Hemen hemen mütecanis/homojen bir yapıya sahib Doğu Asya ülkelerinin milliyetçilik asabiyesiyle örgütlenip, dinamik bir kalkınma gerçekleştirmesinin sâiki olan birliğe, gerçek ideal etrafında teşekkül edecek birliğin bir “çıkartması”, bir taklidi gözüyle bakmak lazım. Ama ne olursa olsun bunun da bir hakikati var ve bu ülkeler, içinde şu veya bu tarzda ihlasın –ki en temel ruhî hasletlerdendir- bulunduğu bir oluşumun nerelere kadar varabileceğine iyi birer örnekler. Bizim de ülke olarak iktisadî sahada gerçekleştirebileceklerimiz açısından ufuk açıcı tecrübeler. Kısa da olsa münhasıran ele almamızın sebebi bu.
Mütecanis bir cemiyet, Hitler’in hedefiydi; her bir ferdinin hem maddeten hem manen “benzer” olduğu bir cemiyet peşindeydi Hitler… Lakin Avrupa tarihi, Batılıların içtimaî yapılarının zaten bu yönde çalıştığını isbatlamaktadır. Etnik ve dinî azınlıklar daima yok edilmeye çalışılmıştır Batı toplumunda; tek tipçidirler ve bu durum aslında halen tüm canlılığını korumaktadır. Bizim gibi, yani tek tipçi olmayan, farklı etnik ve dinî kimliklere sahib milletlerin bir ulus devlet çatısı altında zorla bir araya getirilmeye çalışıldığı ülkelerde ise homojen bir yapı oluşturulamadığı gibi, var olan “hâkim din mütecanisiyeti” de etkisiz hale getirilmiştir. Elbette herkesin ya da en azından cemiyetin kahir ekseriyetinin kendini ait hissedeceği bir üst kimliğin şart olduğunun artık anlaşıldığını varsayıyoruz; o kimliğin mahiyeti ikinci plandadır, önemli olan mevcudiyetidir.
Devamı için TIKLAYINIZ