Selâm ve dua ile…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon neticedir” tezi çerçevesinde faizleri düşürme politikasıyla birlikte Türkiye’de döviz kurunun hızlı bir şekilde yukarı yönlü seyri devam ediyor. Bu vaziyet enflasyonun da hızlı bir şekilde artışına sebep oluyor, sıkıntıyı çeken ise yine halk oluyor.

Borç ve kredi ihtiyacı, dünyanın neresinde ve hangi zaman diliminde olursa olsun varlığını sürdürecektir. Yatırım için girişimci ruh taşıyan, ama sermayesi olmayan insanlara, sermaye edinme yollarının açılması bir ülkenin ekonomik güçlülüğü için zaruridir. Ancak bu ihtiyacı gidermek adına faiz karşılığı kredilere ufaktan dahi olsa yol verirseniz, borç bulma yöntemlerinden birisi haline getirirseniz, er ya da geç diğer bütün yolları kapamış olursunuz. Böylece yatırım yapan girişimciyi değil, onun enerjisiyle beslenen bankerleri, dolayısıyla kapitalist sistemi desteklemiş olursunuz. Ülke ekonomisi büyüdükçe paylaşımın gayet dengesizleştiğini, faiz ödemesi mecburen maliyet içinde hesaplanacağından, bu farkın halka ödetildiğini de görürsünüz.

Buna istinaden söylersek; kapitalist sistemin en önemli unsurlarından olan faizin yüksek yahut düşük olmasının dinin emri bakımından bir farkı olmadığı gibi, temelde ülke ekonomisine tesiri ve işaret ettiği istikamet bakımından da bir fark bulunmamaktadır. Faize karşı savaş açmak ise İslâm’ın emrettiği üzere faize ve içinde faize yer bulan iktisadî düzene kökünden karşı olmayı gerektirir. Faizin mevcut uluslararası sistemin en önemli unsurlarından biri olduğu düşünüldüğünde ise faize karşı verilen savaşı kazanmanın tek yolunun topyekûn İslâmî bir düzen kurmaktan geçtiği rahatlıkla anlaşılmaktadır.

Aksi takdirde bugün düştüğümüz vaziyete tekrar ve tekrar düşmek kaçınılmaz olur. Zira faizleri düşürelim derken yükselen döviz dolayısıyla kur oyunlarıyla herhangi bir yatırım yaparak kazanamayacağından kat be kat fazla parayı daha kısa sürede kazananları yatırım yapmaya ikna etmek bir hayli zordur. Dolayısıyla bu sistemde sıfır faiz ile yatırım odaklı bir politikanın hayata geçirilebilmesi de imkânsızdır!

Kapağımızda bu meseleyi işledik ve “Türkiye’de Yatırım Esaslı ‘0’ Faizli Ekonomi Ancak İslâm Rejiminde İşletilebilir! Gerisi Boş Lâf!” manşetini attık. Ömer Emre Akcebe, kapak mevzumuzu “Dişliyi Bırak, Makineyi Değiştir!” başlıklı yazısında işledi.

Avukat Hamza Uçan, AİHM kararları üzerine konuştuk. Uçan, “Türkiye’nin Kendi Hukukuna Uyması Gerekiyor” dedi.

Ekonomist Uğur Civelek, “İktidar Ne Yapacağını Bilmiyor Hadiselere Ekonomik Açıdan Bakamıyor!” diyor.

Yasir Abdullaziz, yazısında “Biden'in Erdoğan'a Asker Selamı ve Anlamı -Dünyanın Dikkatini Çeken Fotoğraf Karesi-“ni anlatıyor.

Çakal Carlos, “Lejyon Donör Nişanlı Mareşal Sisi!” başlıklı yazısında Sisi hakkında genel bir değerlendirmede bulunuyor.

Aylık Baran Dergisi cilt halinde çıktı! Aylık Baran Dergisi cilt halinde çıktı!

Orta sayfamızı 5 Aralık 1999 Metris Zaferi’ne ayırdık.

Mustafa Kökmen, “Latin Amerika Jeopolitiği ve Uruguay Örneği” başlıklı yazısında Latin Amerika’yı işlemeye devam ediyor.

Faruk Hanoğlu, “Bir Telkin Vasıtası Olarak Diziler” başlıklı yazısında baştan sona yönlendirme enstrümanlarıyla donatılmış dizilerin bir nevi cemiyete şamil bir zihin kontrolü operasyonu olduğunu anlatıyor.

Osman Temiz, “İdman ve Spor Kelimelerinin İştikak Bilgisi veya Etimolojisi Çevresinde” başlıklı yazısının dokuzuncu kısmını yayınlıyoruz.

Abdulkerim Kiracı, “Portre: Bedreddin Simâvî”nin hayatını ele alıyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle… Allah’a emanet olun…