Birçok STK temsilcilerinin konuşma yaptığı basın açıklamalarında Çin’in Doğu Türkistan’a uyguladığı zulüm ve soykırıma dikkat çekildi. Yapılan basın açıklamasında şunlar dile getirildi:
“1 Ekim 1949, işgalci Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluş günü ve Doğu Türkistan’ın faşist Çin tarafından tamamen işgal edildiği kara bir gündür. Çin hükümeti, bu günü sözde Uygur özerk bölgesinin kuruluş yıldönümü olarak kutlamakta ve her sene dünya çapında 1 Ekim’i devlet bayramı olarak ilan etmektedir. Ancak Doğu Türkistan halkı için bu gün, bağımsızlık mücadelesi veren liderlerin, kahraman askerlerin ve sayısız masum insanın katledildiği bir gün olarak hatırlanmaktadır. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 2014 yılında başlattığı sözde "Teröre Karşı Halk Mücadelesi" politikası ile Doğu Türkistan tam anlamıyla bir polis devleti haline getirilmiş ve soykırım daha da şiddetlenmiştir. BM raporunda tes
cillendiği gibi milyonları aşkın Doğu Türkistanlı toplama kamplarında tutulmakta ve zorla çalıştırmaya maruz kalmaktadır. Hukuksuz tutuklanma, yargısız infaz ve işkenceye maruz kalan Doğu Türkistanlılar, her geçen gün korku ve endişe içerisinde yaşamaktadır.”
"Zalim Kızıl Ordusu, Doğu Türkistan'ı barbarca işgal ederek bu kadim toprakların bağımsızlığını gasp etmiştir."
Uluslararası Doğu Türkistan STK'lar Birliği Başkanı Hidayet Oğuzhan, “Doğu Türkistan’ın faşist Çin tarafından işgal edilmesinin 75'inci yıl dönümünde, Çin’in bölgemizde yürüttüğü işgal, sömürgecilik ve baskı politikalarını bir kez daha kınamak, artan soykırımı ve devam eden insan hakları ihlallerini lanetlemek, Doğu Türkistan halkının bağımsızlığa olan kararlılığını bir kez daha sergilemek için toplandık. Aynı zamanda, bu mücadele uğruna kendini feda eden şehitlerimizi anmak ve işgale karşı direnişimizi güçlü bir şekilde ifade etmek amacıyla bu basın açıklamasını gerçekleştirmekteyiz. Doğu Türkistan, insanlık tarihinden beri hür ve bağımsız bir toprak olarak, ezelden beri Uygur ve diğer Türk boylarının ana vatanı olmuştur. Bu kadim coğrafya, binlerce yıllık Türk kültürü ve medeniyetinin beşiği olup, Çinliler hiçbir zaman bu bölge üzerinde ne kültürel ne de siyasi bir hâkimiyet kuramamıştır. Doğu Türkistan, Türk milletinin bağımsızlık ruhunu her daim muhafaza ettiği kutsal bir vatan olarak varlığını sürdürmüştür. Ancak 1949 yılında, Çin Komünist Partisi’nin zalim Kızıl Ordusu, Doğu Türkistan'ı barbarca işgal ederek bu kadim toprakların bağımsızlığını gasp etmiştir. O günden itibaren, Doğu Türkistan halkının kendi kaderini tayin etme hakkı acımasız bir şekilde ellerinden alınmış, özgürlükleri ve bağımsızlıkları hiçe sayılmıştır. Çin'in bu işgali, sadece topraklarımızı ele geçirmekle kalmamış, aynı zamanda binlerce yıllık Türk mirasını yok etmeyi amaçlayan vahşi bir sömürgecilik ve soykırım projesinin de başlangıcı olmuştur.” dedi.
Bugün Çin’in Doğu Türkistan’da yürüttüğü bu sistematik soykırım, insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden biri haline gelmiştir”
Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra, bölgeyi ekonomik ve kültürel olarak kendi hegemonyası altına almak için acımasız bir sömürgecilik ve soykırım politikası başlattığını hatırlatan Oğuzhan, “Bölgenin doğal kaynaklarını yağmalayarak Çin'e taşımış, Uygur halkı bu zenginliklerden hiçbir şekilde faydalanamamıştır. İşgalin hemen ardından faşist Çin, Doğu Türkistan halkının dini ve milli kimliğini yok etmeyi amaçlayan asimilasyon politikalarını devreye sokmuştur. İslami ibadetleri yasaklamış, on binlerce camiyi kapatmış ya da yıkmıştır; dini liderleri ve âlimleri tutuklamış veya idam etmiştir. Uygur dili eğitimden ve kamu hayatından çıkarılarak, Çin dili ve kültürü zorla dayatılmaya çalışılmıştır. Bugün Çin’in Doğu Türkistan’da yürüttüğü bu sistematik soykırım, insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden biri haline gelmiştir. Milyonlarca masum insan toplama kamplarında tutsak edilmiş, BM raporunda tescillendiği üzere, bir milyona yakın çocuk sözde devlet koruması altında kültüründen, dini kimliğinden ve dilinden koparılmış, Çin’in beyin yıkama kamplarında zorla eğitilmektedir. Bölgeye yerleştirilen milyonlarca Çinli yerleşimci ile bölgenin demografisi değiştirilmekte, zorla kürtaj, kısırlaştırma, keyfi tutuklamalar ve yargısız infazlarla Uygur ve diğer Türk halklarının varlığı tehdit edilmektedir. Tüm bunlar, Çin’in soykırımı tüm dünyanın gözü önünde gerçekleştirdiğini açıkça göstermektedir.” diye belirtti.
