Selâm ve dua ile…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz hafta Memur-Sen’de yaptığı konuşmada yine 28 Şubat vurgusu yaparak, bu süreçte memleketin nasıl soyulduğundan ve Müslümanlara ne gibi zulümlerin reva görüldüğünden bahsetti. Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara yönelik tehditlerini de dile getirerek, 2023’de milletin kendilerine yeniden yetki vererek bunlara sandıkta haddini bildireceğini söyledi.

Satın almak için tıklayınız Satın almak için tıklayınız

Millet sandık başına gittiği her seçimde memleket düşmanlarına haddini bildirir, bu uğurda her türlü desteği verir, yeri gelince tankların karşısında gövdesini siper ederken, aradan geçen onca zamana rağmen Ak Parti iktidarı, Müslümanları Anadolu’dan süpürme operasyonu olan 28 Şubat darbesiyle dahi hesaplaşamadı. Sadece dönemin 3-5 paşasının yargılandığı göstermelik bir dava açılıp karara bağlanarak, 28 Şubat darbesiyle hesaplaşma süreci akim bırakıldı. Darbenin asıl yönlendirici aktörleri olan sermaye gruplarının esamisi bile okunmazken, siyaset ve medya ayakları da görmezden gelindi. Bu hesaplaşma gerçekleştirilemediği için de Türkiye, 2000’li yıllar boyunca birçok operasyona maruz kaldı, birçok badire atlattı.

Oysaki, Türkiye’de memleketin menfaati aleyhine örgütlenen, devletin ve cemiyetin sırtından elde ettiği gelirleri dışarı kaçıran, ekonomik operasyonlar çeken, piyasada spekülasyonlar yapıp iktisadî dengeyi bozan ve servetlerine servet katan, LGBT gibi bu milletin ruh köküne mugayir sapkınlıkları destekleyen, bunun gibi milli değerlere zarar verebilecek birçok projelere imza atan sermaye grupları hiç şüphesiz 28 Şubat sürecinin de organizatörleriydi. Siyasîler ve sermayenin tetikçiliğini yapan gazeteciler de doğrudan bu plânlı darbenin içerisinde yer alıyordu; fakat ne hikmetse darbenin sadece askerî ayağıyla hesaplaşılırken diğerleri görmezden gelindi.

Esasında 28 Şubatçıların asıl düşmanı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, 28 Şubat sürecinde DGM’de yaptığı savunmasında hem 28 Şubat’ın arkasındaki failleri hem de Kemalist rejimin işleyişini şu sözlerle ifade etmişti: “T.C. içinde yaşayan 3000 aile; hukuk da bunların çıkarına göre, ekonomi de, siyaset de, ordu da, polis de… Kendi aralarındaki dalaşmalar bir yana, bunlar hukuk üstü imtiyazlı bir zümredir! Devlet, hukuk demektir ve hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır.”

28 Şubat ile hesaplaşmak bu memleketin öz değerlerine düşman sermaye ile hesaplaşmaktır ve bu hesaplaşma gerçekleşmeden Türkiye’nin önü açılmayacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediklerinin ardından bu hususta bir adım atılacak mı göreceğiz.

Kapağımızda Erdoğan’ın söyledikleri çerçevesinde 28 Şubat’ın sermaye, medya, siyaset ayaklarından isimlerle birlikte “Madem Öyle Bunlar Niçin Dışarıda?” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, kapak mevzumuzu “Bu Gider, Kılıçdaroğlu’nun Hoşuna Gider” başlıklı yazısında ele aldı.

Kapak mevzumuz ile alakalı olarak Gazeteci Yazar Yakup Köse ve Mazlumder Başkanı Av. Kaya Kartal ile bir röportaj yaptık.

Çakal Carlos (S. Muhammed), Kasım ayı içerisinde bulunmamız vesilesiyle bu ayda tarihte gerçekleşen bazı hadiselere değiniyor.

Dr. Vehbi Kara, “Faşist Anayasa ve Katil Mahkeme Reisi” başlıklı yazısında darbeci askerlerin hazırladığı ve halen yürürlükte olan 1982 Anayasası’nın değişmesi gerektiğini anlatıyor.

Orta sayfamızı kapak mevzumuz olan 28 Şubat sürecinde sermaye patronları tarafından memleketin nasıl bir zarara uğratıldığını işledik.

Mustafa Kökmen, “Simon Bolivar’ın Rüyası” başlıklı yazısıyla dergimizde.

Osman Temiz, “İdman ve Spor Kelimelerinin İştikak Bilgisi veya Etimolojisi Çevresinde” başlıklı yazısının yedinci kısmını yayınlıyoruz.

Abdulkerim Kiracı, “Hoca İshak Efendi”yi anlatıyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle… Allah’a emanet olun…