bir sistem olmayıp çilekeş, seçkin ve yüce kişilerden oluşan bir sistemden bahsedilir. Meclisin duvarında “Hâkimiyet Hakkındır!” düsturu yazar. Yüceler Kurultayı, vatan ileri gelenlerinden en lâyıklarına “Yüceler Kurultayına namzet” unvanı verir. Sistem böylece kendini sürekli yenileyerek gider. Ahlâk ve faziletin baştacı edildiği böyle bir rejimde halk dalkavukluğuna yol açan demokrasi gösterilerine de gerek kalmaz. Ancak her sene oluşturulacak Halk Şûrâsı’nda seçim yöntemi uygulanabilir ve bu Şûrâ (Divan) en güçlü denetleme ve kontrol mekanizması olarak iş görür. Zira bu rejimde iktidarlara ve şahıslara değil, Hakka kölelik esastır.(1)
Başyücelik sisteminin daha iyi anlaşılabilmesi için günümüz rejimleriyle de kısaca bir mukayesesini yapalım.
Bu sistem, günümüzün parlamenter sistemi ile başkanlık sistemi arasında bir rejim olup onların iyi taraflarını alıp kötü taraflarını dışlayan kendine has bir modeldir. Yüceler Kurultayı merkezdedir, ancak yönetimde sürat ve hizmet açısından Başyüce ismi altında bütün işler toplanır. Üstad’ın harika benzetmesiyle kuvvetler ayrılığı şöyledir: “Yüceler Kurultayı” vicdan ve “Başyüce” irade...”(2)
Kuvvetler ayrılığı mevzuunda şu izahatı yapalım. Allah ve Resûlü’nün buyrukları altında kenetlenmiş bir meclis ve hükümet olacağı için birbirleriyle temelde bir ihtilafları söz konusu olamaz. Yine de ciddi anlaşmazlıklar olursa her iki tarafın da belli şartlarda birbirini feshetme yetkisi vardır, ancak bunun şartları ağırdır. Yasama, yürütme ve yargı erklerinin görev alanları ise açıkça belirtilmiş olup ayrılık maddî yapıdadır, ruhta ise kuvvetler birliği vardır. Yasama kuvveti Yüceler Kurultayı’nın uhdesinde olup yürütme ve yargı organları ise Başyüce adına iş görür. Bir başka deyişle, yönetim ve icraya ait işler Başyüce’de toplanırken, kanun çıkarmak ve sistemi kontrol etmek ise ismi gibi saygınlardan oluşan Yüceler Kurultayı’ndadır. Üstad’ın “kurultay” kelimesini seçerken hem tarihî geçmişe sahip çıktığı hem de meşveret esasına dayandığı görülmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun asıl adı Devlet-i Aliyye (Yüce Devlet) idi. Başyücelik Modeli de, isminde ve temel prensiplerinde görüldüğü üzere, İslâm idealinin çağımızda yeniden teşkilâtlanması olarak aynı çizginin Yüceler Kurultayı formunda sürdürülmesidir. Bu açıdan “devlet-i ebed müddet” fikrinin yaşadığını ve hiçbir zaman ölmediğini de ifade edelim.
Şair Arif Ay'ın, “Bir düşünür ve sanatçı olarak Necip Fazıl'ın kişiliği” başlıklı tebliğindeki Devlet-i Âli ile Necip Fazıl benzetmesini dikkatinize sunmak istiyorum:
“Yüzündeki her çizgi bin yıllık tarihten bir yaprak. Bütün çilemize rağmen keyfiyet bakımından bir taksiyi dolduracak sayıya ulaşamadık, derdi. Oysa, tek başına bir orduydu. Devlet-i Âli'nin Anadolu sürgünü. Bu yüzden rejim, ihanetini, kinini, zulmünü ve hesaplaşmasını onda sürdürdü. Dosyası gibi alnı açık gitti.” (3)
Başyüce, yücelerin başı olduğu için bütün dâvaların ruh ve ölçüleri onda tecelli ederken, onun tarafından seçilecek olan “Yüce Din Dairesi” reisi, ilim ve vicdan sesini belirtir ve bir çekişme halinde Başyüceye karşı “Yüceler Kurultayı”nı hakem tutar ve hiçbir tesir dinlemez.(4)
Müslümanların bir bayrak altında toplanmaları ve siyasî birlik olmaları mânasına gelen Hilafet Müessesesi, İslâmiyet'e has bir idare tarzı olup hem din hem dünya işlerinin halk tarafından uygulanması demektir. Halife ise bu idarenin başındaki kimsedir, devlet reisidir. Yani halifelik, Hıristiyan dünyasında papalıkta olduğu gibi “lâ yüs'el” (sorgulanamaz) dinî bir makam değildir, bilakis siyasî bir pozisyondur. Müslümanın dünyasında her türlü hareketinin kaynağı din olduğu için ruhbanlığa yol açılmaz. Halife, birliğin sembolüdür; İslâm rejiminde fizik ve metafizik âlemi birlikte yürüten âhenkli bir nizam söz konusudur. Tıpkı insanın maddî ve manevî varlığıyla bir bütün arzetmesi gibi.
