Selâm ile…
ABD’nin 20. yüzyılda yaptığı iktisadî kalkınma hamlesiyle yükselişini ve bir süper güç haline gelmesini sağlayan en ehemmiyetli unsurlardan biri, bulunduğu coğrafyanın ona sağlamış olduğu avantajdı. I. Dünya Savaşı öncesinden II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar, üç kıtadan müteşekkil kadim dünyada kaos hakimdi. Bilhassa, Müslümanların gerilediği dönemde kültürel, iktisadî ve siyasî hamleler yaparak güçlenen Avrupa devletleri, kendi aralarında düştükleri paylaşım kavgası sebebiyle birbirini yerken ABD bulunduğu coğrafyanın kaosun hâkim olduğu bu dünyadan uzak olması sayesinde güvenlikli bir şekilde iktisadî, askerî ve siyasî gücünü tahkim etti.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası planda etkinliğini artıran ve Batı’nın liderliğine soyunan ABD, Avrupa’nın yerle bir olduğu II. Dünya Savaşı’nın ardından yeni dünya düzeninin kurulmasında ise öncü güç oldu. Sovyetler Birliği dağılıp dünyanın ABD ve Sovyetler arasında paylaşıldığı Soğuk Savaş sona erdiğinde ise ABD, dünyanın tek “süper gücü” hâline geldi. Soğuk Savaş’ın ardından dünyada hâkimiyeti ele geçirdiği ve artık gücü kimseyle paylaşmak zorunda olmadığı iddiasında olan ABD’nin, bu noktaya gelene kadar yaptığı en iyi şey ise her şeyi yapmaya gücünün yetebileceği fikrini insanların zihnine zerk edebilme kabiliyetini haiz propaganda gücüydü.
Bu başarılı illüzyon, 11 Eylül 2001’de uçaklarla hedef alınan İkiz Kuleler ve Pentagon’la birlikte çöktü. Hedef alınamaz olmasının sağladığı avantajla sermayenin merkez üssü hâline gelen, daha sonra askerî ve siyasî olarak dünya düzeninin kurucusu olan ABD, yıllarca emek vererek oluşturduğu imajın yıkılması sonrasında kudurmuş köpek misali İslâm dünyasının üzerine fiilen atılmaya teşebbüs etti. ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerinde eline aldığı işi yapmaktan aciz stratejik körlüğü ortaya çıkınca önüne gelenin ABD’ye kafa tutma cesaretini kendinde bulduğu bir dünya ortaya çıktı. İşin müntehasından bakıldığında, ABD’nin Afganistan’da aldığı mağlubiyet ise, 11 Eylül’ün, aradan geçen 20 yıllık süredeki tesirleriyle birlikte ne kadar ehemmiyetli bir hadise olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Kapağımızda sene-i devriyesi vesilesiyle “11 Eylül: Kıtalar Çapındaki İslâm İhtilâli Sürecinde Önemli Merhale” manşetini attık. Kapak mevzuumuzu Ömer Emre Akcebe, “Kıtalar Çapında Yaşanan İhtilâl” başlıklı yazısında işledi.
Çakal Carlos (S. Muhammed), “Siyonizmin Hayfa Operasyonu Yalanları”ndan bahsediyor.
İMKANDER Başkanı Murat Özer ile 11 Eylül ve Afganistan’daki hâdiseler üzerine bir mülâkat yaptık.
İbrahim Tatlı’nın “Sahte Ümmetçilerin Türk Düşmanlığı” başlıklı yazısını dergimizin sayfalarında bulabileceksiniz.
Dergimizin orta sayfasını 20. sene-i devriyesi vesilesiyle 11 Eylül hâdiselerine ayırdık.
Osman Temiz, “Mukadder Oluş ve Kritik Kitle” başlıklı yazısıyla dergimizde.
Sinami Orhan, “Sil-Süpür” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Abdulkerim Kiracı, Osmanlı’ya büyük hizmetlerde bulunmuş, “Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi”nin portresini çiziyor.
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.
Nice sayılarda görüşmek dileğiyle.
Allah’a emanet olunuz!