Oğuzhan, “Bu bağlamda, Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal etmesinin yalnızca ulusal bir mesele olmadığını, aynı zamanda dünya düzenini tehdit eden küresel bir tehlike olduğunu tüm uluslararası toplum anlamak zorundadır. Özellikle Çin, ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesi adı altında uluslararası ekonomik hegemonyasını acımasızca genişletmekte ve dünya üzerindeki ekonomik dengeyi altüst etmektedir. Bu projeyle başta Asya olmak üzere küresel ticaret yollarını ve stratejik kaynakları ele geçirerek ülkeleri borç tuzağına sürüklemektedir. Asya ve Afrika’daki küçük ülkeleri finansal bağımlılığa sokarak, bu bağımlılığı kullanarak o ülkelerin iç işlerine ve siyasi yapılarına müdahale etmektedir. Dahası, Çin dünya genelinde en büyük karbon salınımına neden olan ülke olarak çevreyi ve insan yaşamını tehdit eden küresel bir ekolojik felaketi tetiklemektedir. Ayrıca, Çin otoriter yönetim anlayışını güçlendirerek Doğu Türkistan'da uyguladığı baskıcı ve kitle gözetim araçlarını dünyaya ihraç etmektedir. Bu gözetim teknolojileri yalnızca Uygur halkını kontrol altında tutmak için değil, dünya genelinde despotizmi ve yeni bir faşizmi yaymak için kullanılmaktadır. Çin bu baskıcı yöntemlerle özgürlükleri tehdit eden küresel bir tehdit haline gelmektedir." dedi.
"Doğu Türkistan halkı, din kardeşlerinin Çin ile yaptığı bu iş birliğini asla affetmeyecektir”
Son yıllarda işgalci Çin’in, Doğu Türkistan'da yürüttüğü soykırım politikalarını örtbas etmek için utanmazca bir oyun sahnelemektedir şeklinde konuşmasını sürdüren Oğuzhan, “Müslüman ülkelerden gelen heyetleri özenle kurgulanmış sahte rotalarda gezdirip, bölgedeki insanların "mutlu ve huzurlu" yaşadığını söylettirmektedir. Bu kirli propagandanın piyonları arasında akademisyenler, Çin ile çıkar ilişkisi bulunan iş adamları, medya kuruluşları, gazeteciler, ünlüler ve hatta dini liderler yer almaktadır. Bu hain işbirlikçiler, Çin’in soykırım suçlarını aklamaya çalışırken Uygur halkının çektiği acılara ve yaşanan zulme ortak olmaktadır. İşgal altındaki Doğu Türkistan halkı, bu din ve dil kardeşlerinin Çin ile yaptığı bu iş birliğini ihanet olarak sayacak ve bunu asla affetmeyecektir. Çin’in Doğu Türkistan’daki işgali sadece bir bölgeyi değil, tüm dünyayı tehdit eden bir zulüm ve vahşettir. 75 yıldır süregelen bu işgal, katliamlar, asimilasyon ve soykırımlarla insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınmıştır. Bu zulüm, işgal sona ermeden bitmeyecektir. Doğu Türkistan’daki Çin işgaline son vermek ve hâlihazırda uygulanmakta olan soykırım ve insan hakları ihlallerine karşı çıkmak ve dur demek, sadece Doğu Türkistan halkının değil, tüm insanlığın vicdani bir sorumluluğudur. Uluslararası toplum bu soykırıma sessiz kalmamalıdır. Birleşmiş Milletler, insan hakları örgütleri ve tüm vicdan sahibi insanlar, Çin’in bu baskı politikalarına karşı seslerini yükseltmeli ve harekete geçmelidir.” ifadelerini kullandı.
“Ailemden haber alamıyorum.”
Aylık Baran Dergisi mikrofonuna konuşan Doğu Türkistan Basın ve Medya Derneği’nin genel sekreteri
Abdullah Yalkon, “İşgal 75 yıldır devam ediyor, bu insanlığın hiç görmediği bir zulüm. 21. Yüzyılda alenen soykırım uygulanıyor. Ben 2008’de Türkiye’ye gelebildim fakat ailem orada ve onlardan hiçbir şekilde haber alamıyorum, ulaşamıyorum. Ailem hayatta mı, öldü mü bilgim yok. Buraya gelenlere de sorsanız size aynı cevabı verecekler, çoğumuz ailemizden bihaberiz.” İfadelerini kullandı.
Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği genel sekreteri Abdulehad Udun, “Burada sesimizi duyurmak için toplandık. Biliyorsunuz ki Doğu Türkistan’da 75 yıldır sistematik bir şekilde asimilasyon ve soykırım politikası uygulanmakta. Nitekim 2014 yılından bu yana onlarca ülkenin parlamentosunca bu durum soykırım olarak tabir edilen ve BM İnsan Hakları Komisyonunca insanlığa karşı suç işlendiği tescillenmiş vaziyette. Şu an 5 milyondan fazla olan halkımız Nazi kampları benzeri sözde eğitim kamplarında tutuklu bulunmakta. Kamplara ve hapislerde anne ve babalarından mahrum edilen çocuklarımıza ise Doğu Türkistan’ın kültüründen ve dilinden uzak Çin kültürü öğretiliyor. Orada yaşanan soykırım ve zulüm maalesef medyaya yansımadığı için bugün biz burada halkımızın sesi olmak için toplandık.”dedi.
İstanbul Sarıyer’de gerçekleşen yaklaşık 2 saat süren eyleme Müslümanlar sloganlar ve tekbirlerle eşlik etti.
Kaynak: Baran Haber