Allah ve Resûlünün buyrukları önünde Başyüce ile sıradan bir ferd birdir. Şeriat önünde kimsenin dokunulmazlığı yoktur, bir cürüm söz konusu olduğunda Başyüce de aynı cezayı alır, sıradan bir fert de. Bu hususta İdeolocya Örgüsü’nde şöyle denir: “Başyüce’den itibaren “Yüceler Kurultayı” âzasına ve topyekûn hükümet kadrosuna kadar hiçbir ferdin, kanun muvacehesinde mesuliyetsizlik ve şahsî masuniyet gibi bir imtiyazı yoktur. Meselâ, sokağa tükürmek, “Yüceler Kurultayı’ndan çıkacak bir zevk ve terbiye yasasına göre suçsa, zâbıta, bunu yapacak bir “Başyüce” ile bir “Yüce”yi, bir hükümet reisini veya bir çöpçüyü bir tutar.”(5)
Başyücelik rejimi, İslâm'ın en ileri toplumu olan sahâbîleri, yani Asr-ı saâdet dönemini kendine tek örnek alır. Büyük Doğu sisteminde, Râşid Halifeler olan ilk dört halife (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) bir fenerin dört camına benzetilerek hepsinden ışık alınır. Hilâfetin mâna ve ideali Başyücelik rejiminde mündemiçtir. Allah'ın kitabındaki “Ben kulumu eşya ve hadiseleri teshir etmesi için kendime halife olarak yarattım.” (Bakara Sûresi, 2/30) emrine tâbi olan Başyücelik rejimi ve onun her ferdi, hilâfetin mânâsı olan “ilâ-yi kelimetullah” idealini taşır.
Hülefâ-yi Râşidîn dönemi, İslâm devletinin teşkilâtlandığı, seçme-seçilme kriterlerinin ve yönetim şeklinin ortaya çıktığı bir tatbikattır. Hülefâ-yi Râşidîn idaresi yepyeni bir nizamdır; ne monarşi, ne cumhuriyet, ne de oligarşidir.(6) Başyücelik rejiminin de öbür rejimlerin iyi taraflarını alıp yanlış taraflarını dışladığını ve kendine has bir rejim olduğunu yukarıda belirtmiştik. Buna esas olarak ilhamını Raşid Halifeler döneminden aldığını da ekleyelim. Yine ilk halifelerin yürütme ve yargı erklerini ellerinde tuttuklarını ve kısmen de yasama yetkileri olmasına rağmen, temelde Kur'ân ve Sünnet'in ölçülerine bağlı bir iktidarları olduğunu biliyoruz.(7)
Başyücelik rejiminde de aynı temel ilkeler görülmekte, yürütme ve yargı Başyüce'de toplanırken, yasama yetkisi Yüceler Kurultayı'nda temâyüz etmektedir. Kula kulluğa yol açan günümüz rejimlerinin aksine Başyücelik rejiminde fert ve devleti birleştiren şahıs veya zümre otoritesi değil, müşterek nokta olan ilahî ölçülerin otoritesi vardır.
“Aslında ‘Başyücelik Devleti’ bahsi, Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü’nün işleniş gayesi ve bütün mevzularını toplayan ana sütûnu; İdeolocya Örgüsü’nün tâ kendisi…” diyen ve Başyücelik Devleti ismiyle müstakil bir eserde bu mevzuyu tafsil ve tahlil eden Salih Mirzabeyoğlu, Dünya Kamu Düzeni dayatması ve Batı dünyasının demokrasi yalanlarına da işaret ettikten sonra iktidarın kaynağı ve hürriyet kavramı ile mevzuyu genişçe ele alır. Kitabın sonunda da kamu hukukuna dair 177 hadis meâline yer verir. Günümüz meselelerini de dahil ederek İslâmcı mücadelenin müşahhas hedef ve gayelerini tesbit eder. Büyük Doğu-İbda sisteminin amacının Başyücelik devlet ideali olduğunu belirtir.(8)
Dipnotlar
1-Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2017, s. 285-286.
2-Kısakürek, a.g.e., s. 288.
3-Arif Ay, Bir Düşünür ve Sanatçı Olarak Necip Fazıl'ın Kişiliği, ed. Kadir Özköse, Kaldırımlar'dan Sakarya'ya Necip Fazıl Sempozyumu, Bozok Üniversitesi, Yozgat, 2017, Cilt II, s. 315.
4-Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, s. 300.
5-Kısakürek, a.g.e., s. 290.
6-Ziya Kazıcı, İslâm Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, İFAV Yayınları, İstanbul, 2018, s. 105.
7-Mustafa Fayda, Hülefâ-yi Râşidîn Dönemi Medeniyet Tarihi, ed. Eyüp Baş, İslâm Tarihi, Grafiker Yayınları, Ankara, 2016, s. 303.
Görüş: Kazım Albay