Esselâmü aleyküm.
Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)
İyiyim, iyiyim. Bu arada, yağmur başlıyor şu ân…
(Av. Yılmaz, geçtiğimiz haftalarda hasta olan Carlos’un sesinin bu hafta çok iyi geldiğini söylüyor.)
On gündür çok hastaydım. Bronşiti şimdi de tam atlatmış değilim gerçi ama öncesine göre daha iyiyim.
Neyse; sizden haberler neler?
(Av. Yılmaz, herşey aynı diyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçekleştirmekte olduğu; Kolombiya, Küba ve Meksika’yı içine alan Latin Amerika seyahatini nasıl değerlendirdiğini soruyor Carlos’a.)
Elbette iyi bir şey bu. Hem Türkiye ekonomisi için iyi, hem de Latin Amerika’daki -ajan olmayan!- ülkelerin ekonomisi için iyi.
Türkiye için iyi; çünkü, biliyorsunuz, müslüman bir ülke olduğu için Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini bloke ediyorlar.
Türkiye’deki hükümetlerin politik eğilimleri ne olursa olsun, ister Sabetayist, ister lâik, isterse bugünkü gibi Müslüman Kardeşler tarzı bir hükümet olsun başta, Türkiye halkının çoğunluğu iyi müslüman olduğu için ve Avrupa Birliği de kendi içinde müslüman görmek istemediği için, Türkiye’ye engel oluyorlar. Mevzu bu kadar basit.
Unutmayınız ki, Chavez Türkiye’yi de ziyaret etmek istiyordu ve Türkiye ile Venezüella arasında iyi ekonomik ilişkiler, bu çerçevede bir takım yatırımlar vardı.
Bu bakımdan, Erdoğan’ın gezisi, işte bu politikanın bir devamı olduğu gibi, antiemperyalist bir niteliktedir aynı zamanda.
Şöyle ki, gelişen Türkiye, Avrupa’ya tabiî sınırlarla komşu olmasına rağmen, Avrupa’da bloke edilmektedir.
Oysa, Avrupa’da zaten milyonlarca Türk vardır ve iyi insanlar, iyi işçilerdir bunlar; erkek veya kadın, saygıdeğer insanlardır.
Şu hâlde, Türkleri Avrupa’da istemiyorlarsa madem ve hep böyle zorluk çıkartacaklarsa, ki istemeyebilirler elbette, Türkiye de dünyanın kalanına, meselâ Latin Amerika’ya açılabilir işte böyle.
Üstelik Türkiye ve Latin Amerika arasında tarihten gelen hiçbir problem bulunmadığı gibi, Venezüellalı iyi vatanseverler, en yüksek ve en önemli seviyede Venezüellalı askerî sorumlular, I. Dünya Savaşı’nda Türkler safında savaşmışlardır.
Diyeceğim o ki, bunlar güzel şeyler ve Başkan Chavez’in örnekleştirdiği bu politika, şimdi de Erdoğan tarafından sürdürülüyor. Bu sadece Türkiye, Türk halkı, Türk sanayisi ve ticareti için değil, Latin Amerika’daki tüm halklar için de iyidir.
Bana soracağınız başka bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, başka sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
Bugün hakkında konuşmak istediğim meseleye geçmeden önce, yine bu meseleyle ilgili bir hâdiseden bahsetmek istiyorum.
