“Dini eğitimimi babamdan aldım” demişti katıldığı bir söyleşide. Babası bir şeyh, sufi ve müezzindi. Mülteciydi evet. Bir mülteci olarak, 1963’te, Gazze’deki Elşati Kampı’nda doğmuştu. Hamas kurucusu Şeyh Ahmet Yasin’in özel kalemi idi. Yasin’in şehadetinden sonra Hamas’ın kilit ismi olmuş, Gazze, Kudüs ve Filistin için onurla ve şerefle çalışmış, gayret etmişti. Siyasi hayatı boyunca tutuklamalara maruz kalmış, ailesinden pek çok kişi şehit edilmiş, kendisi de pek çok suikasttan kıl payı kurtulmuştu.

Sonunda, tetiğin İran tarafından mı, İsrail tarafından mı çekildiği belli olmayan bir saldırıda şehit oldu. Emaneti Rabbimize teslim etti.

Bana sorarsanız, şehadet, hak edilmesi gereken bir makamdır ve Rabbimiz, bu makamı sadece sorgudan ve sualden beri tutmak istediği güzel kullarına ihsan eder. Bu bakımdan, İsmail Heniyye’ye şehadetten gayrısını zaten yakıştıramazdım. Dolayısıyla Heniyye, yaşaması gerektiği gibi bir hayat yaşayıp, ölmesi gerektiği gibi bir ölümle ayrıldı aramızdan. Mekânı cennettir, makamı âlidir Allah’ın izniyle.

Peki, bize ne kaldı bu şehadetten? Derin bir utançtan, daha da derinleşen bir öfkeden ve ondan da derin bir mahcubiyetten gayrı bize kalan ne oldu Heniyye’nin şehadetinden?

Deniliyor ki “Heniyye suikastı, Gazze konusunda duyarlı, antisiyonist cepheyi umutsuzluğa sevk etti.”

Hayır, hayır ve hayır. Tam tersine umutla doldu içimiz. İki bakımdan.

Birincisi, İsmail Heniyye, “şehadetin tüm nesillere ve çağlara bir çağrı” olduğunu hatırlatarak ve bu leşleşmiş köpek soylu toplulukla mücadelenin en lezzetli meyvesinin şehit olmak olduğunu bize bir kez daha göstererek ayrıldı aramızdan. Bu mücadelenin sonunda ödüllerin en güzelinin, makamların en yükseğinin olduğunu işaret etti.

İkincisi, İsrail denilen terör devletinin köşeye ne kadar sıkıştığını, bu sıkışıklığı ancak Gazze davasının en kilit ismini ortadan kaldırarak açmak ve aşmak istediğini gösterdi bize bu şehadet. İsrail, zavallılığını ve zevalinin yakın olduğunu bir kez daha izhar etti.

Deniliyor ki “Heniyye suikastı, İslam dünyasının liderlerine bir ‘ayağınızı denk alın’ mesajıydı. Bundan böyle bu liderler İsrail ile ilişkilerini gözden geçirmek zorundalar.”

Açıkça yazacağım. İsrail isimli terör örgütü karşısında canından korkan hangi liderse Allah onun canını tez vakitte alıp yerine bu köpek soylu topluluk karşısında canını hiçe sayan liderler ihsan etsin ümmete. İsrail’den korkanın canı cehenneme olsun. Dolayısıyla doğru cümle şu: “İsrail’in Heniyye’yi şehit etmesinin ardından İslam dünyasının liderleri canlarından korkmaya devam ederlerse istisnasız hepsi birer tasmalı ittir nazarımızda. İslam ümmetinin bu mesajını doğru anlamayan liderlerin tamamının sonu yakındır.”

Deniliyor ki “bu iş burada bitti.”

Hayır, hayır ve hayır. Tam tersine, bu iş daha burada ve yeni başlıyor.

Baas rejiminin içyüzü ve Sednaya cezaevi Baas rejiminin içyüzü ve Sednaya cezaevi

Dünyadaki tüm antisiyonist cephe, dişlerini sıka sıka, kırık dökük de olsa hazırlık yapa yapa, İsrail ve onun köpeği ABD’nin yarattığı korku barajını aşa aşa yoluna devam ediyor. Er ya da geç, bugün ya da yarın dünyadaki bütün Siyonistlerin teker teker yok edileceği bir atmosfere, yepyeni bir uzaya ilerleyecek mesele. Bunu hepimiz göreceğiz. Dünyanın sürdürülebilir olmasının bu büyük hesaplaşmaya bağlı olduğu gerçeği daha fazla baskılanamaz, daha fazla perdelenemez çünkü. Moğol’u, Haçlılar’ı nasıl silip süpürdüysek bu köpek soylu topluluğu da öyle silip süpüreceğiz.

Burada iki şeyden bahsetmem gerekiyor.

Birincisi şu: Türk medyasında “İsrail’in gücüne atıf yaparak” Heniyye suikastından memnuniyetle bahseden o…u çocukları var ya. O büyük hesaplaşmada “bunlar sadece menfaatleri gereği yahut dümdüz zekâ gerilikleri sebebiyle İsrail destekçisiydi yahu” demeyecek kimse. “Bize niçin bunu yapıyorsunuz, biz akletmeyen bir zavallılar topluluğu idik” demeleri fayda etmeyecek onlara.

İkincisi de şudur: İran’ın ve İsrail’in ortaklaşa servis ettikleri “suikast, 1.700 kilometreden akıllı mühimmatla yapıldı” yalanı, İsrail’in çok güçlü olduğu mitini desteklemekten ve İran’ın ellerini yıkamasından başkaca bir anlama gelmez. Öyle inanıyorum ki bu suikast bir İran-İsrail ortak yapımıdır ve en uzak ihtimalle 700 metreden yapılmıştır.

Burada “yahu İran öyle şey yapmaz” diyen salaklara da bir hatırlatma yapmak isterim. Çıkarları için Suriye’de 300 bin Müslüman öldüren İran, Sünniliğinden bezdikleri Hamas’ın lideri Heniyye’yi mi vermeyecek İsrail’e? Hiç mi tanımadınız bu İslam dünyasına “kokuşmuş bir ur” olarak bırakılan ülke müsveddesini? Gazze’de Şii Sabirin hareketi tutmayan, kendilerine yakın İslami Cihad’ın o geniş temsiliyeti elde edemediğini gören İran için Heniyye’yi İsrail’e satmak, önemi haiz bir mesele bile değil.

Diyelim ki sizin dediğiniz bir anlığına doğru olsun ve İran’ı, 1.700 kilometreden Tahran’ın göbeğine atılan bir füzeyi elemine edemeyecek kadar zavallı kabul edelim. Sonuç değişir mi? “Madem bunca zavallıydınız, madem Heniyye’mizi, canımızı koruyamayacaktınız, ne diye Heniyye’yi davet ediyorsunuz?” demezler mi, denilmez mi?

Ve son söz: Heniyye’nin şehadeti, omzumuzdaki sorumluluğun artması, öfkemizin bilenmesi ve Siyonizm’i topyekûn dünya üzerinden silme ajandamızın hızlanmasını sağlasın inşallah. Bunun dışındaki bütün sonuçlar bizim Heniyye’nin şehadetini ıskaladığımız anlamına gelir. Şehidimizin çağrısını duyalım ve kulak verelim ona.

İsmail Kılıçarslan, Yeni Şafak