Dünyada en kötü şey, alışmak... İyi ve faydalıya alışmak bir tarafta dursun, bilhassa kötüye ve zararlıya alışmak... Hatta iyiye ve faydalıya alışmakta bile, daha iyi ve daha faydalısına istekli olmamak bakımından bir yetersizlik vardır. Hele alışılan şeylerin insana verdiği boyacı küpü üslubunda iş görmek, kolayına getirmeye çalışmak, hissizlik, hassasiyetsizlik, kayıtsızlık, en feci şey... Bu mânâda ibadete alışmanın, vazifeyi sadece alışkanlıktan ötürü yerine getirmenin bile değeri yoktur. Yenilik, tazelik, cehd ve daima ileriye atlama şuuru, dava sahabi bir insanı asla terketmeyecektir.
"- Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır."
İslâmın ebedî yenilik ve arayıcılık hikmetini güneşten kandilerle mahyalaştıran bu hadis anlaşılabilse, anlaşılmadık şey kalmaz denilebilir. Ve bu ulvî hikmetin korkuttuğu tek şey, olduğu vaziyet içinde tesellisini bilip hamle ve hareketten kalmak, yani alışmak...
Allah ve Resulünün kitaplarından sonra dinde en üstün eserin sahibi İmam-ı Rabbânî Hazretleri de namaza niyetin dille değil, kalble olması gerektiğini kaydeder ve boyacı küpü şeklinde mâna ve ruhuna nüfuz edilmeden dudaktan dökülen kelimelerin, kalb uyurken ne kadar kof ve boş kaldığını belirtir ve buyurur:
"Kalbin nühuz ve kıyamı (doğrulması, ayaklanması) lâzımdır."
Dedik ya! İyiye alışmak ve onun her dem tazelik isteyen vecdini kaybetmek yerine kötüye alışmak ve onun ıstırabını yitirmek?.. Felaketin en büyüğü budur ve başınızdaki felâketlere karşı çıkamayışımız da bu yüzdendir.
Necip Fazıl Kısakürek, Çerçeve 6, s.205-206