(Carlos, şimdi kalmakta olduğu Poissy Cezaevi’ne getirildikten sonra, cezaevi idaresine Venezüella merkezli ve antiemperyalist çizgide yayın yapan Latin Amerika haber kanalı “TeleSUR”u televizyonda izleyebilmek için talebte bulunduğunu, ancak 2008’den bu yana bu talebinin karşılanmadığını, hem Fransız hem de diğer ülkelerin güvenlik servislerinin şahsına koyduğu veto yüzünden bu kanala ulaşamadığını söylüyor…
Ancak iki ay kadar önce harika bir “yanlışlık” gerçekleştiğini söyleyen Carlos, kendisiyle aynı cezaevinde kalan ETA gerilla örgütü mensubu Bask devrimcisi iki yoldaştan birinin, idareden “Canal Sur” adlı bir başka İspanyol kanalını kurdurmak istediğini, fakat bir yanlışlık yapılarak “TeleSUR” kanalının kurulduğunu, “bu kanalı değiştirtip öbürünü isteyeceğim!” diyen yoldaşına “hayır, böylesi daha iyi, ben 2008’den beri bekliyorum bu kanalı!” dediğini, böylece artık TeleSUR kanalı sayesinde Venezüella’dan doğrudan haber alabildiğini söylüyor…
Peşinden, TeleSUR’dan aldığı çarpıcı bir haber hakkında konuşmaya başlıyor…)
İyi değil ama ilginç bir haber aldım Venezüella’dan:
Birkaç milletvekilinin de aralarında olduğu sivil sorumluların da iştirak ettiği ve Cumhurbaşkanı Maduro’nun uçağının bir savaş uçağıyla düşürülmesinin plânlandığı bir askerî darbe hazırlığı ortaya çıkarılmış. Hattâ Başkan öldürüldüğünde lâzım olacak bir video bile çekmişler şimdiden.
Anlaşılan o ki, darbecilerin temasa geçtikleri –muhtemelen- bir hava kuvvetleri subayı, iyi bir vatansever çıkıyor ve komployu yetkililere haber veriyor. Üstelik sadece bir “kuşku”dan da ibaret kalmıyor mesele, “belgelere dayalı” olarak delilli isbatlı seriliyor ortaya.
(Carlos, saldırıda kullanılacak savaş uçağının özellikleriyle ilgili bazı teknik bilgiler veriyor; hazırlanan darbe plânına göre, Başkan Nicolas Maduro’nun, Venezüella’dan ayrılmak veya dönmek üzere olduğu bir sırada, sözkonusu savaş uçağıyla havada vurulup öldürüleceğini; darbenin de bu şekilde başlayacağını söylüyor.)
Mesele şu ki, bu darbe plânı, tam da ABD’nin Venezüella’ya karşı ilân ettiği ekonomik yaptırımların peşinden geliyor!
Komploya iştirak edenlerden birinin de Caracas’taki ABD büyükelçiliği diplomatlarından bir kadın olduğu belgelenmiş olarak, apaçık gerçek şu ki, bir CIA plânıdır, CIA’nın hazırladığı bir darbe plânıdır karşımızdaki.
(Carlos, geçenlerde -2015 içinde- bir avukatı aracılığıyla Venezüellalı bir gazeteciye uzun bir röportaj verdiğini, kısmen internette de yayınlanan bu röportajda, Venezüella hükümetinin politikasını eleştirdiğini; orada sadece Maduro’nun politikasını değil, “aşırı iyi” bir adam olan Chavez’in yaklaşımını da eleştirdiğini; “muharib” sınıftan değil de “paraşütçü” bir subay olan Chavez’den bu yana, Kolombiya başta olmak üzere, bizzat yabancı ordu unsurlarının yahud yabancı silâhlı unsurların Venezüella içerisinde ne isterlerse yaptıklarını; fakat bu yabancı düşmanların kökünü kazımak için bile olsun gerekli ve geniş “baskı” tedbirlerinin hâlâ alınmadığını söylediğini vurguluyor…
Röportajından iktibas edilen bu bölüm yayınlandıktan sonra da, az önce bahsettiği CIA patronajlı ve hem Kolombiya hem de Venezüella’daki işbirlikçilerin kullanıldığı darbe plânının ortaya çıkartıldığını vurguluyor Carlos…)
Başkan Maduro’ya karşı suikast düzenlendikten sonra, her yerdeki paramiliter güçler de bu darbeye destek olmak üzere yaygın şiddet hareketlerine girişeceklerdi.
Ele geçirilen darbe belgelerine göre, sadece dışişleri bakanlığına saldırmayacaklar, TeleSUR televizyon kanalını da imha edeceklerdi!
