Selâm ile…
Türkiye’de her sahada yaşanan kifayetsizliğin, keyfiyetsizliğin acı hikâyesi yazılmaya kalkılsa, zannediyoruz ki en uzun bölümlerden birini medyaya ayırmak icap ederdi. Zira iktidarın yanında görünenlerin iktidardan, karşısında görünenlerin ise muhalefetten yahut dışarıdan fonlandığı medya, “menfaat devşirme” sahalarından biri olarak karşımızda duruyor. Maksat memleketin faydasına yayın yapmak değil de, şahsî menfaat elde etmek olunca da mamayı kapmak için kırk takla atan, on dakika sonra hakikatin ortaya çıkacağını bile bile yalanlar üreten, bunları yaparken de yüzü dahi kızarmayan tipler her gün gazetelerde, radyolarda, televizyon ekranlarında boy gösteriyor. Hiçbir şey söylemeyip bir şey söylüyormuş gibi yapanların âleminde, mesele dahi olmayan mevzular etrafında kısır tartışmalar yapılıp duruluyor.
Toplumun iktidar ve muhalefeti destekleyenler olarak iki keskin kutba ayrıldığı son birkaç yıldır sıkça dile getiriliyor. Medyada da aynı vaziyet hâkim olmasına mukabil bu iki taraf arasında destekledikleri yer dışında hiçbir fark yok. İktidara yakın olan medya hamasî söylemlerle iktidarın her yaptığını alkışlayıp muhalefetin her yaptığını tukaka ederken; muhalif medya iktidarın kötü yaptığına da kötü, iyi yaptığına da kötü demek suretiyle Batı’ya jurnalcilik yapıyor. İyi, doğru ve güzel ölçütleri de materyalist bir anlayış üzerine kurulu olduğu için bir Müslüman için iyi olana iyi, kötü olana kötü deme hassasına bir türlü kavuşamıyorlar. Bu vaziyet, toplumda da incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler üzerinden tartışma, körü körüne savunma yahut müzmin muhalif durumuna düşme hastalıklarının yaygınlaşmasına sebep olup istisnalar hariç memleketin faydasına taleplerin gelebileceği bir iklimin ortaya çıkmasına da engel teşkil ediyor.
Bilhassa iktidar medyasının içinde bulunduğu vaziyet, Cumhurbaşkanının yanında görünürken ona en çok zararı verecek türden… İktidarın önünü açıcı ve yol gösterici bir vasfa sahip olması gereken basın yayın kuruluşlarında boy gösteren sözde uzman ve “aydınlar” iktidarın icraatlarını alkışlamaktan, iyi yahut kötü tüm icraatların hayata geçirilmesinin ne kadar haklı olduğunu millete anlatmaya çalışmaktan başka hiçbir şey yapmıyorlar. Cemiyetten memleketin faydasına taleplerin gelebileceği bir iklimin ortaya çıkmasına engel dedik ya, işte bu yönde bir talep geldiğinde ise kendilerince bir statüko oluşturmuş olan bu medya unsurları, tutmuş olduklarını kaybetme endişesiyle “provokasyon” vesair gibi ifadelerle statükonun korunmasını sağlamaya çalışıyorlar. Esasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da düşmanlarından daha çok bu dalkavuk tavrının zarar verdiğini ifade etmek gerekiyor.
Kapağımızda bu meseleyi işlerken “Erdoğan'ın en büyük düşmanı: Dalkavuk medya” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Eğriye Eğri, Doğruya Doğru Diyebilmek” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, istisnalar hariç medyanın içinde bulunduğu çukur vaziyeti tasvir ederken bu vaziyetin nasıl sona erdirileceğini de belirtiyor.
Kapak mevzumuz ile alakalı olarak İsmail Kılıçarslan ile bir söyleşi yaptık. Memleketteki sığ durumu, menfaat ilişkilerini, medyanın vaziyetini ve bilhassa İslâmcıların yaşamış olduğu dönüşümü konuştuğumuz bu söyleşiyi büyük bir alaka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.
Yavuz Beyoğlu, “Rejim Salyası Çözülmeden Deniz Salyası Çözülmez” başlıklı yazısında son günlerde gündemi işgal eden iki meseleyi tenkid ediyor: Çete düzeni ve müsilaj…
Sinami Orhan, “1980 Model Amerikan Yapımı” başlıklı yazısıyla dergimizde.
HTŞ Lideri Cevlani, Amerikan PBS kanalında yayınlanan “Frontline” isimli programın muhabiri Martin Smith’e -belgesel formatında çekilen program için- uzunca bir röportaj verdi. Abdullah Said de bu meseleyle alâkalı bir yazı kaleme aldı.
17 Haziran Mısır devrik cumhurbaşkanı Mursi’nin şehadetinin sene-i devriyesi. Said Bulut bu vesileyle şehid Mursi’nin portresini çiziyor.
Çakal Carlos (S. Muhammed), “Dünyanın Kurtuluşu İçin İslâm İhtilâli Şart” diyor.
Ramazan Sevinç şifâlı bitkiler hakkındaki yazı dizisine devam ediyor. Sevinç, bu hafta baş ağrısına iyi gelen, huzursuzluk ve kaygı bozukluğunda sıkça kullanılan Valeriana Officinalis yâni Kedi Otu’ndan bahsediyor.
Eren Haklı, “Yüklerinizi Hafifletin” başlıklı yazısında insanî münasebetler üzerinde duruyor.
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip-yorumladığımız haberleri bulabileceksiniz.
Nice sayılarda görüşmek ümidiyle.
Esenlikler dileriz. Allah’a emanet olunuz.