Selâm ile...
Filistin’in mukaddes topraklarında bir Yahudi Devleti teşekkül ettirilmesi fikri I. Cihan Harbi’nin evvelinde dillendirilmeye başlandı. Modern Siyonist hareketin kurucusu sayılan Theodor Herlz’in Abdülhamid Han’a yaptığı Devlet-i Aliyye’nin borçlarının silinmesi karşılığında Filistin topraklarının Yahudi’ye verilmesi teklifi ve aldığı tarihî cevap meşhurdur. Zira o gün idrak etmişlerdi Devlet-i Aliyye ortadan kaldırılmadan Yahudi Devleti’nin inşa edilemeyeceğini. I. Dünya Savaşı sonrasında bu emellerine ulaştılar. Muhtelif ülkelerden getirilen Yahudilerin Filistin’e yerleştirilmesi neticesinde ülkeyi yavaş yavaş istila etmeye başladılar. 1948 senesine gelindiğinde ise kanlı çarpışmalarla işgalci Yahudi Devleti Batının desteğiyle kuruldu.
1948 itibariyle Filistin’deki Yahudi işgali genişleyerek devam etti. Filistin halkının tepesinden aşağı bombalar yağdırıldı, zulmün her türlüsü reva görüldü, Yahudi Devleti’ne karşı çıkan Arap devletleri Batı destekli Yahudi karşısında ezildi. Daha sonra ise Devlet-i Aliyye’nin dağılması akabinde ortaya çıkan bu Arap devletlerinin omurgasızlıklarını gözler önüne seren bir sürece şahitlik ettik. Halklarından kopuk müstemleke devletçiklerin kukla idarecileri 1970’ler itibariyle İsrail ile ilişkilerini yeniden tanzim etme yoluna başvurdular. Barış anlaşmaları yapmaya başladılar. Buna yanaşmayan Saddam Hüseyin, Kaddafi gibi antisiyonist liderler, diğerlerine “ibret olsun” kabilinden yöntemlerle tasfiye edildi. İslâm coğrafyası ateşe verildi ve işgalci Yahudi Devleti’ne tehdit oluşturabilecek unsurlardan bölge temizlendi.
Bugün gelinen noktada ise Müslümanların hâkimiyetine vesile olabilecek Türkiye’dense, kendilerinin iktidarda kalacağı bir Yahudi hâkimiyeti için varını-yoğunu ortaya koyan kukla idarecilerin rezaletini, pisliğini, ihanetini seyrediyoruz. Mısır, BAE, Suudi Arabistan, Bahreyn ve diğerleri Yahudi’nin kapısında hizaya geçmiş, “Hangimiz daha iyi ihanet ederiz?” rekabetinin neticesi için çaba sarf ediyorlar. Büyük İsrail’in taşları yavaş yavaş döşeniyor; fakat çok iyi biliyorlar, nasıl ki Yahudi Devleti’nin kurulması için Devlet-i Aliyye’nin parçalanması gerekiyordu, bugün de Büyük İsrail için Türkiye’nin boyunduruk altında tutulması gerekiyor. Bunun için attıkları adımların Türkiye’yi daha da güçlendirdiğini ise fark edemiyorlar.
Bir tarafta bunlar yaşanırken diğer tarafta mücahid bir milletin direnişi de devam ediyor. Her türlü teknolojik imkâna, sonu gelmez ihanetlere, akıl almaz eziyete mukabil bir avuç insan davasından vazgeçmiyor. Yahudi için ne hazin bir hikâye!..
Hülasası; Türkiye’nin her saha ve fırsatta, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “Ortadoğu'da İsrail diye bir devlete yer yoktur!” düsturunca hareket etmesi, Gazze’deki direnişin de her hâl ve şartta devam etmesi zaruri. Ayasofya gibi Mescid-i Aksa da tüm asaletiyle Allah yolunda özgürleştirilmeli. Kapağımızda bu meseleyi işledik ve “Dünya İslâm İhtilâlinin Sıçrama Taşı Filistin” manşetini attık!
Kapak mevzumuzu “Akıncı Millet Filistin’in Tunçtan İradesi” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, “Allah, olmasını murad etmediği zaman hiçbir şey olmuyor. Olmasını murad ettiğinde ise en olmazların bile nasıl olduğunu kendi şanlı tarihimizdeki misâllerden biliyoruz. Bu bakımdan meseleye yanaşacak olursak, Filistin nasıl ki Yahudi Devleti için darağacının altındaki sandalye hükmündeyse, bizim için de tarihî misyonumuzu gerçekleştirmemiz noktasında sıçrama taşı hüviyetindedir.” diyor.
Kapak mevzumuz ile alâkalı olarak Gazeteci Yazar Ahmed Varol, Filistin Dayanışma Derneği Başkanı M. Mişeniş ve Hamas Sözcüsü Sami Ebu Zuhri ile yapmış olduğumuz röportajları alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.
Çakal Carlos (Salim Muhammed) bu hafta koronavirüs salgınından ve Bahreyn’in İsrail ile yapmış olduğu anlaşmadan bahsediyor.
Oğuz Can Şahin’in yazısının başlığı “Karacoğlan Der Ki…”
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…
Allah’a emanet olun…