Venezüella içine değil de dışına yayın yapan uluslararası bir televizyon kanalı olmasına rağmen –ki henüz çok kaliteli yayın yapamıyorlar ama başka haber kanallarında göremeyeceğiniz haberleri de ondan alabiliyorsunuz-, niçin gidip sadece işgal etmiyorsunuz da –ki bu anlaşılır-, bir televizyon kanalını binasıyla birlikte toptan imha etmeyi plânlıyor, orada çalışanlar kadar o binaya komşu olanların da canını almayı göze alabiliyorsunuz?
Bunlardan da ibaret değil mesele. Yine aynı belgelere göre, bombalama yapacakları yerde “muhalefet” sempatizanları varsa, bombalamadan önce evlerini terketmeleri için onları da uyaracaklarmış! Bu kadar da “absürd”ler diğer yandan. Ne yapalım ki, bugün Venezüella’da yaşanan şeyler bunlar…
Evet, hainler krallığıdır bugün Venezüella. Ne var ki, hükümet görevini yapmamaktadır. Kendilerini eleştirdiğim üzere, çok fazla konuşmaktadırlar, sürekli ama sürekli konuşmaktadırlar. Fakat bu yeterli değil ki! Daha az konuşun, daha çok iş yapın!..
(Carlos, sürekli konuşmakla ama gerekeni yapmamakla eleştirdiği devlet yetkililerinin söylediklerinin yanlış olmadığını; Devlet Başkanı Nicolas Maduro olsun, Millî Meclis Başkanı Diosdado Cabello olsun, bunların deşifre edilen darbe hazırlığıyla ilgili olarak yaptıkları açıklama ve ifşaatların doğru olduğunu; darbe plânını ve yapılacak saldırıların sorumlularını isim isim, fotoğraf fotoğraf, video video ifşâ ettiklerini; ne var ki, bunlara karşı ciddi tedbirlerin bir türlü alınamadığını söylüyor.)
Benim için hep üzüntü sebebi olagelmiş bir mesele; sayısız kere böyle oldu:
Bazı şeylerin olacağını söylüyorum, haklı ve doğru şeyler söylüyorum, o söylediklerim de aynen gerçekleşiyor sonra.
Allahın, “sözcüsü” olarak gönderdiği bir insan değilim oysa ben.
(Tam bu sırada, Karayibli bir mahpus arkadaşı Carlos’un yanına geliyor ve gökyüzünde “gökkuşağı” oluştuğunu, ona bakmasını söylüyor. Carlos da heyecanlanıyor, çok seviniyor ve yılda bir-iki defa olan bu hâdise dolayısıyla memnuniyetini hem arkadaşlarıyla hem de telefonda Av. Yılmaz ile paylaşıyor.
Şayet maddî ve manevî bir sefâletin hüküm sürdüğü bir cezaevinde iseniz, sağduyu, iyi bir mizah duygusu ve böyle küçük şeylerin, ayakta kalmanıza yardımcı olduğunu ve mutluluk sebebi olabildiğini ifâde ediyor…
Cezaevi görevlileriyle bile –ki bazılarının iyi insanlar olduğunu söylüyor-, çatışmacı ve şiddet nitelikli bir ilişki sürdürmek yerine, böyle insanî bir tarzda ve şakalaşarak ilişki kurmanın daha iyi olduğunu ekliyor…
Herşeye rağmen, cezaevlerinin –özellikle Fransa’da- bir cennet olmadığını, mahpuslara keyfî baskılar yapılageldiğini, her hafta bir mahpusun intihar ettiğini, cezası bitip hapisten çıkanların ise tam bir toplum düşmanı olarak büyük tehlike arzettiğini ayrıca vurgulama ihtiyacı duyuyor Carlos…)
Sadece İBDA Hareketi mensubu olan değil, diğer tüm mahpus yoldaşlarıma da çok selâm söylüyor, inşallah çok yakında kurtulacaklar diye ümid ediyorum. Dua edelim de Erdoğan iyi bir karar alsın.
Selâmetle kalın.