28 Şubat 1997 tarihi, Necip Fazıl’ın başlattığı sistemli İslâmcı mücadelenin Salih Mirzabeyoğlu eliyle her sahada yürütülmesi ile yükselen İslâmcı dalganın önünü kesmek için Refah-Yol Hükümetine dikte edilen kararların yani postmodern darbenin tarihi.
Bilindiği üzere 28 Şubat sürecinde iken, 29 Aralık 1998 tarihinde Salih Mirzabeyoğlu gözaltına alınıp, skandallarla dolu bir yargılama neticesi 2 Nisan 2001 tarihinde idama mahkûm edilmişti. Kemalist zorbalara direnmenin ve İslâm’ı sokağa hâkim kılmanın remz şahsiyeti olarak görüldüğü için İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu delilsiz ve şahitsiz idama mahkûm edilmiş ve büyük sermayenin cariyesi medya tarafından da bu karar alkışlanmıştı.
28 Şubat’ta Salih Mirzabeyoğlu
1990’larda Müslümanları Anadolu’dan süpürmek adına Batı menşeli bir süreç başlatıldı. 28 Şubat olarak adlandırılan bu dönemde Müslümanlar türlü zulümlerle sindirilirken İbda Cepheleri tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi darbenin karşısına dikildi. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu fikrî faaliyetlerini yoğun bir şekilde sürdürürken 29 Aralık 1998’de "İBDA-C terör örgütü lideri olmak" iddiasıyla çocuklarını okula götürürken gözaltına alındı. Kemalist basın haberi “Salih Mirzabeyoğlu hücre evinde yakalandı” şeklinde servis etti, bunun yanı sıra İbdacılar hakkında türlü kara propaganda yöntemleri kullanıldı.
99 yılında cezaevlerinde bulunan İbdacı sayısı yüzlerle ifade edilmekteydi. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu dik duruşunu sürdürdükçe İslâm düşmanları daha çok kudurdu, daha çok bilendi. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu 1999’u Müslümanların “Kurtuluş Yılı” ilân edince rejimin paniği daha da arttı.
5 Aralık 1999’da Metris cezaevinde İbdacıların bulunduğu koğuşa Kemalistler tarafından düzenlenen operasyon Kemalist askerlerin İbdacılar tarafından rehin alınmasıyla son bulurken, 25 Ocak’ta otomatik silahlar ve bombalarla düzenlenen “Noel Baba” operasyonunda gönüldaşımız Sancar Kartal şehid olur, birçok gönüldaşımız yaralandı; Kumandan Salih Mirzabeyoğlu da askerler tarafından linç edilmek istendi. 2 Nisan 2001’de tiyatro kabilinden bir yargılama neticesinde dönemin DGM’si tarafından idam cezasına çarptırıldı; idam cezasının kaldırılmasıyla cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi.
Tıpkı Üstadın küfür buzdağını eritmesi gibi, Kemalist zorbalara karşı en keskin kılıç olan İBDA’nın 1990-2000 yılları arası taarruzlarıyla küfür geriletilmiş ve bugünkü tasfiye sürecine girmiştir.
Mirzabeyoğlu'na verilen idam cezası hakkında detaylı bilgi için TIKLAYINIZ
İBDA’nın bariz vasfı sistemli düşünce ve sistemli taarruzdur, sisteme bağlı sanat, siyaset, aksiyon ve aktivitedir. İBDA reaksiyoner hareket değil, bir toplum projesi olan aksiyoner bir harekettir.
İbdacıların mahkemedeki tavrı
28 Şubat sürecinde İbda mensuplarının mahkemedeki tavrı:
İyi ile Kötünün Savaşı
İBDA’nın nice badireleri, nice askerî ve siyasî darbeleri göğsünde eritmesinin sebebi, fikir manzumesinin sağlamlığındandır. 12 Eylül, 28 Şubat ve ılıman İslâm gibi darbelere karşı dik duruşunu bozmaması da bundandır. 28 Şubat 1997’den önce de İBDA çizgisi Batıcı Kemalist rejimle fikrî ve fiilî kavgasını veriyordu, 28 Şubat 1997’den sonra ve bugün de vermektedir.
Bugün renk ve tonları değişse bile özü itibariyle Batıcı ve seküler rejim devamdadır. İktidarda muhafazakâr demokratların olmasına değil, cemiyeti kuşatıcı, sokağından evine kadar İslâm’ın rengiyle boyayıcı bir inanış manzumesine talibiz. Kırgızistan’dan Türkistan’a kadar, Latin Amerika’dan Balkanlar’a kadar, Necip Fazıl’ın kavgası budur, Salih Mirzabeyoğlu’nun da aynıdır; İttihad-ı İslâm davası... Yoksa iş demokrasi çayırında yayılmak ve ibadetlerimizi yapıp dünyanın çeşitli yerlerinde öldürülen Müslümanlara ağıt yakmaktan ibaret kalır ki bu da riyakârlık demektir.
Müslüman Anadolu'nun mücadelesi sürecek
28 Şubat darbesi, İslâmcı-Batıcı çatışmasının belli bir zaman dilimindeki adıdır ve Batıcı rejim yıkılıp İslâm temelli rejim kurulana kadar da Müslümanların mücadelesi sürecektir.
Gerek Ortadoğu coğrafyasının, gerekse de global çapta tüm dünyanın çalkantılı bir dönemden geçtiği bugünlerde, Türkiye, içten ve dıştan birçok tehdide muhataptır. Dışta sömürgeciler, içte ise onların yerli uzantıları olan siyaset, medya ve sermaye odakları tarafından hâlen operasyonlar yapıldığı gözlenmektedir. Bu emperyalist cenderenin bir türlü kırılamamasının sebebi ise Batıcı zihniyetin aynadaki çarpık aksi olan Kemalist rejimden ve bu ülkede varlığı onun varlığına bağlı büyük sermaye sahiblerinden son 80 yıldır yaptıklarının hesabının sorulmamasıdır.
Devlet ile toplumun birbiriyle buluşacağı bir rejim tesis edilmeden de bu zihniyetin temizlenmesi mümkün değildir. Bu rejimin tesisi için ilk şart, 28 Şubat’ı gerçekleştiren zihniyeti tüm unsurlarıyla beraber tasfiye etmektir. Emperyalist ajanı bu zümrelerle gerçekçi bir şekilde hesaplaşılmadan insanımızın rahat bir nefes alacağını ummak büyük bir hatadır.
Kaynak: Baran Dergisi'nin çeşitli sayılarından faydalanılmıştır.