Sadece Türkiye değil, İslâm âlemi ve Batı açısından da hayatî ehemmiyeti haiz olan 7 Haziran seçimleri sonuçlandı. Bu seçimlerde Ak Parti %41, CHP %25, MHP %17 ve HDP %13 oy ile meclise girdi.
Seçimler öncesinde en çok merak edilen husus HDP’nin barajı geçip geçmeyeceği idi. Ak Parti’nin tek başına iktidar olmasının önüne sadece HDP’yi meclise sokarak set çekebileceklerinin farkına varanlar, bu ihtimali faydalarına tahvil için de ellerinden geleni yaptılar. Dışarıdan da bu fikir desteklenirken Türkiye’de CHP ve Paralel Çete HDP bayraktarlığına soyundu. Diğer taraftan Doğu ve Güneydoğu’da Müslüman halk üzerinde HDP’ye oy verilmesi yönünde yoğun bir baskı kuruldu. HDP’ye verilemeyen her bir oy için musluklardan kan akacağı tehditleri savruldu. Bütün Kürtlerin, bilhassa Ak Parti’ye oy verenlerin evleri tek tek gezildi, bazen ikna ile, ama çoğu zaman da korkutma ile insanlar HDP’ye oy atmaya sevk edildi. Netice ortada Ak Parti Kürt seçmenlerden aldığı oyların tamamına yakınını kaybetti. Bunun sorumlusu, medyada her gün çıkan bu baskı haberlerine rağmen gerekeni yapamayan Ak Parti “iktidarı”dır; başka bir yerde sorumlu ve suçlu aramaya lüzum yok.
İktidar partisi 2011 seçimlerinde %49 oy almasına mukabil 7 Haziran’da %8 oy kaybetti. Bu %8’in HDP ile MHP arasında bölüşüldü.
Ak Parti, Kürt seçmenin oylarını kaybetme hususunda 13 yıldır yürüttüğü politikaların ve idealsiz bir parti olmanın ceremesini çekti. HDP tüm gençliği ile seçimler öncesi baskı oluştururken ve seçim günü İstanbul’da bile seçmene baskı yapar, Ak Parti bayraklarını indirip HDP bayraklarını asarken, Ak Parti “aman da bir şey olmasın” diyen idealsiz ve “maaşlı” gençler sebebiyle bu baskıyı savuşturamamıştır. Sanki iktidarda HDP varmış ve azınlık Ak Partililermişçesine mahkûm davranan gençliğe bakınca, bu netice bile iyi, daha da kötüsü olabilirdi demekten alamıyor kendini insan.
Doğu ve Güneydoğu’ya Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç yapılmadığı kadar yatırım yapılırken, genç kesim, “Türkler önemsenmiyor, vatan satılıyor” propagandası yapan MHP’nin tesirine girdi. Kürt bölgelerinin tamamen PKK’nın insafına terk edildiğine dair verilen imajın da bu tesirde katkısı yüksek. Nitekim Ak Parti dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olmuştur ve tüm yatırımlarına rağmen hem Kürt seçmenin hem de milliyetçi Türklerin oylarını kaybetmiştir.
Ak Parti’nin 13 yıllık iktidar sürecine baktığımızda yavaş yavaş bir değişimin yaşandığını gördük. Her fırsatta Ak Parti’nin bir gençlik problemi yaşadığını ve teşkilâtlarda bir dâvâdan ziyade menfaatlerin konuşulduğunu dile getiriyorduk. Bu değişimin kemik bir kadro oluşturulmadan ve yavaş yavaş olamayacağını; en azından demokratik sistemde bunun olmayacağını bize gösterdi bu seçimler. Demokratik sistemde halk tüm hüsnü niyetinize mukabil en ufak hatanızda gözünüzün yaşına bakmaz ve parsa derdindekilerin manipülasyonuna gelerek sizi saf dışı bırakabilir.
13 yıldır alttan alta akan suyun şimdi tersine dönme ihtimali zuhur etmiştir. Herhalde buradan gerekli dersler çıkarılmıştır. Şu unutulmamalı ki, eğer Ak Parti bu seçimlerden muhakkak bir zafer ile ayrılmış olsaydı, Ak Parti’nin seçim ile gönderilemeyeceğini anlayan iç ve dış mihraklar başka yollara başvuracaktı. Bundan hiç şüphemiz yok.
Bilhassa 2010’lu yıllar ile beraber Tayyip Erdoğan’ın Batı’ya karşı durmaya ve Türkiye’yi millîleştirme sürecine sokmaya NİYETLENMESİ ile birlikte içte ve dışta Ak Parti’ye karşı bir blok oluştu. Hâdise yavaş yavaş Erdoğan’ın şahsında İslâm düşmanlığına döndü. Bu açıdan bakıldığında “Müslümanım” diyen tüm vatandaşların Ak Parti’yi desteklemesi gerekirken oylar başka partilere gitti. “Halka hizmet” ile varılabilecek en son noktaya varmış bulunmaktayız; artık insanların maddî şartları kadar, hatta daha fazla manevî cihetini düzeltmek gerekir.
Bundan sonra neler olabileceği üzerine bir ihtimaller denizi mevcut. “Koalisyon mu, erken seçim mi” tartışmaları etrafında herkes yarın neler olacağını merakla bekliyor. 13 yıllık bir tek parti iktidarında nisbeten müreffeh bir toplum yapısı oluşmasının ardından meclise giren partilerin birbiriyle koalisyon yapma ihtimali olmasa bile bu ihtimalin dillendirilmesi bile kime oy vermiş olursa olsun halkı tedirginliğe sevk etti. Bu tedirginlik muhtemel bir erken seçim söz konusu olduğu takdirde Ak Parti’nin yeniden tek başına iktidar olmasının yolunu açacaktır.
%41 oy ile hâlâ Türkiye’nin ana gövdesi olan Ak Parti’nin yeniden iktidar olacağından rahatça bahsedebiliyoruz; fakat asıl meselenin tekrar iktidara geldikten sonra başlayacağını unutmamak gerek. Dünyanın hiç bir yerinde olmadığı kadar demokrasiye körü körüne bağlı bir şekilde ne Türkiye’nin bağımsızlığı kazanılabilir, ne de sistem değişikliği gerçekleştirilebilir. Buna müsaade etmezler!
Hâsılı en ufak falsoda senden yüz çeviren halkın, senin gerçek maksadını anlaması adına “mevzuat hazretleri” karşısında çok eğilmeden, ince menfaat hesaplarının peşine düşmeden adımlar atılması şarttır. Arabayla bir yerden bir yere giderken bile insanın kafasında bir yol planı kurmaya ihtiyacı varken, böylesi büyük bir iddianın sahiblerinin herhangi bir gelecek planlarının, yani merkezî bir anlayışa bağlı dünya görüşlerinin olmamasını esefle karşılıyoruz. Giderilmesi gereken en büyük eksiklik budur.