Günümüz modern dünya, geçmişin alışkanlıklarını değiştirme konusunda son derece acımasız. Aydınlanma ile Batı’nın geçmişe düşmanlığı” gerçekten çok önemli bir “sosyolojik vaka” ve birçok konu da, bu geçmişle olan bağın koparılmasıyla ilgili.
Geçmiş insanları neden korkutuyor:
Geçmiş, bir insan ve toplum kültürünün yaşadığı hayat. Aslında yaşanılan hayat, insana çok gerçekçi bilgi ve tecrübeler kazandırıyor. İnsanlar, geçmişlerini bilmemeleri halinde, geleceklerini tahmin etmek ve onu nasıl düzenleyeceklerini bilmek konusunda ciddi bir belirsizliğe düşebilirler. Bu yüzden geçmişi bilmek, onun iyi yönlerini muhafaza etmeyi, yanlış yönlerini de gidermeye imkan tanıyan bir planlamaya yol açmaktadır. Dolayısıyla geçmişten korkmak, ancak kişi ve toplumların, geçmişin değer ve kurallarıyla başedemeyecek durumda olmalarından kaynaklanmaktadır. Yoksa, hiçbir ciddi etkisi olmayacak bir geçmişten neden korkulsun ki!…
Geçmişten bahsedişim, bazı kural ve değerlerin, geçmişte kaldığı ve günümüzde herhangi bir geçerliliğinin olmadığı şeklindeki modernist anlayışın hatalı açıklamasını masaya yatırmaktır. Burada modernizmin; sadece Batı toplumundaki din ve gelenek ile ilgili bir anlayıştan hareket ederek, olayları değerlendirdiğini belirtmek ve bu anlayışı, tüm toplum ve dinlere yaygınlaştırmanın büyük yanlışlığını açıklamak durumundayız.
Çünkü, Batı Antropolojisinin bütün dünyaya yaygınlaştırdığı “ilminin evrenselliği” hikayesi, böyle ben merkezli ve batının üstünlüğü iddiasının bir sonucu olarak, batı dışı düşünce sistemlerini kontrol altına alma tehlikesini barındırmaktadır. Ve bu hikaye, gerçeğin varlığını gizleyen iki yüzlü bir düşüncenin sonucudur.
Batı’nın bu tavrı, ideolojik bir yaklaşımın ürün olup, sadece fikir planında kalmamakta, insanın yaşama felsefesi ve ahlakı ile de yeni bir bozgunculuğun yerleşmesine sebep olmaktadır. Bu anlayışın kadın ve erkek ilişkilerinde de aynı “tekçi bakış” ortaya koyduğunu görüyoruz. Bu konu da, “aile dışı arkadaşlık” olan “sevgililik” olayının meşrulaştırılmasıdır.. Bu ifadem, ilk planda bazılarının tepkisiyle karşılaşabilir ama, olayın detaylarına ve toplumsal yönüne eğildiğimizde konunun o kadar masum olmadığı anlaşılacaktır.
Aile dışı cinsel ilişkilerin felaketi:
Elbette ki, kadın ve erkeğin, birbiri ile kaynaşması, ahlaki, biyolojik ve psikolojik bir konudur. Fakat bu birlikteliğin “kuralsızlığı”, karşı cinsleri huzursuz ve hatta, birbirine karşı tecavüzlere yöneltecek boyutlara getirecek sıkıntılara düşürmektedir. Kadın ve erkeğin, birbirlerini sevme ve bir hayat arkadaşlığına götürecek ilişkileri, hiçbir zaman kınanacak ve gözardı edilecek bir konu değildir. Fakat bu konudaki problem, kadın-erkek ilişkilerinin, herhangi bir koruyucu ve olumlu manada yönlendirici güvenlik şartlarından mahrum olmasıdır.
Özellikle müslüman veya geleneksel toplumlarda bu konu, kolay kolay yerli yerine oturmamaktadır. Bir tarafta din, ahlak ve hukuk değerleri;diğer tarafta ise, herhangi bir kural tanımadan kurulan ilişkiler, evlilik dışı bu ilişkilerin, belirsiz ve nereye varacağı bilinmeyen bir boşluğa terkedilmesidir. Özellikle, dini ve geleneksel kuralların hakim olduğu müslüman toplumlarda, sevgililik; hiçbir zaman, bir kural ve hedef gözetilmeden gerçekleştirilmektedir. Bir tarafın, diğerini terketmesi ile, diğer taraf, sevgilisi üzerinde bir “hak” sahibi olduğunu düşünerek, diğerine karşı öldürmeye kadar varan bir tavır ortaya koymaktadır.
Batı toplumları, ahlak ve namus gibi kuralları hayatlarından attıkları için, onlarda bu tür sevgili veya cinsel beraberlik gibi konular fazla problem olmamaktadır. Fakat, din, ahlak ve gelenek sahibi olan toplumlarda bu tür konular, son derece ciddiye alınmakta ve evlilik dışı ilişkilerin kuralı olmadığından, çeşitli üzüntüler, saldırganlıklar ve cinayetler ile karşılaşılmaktadır.
Aile, insanı koruyan ve kültürün en uygun ve samimi ortamda yerleştirildiği bir müessese. Dolayısıyla ailenin, çocuğa iyi ve doğru bilgiler vermesi ve örnek davranışlar kazandırması gerekir. Bu konuda, çocuğa verilecek en önemli değer, “ahlaki masumiyet” tir. Ahlakın, hayatın merkezinde olması, tüm sosyal ilişkileri doğru ve ideal bir şekilde gerçekleşmesi manasına gelmektedir. Bu yüzden, başta çocuk ve gençler olmak üzere, duyguların cinsellik veya modalaşmış tavırlar ile değil, ahlak kuralları ile gerçekleşmesi gerekmektedir.
Batı dünyası, Rönesans ve Aydınlanma dönemlerinden sonra, liberalizmin serbest, kontrolsüz ve keyfi sistemini gündeme getirdi ve bu durumda kadın, güzelliği ve cinselliği yönüyle bazı ahlak tüccarları (!) tarafından paraya dönüştürülmeye başlandı. Bu durum, öncelikle “Boy friend, girl friend” yani “kız ve erkek arkadaş” ismiyle topluma empoze edildi. Fakat, şunu da söylemek gerekirse; batı’da “boy friend/girl friend” bir manada, ailenin de bilgisi dahilinde gerçekleşmektedir.
Ama, müslüman toplumlarda bu konu, son derece kuralsız, keyfi ve özellikle de cinsel tatmin veya çevreye “caka satma” tutumlarıyla gerçekleşmekte ve sonuçta, birçoğu evllik ile gerçekleşmeyen, fakat özellikle de kızların büyük hayal kırıklığı ile sonuçlanmaktadır.
Her konuda olduğu gibi, ahlakın ve sosyal kuralların çerçevesi içinde ve insan fıtratının gerçekliğinde kadın-erkek ilişkilerini kötü ve hedonist arzuların dışında gerçekleştirmek, kötü olayları engellemek ve kadın-erkek sevgi ve aşkını sürdürmek açısından gereklidir.
Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber